EVLİLİK DANIŞMANLIĞI NE İÇİN NE ZAMAN
?
Evlilik danışmanlığı, evlilik sürecinde yaşanılan ve
tarafların çözüm yolları ile çözülemeyen sorunların çözümü için yol gösteren bir
hizmettir.sorunun niteliği ve niceliğine bakılmaksızın bu hizmet alınabilir.
Çünkü dışarıdaki birine basit görünen bir sorun ,sorunu yaşayan için içinden
çıkılmaz ve dayanılmaz bir hal alabilir.
Çiftler, sorunlara çözüm
bulamadıklarında,doğru insanla evlenmediğini,evliliğin yürümeyeceğini düşünmeye
başlayabilir. Sonrasında ise “boşanma” kelimesi zihinlere tartışmaların içine
sızabilir. Oysa tüm çözümleri denemeden bu aşamalara gelmek,hem hayatınızı
zorlaştırır hem de zamanında destek almadığınız için suçluluk/pişmanlık
duygularına maruz kalırsınız.
Evlilik danışmanlığına herkes
başvurabilir. Bu hizmeti her sağlıklı insan, her kültürel-sosyal-ekonomik vs.
düzeydeki çiftler alabilir. Evlik danışmanlığı bir tedavi değil,sorun çözme ve
rehberlik etme sürecidir.
Evlilik danışmanlığında size paket çözümler
veya reçeteler sunulmaz. Her evliliğin sorunu kendisine özgü olduğu gibi çözümü
de kendine özgüdür. Çözümler evliliğin yapısı dikkate alınarak ve ortaklaşa
sağlanır. Çözümlerde, kültürel değerler, dini,sosyal ekonomik vs. etmenler
tümüyle dikkate alınır. Aksi takdirde kabul edişi kolay,uygulanışı zor
olur.
Evlilik danışmanlığı almak, bir zayıflık veya çözümsüzlük
değildir. Bazen taraflardan biri “biz çözemiyorsak başkası hiç çözemez”
diyebilir.Ama unutmayın evlilikte duygular ağır basar. Objektif çözümler gözden
kaçar. Hem sorunun çözümü hem de daha kaliteli bir evlilik için yol haritası
almak bir zayıflık değil bir farkındalıktır.,evliliğe
yatırımdır.
Evlilik danışmanlığı almak için sorunların kökleşmesine ve
kemikleşmesine gerek yoktur. Sorunun devam etmesi zamanla tüm alanlara
yayılmasına neden olur. İletişim sorunu zamanla cinselliğe, ortak zaman
geçirememeye vs. gibi diğer alanlara da kayabilir.
Evlilik danışmanlığında
sorunların sadece görünen kısmı değil, altında yatan nedenlerin de bulunması,
fark ettirilmesi ve ortak çözümler geliştirilmesi sağlanır.
Evlilik
danışmanlığında suçlu aranmaz. Kimin haklı/haksız, suçlu/suçsuz olduğuna değil
sorunun nasıl çözüleceğine odaklanır. Bir tarafı suçlu çıkarmak, evliliğin
riskini arttırır.
Evlilik danışmanlığında, arkadaşlarınızın
akrabalarınızın gösterdiği gibi bir yöntem yerine, daha gerçekçi, uygulanabilir,
çözüm odaklı ve bilimsel yöntemler çalışılır.
Evlilik danışmanlığında
patinaja girmiş sorunların kaynakları ve iki tarafın bu patinajdaki rolü ortaya
çıkartılıp neden-sonuç çözümleri çalışılır.
Evlilik danışmanlığında,
tarafların beklentileri,kişilik özellikleri, evlilikten beklentileri ele alınır.
Ortak ve iki tarafında kabul edebileceği şekilde çözümler ile yöntem
edilir.
İletişim sorunları,güç savaşı,
konuşamamak,aldatılma,aldatma,kıskançlık,iş bölümü,kök aileler,karşılıklı kabul
edilmeme, tatminsizlikler,cinsel sorunlar,kaliteli zaman geçirememe,
bütçeleme,ilgisizlik, sorumsuzluk v.b gibi tüm sorunlar evlilik danışmanlığında
çalışılır.
Evlilik danışmanlığına yalnız da gelebilirsiniz. Ama ilişkide
sorunlar ikili olduğu için çift olarak gelmek daha sağlıklıdır. Sonuçta bir
sorunu incelediğimizde bir başlatan olduğu kadar bir de sürdürücünün olduğu
görülür. O halde sadece bir taraf ile çalışmak yerine birlikte çalışmak daha
faydalıdır.
Evlilik danışmanlığında, evliliğe bakış açısınız,
beklentileriniz,ideal evlilik formatınız gibi bilişsel süreçleriz de ele alınır.
Olan ile olması gerekenlerin bütünleştirilmesi ve yaklaştırılması
amaçlanır.
Evlilikte temel sorunlardan biri de konuşmak yerine eşinin
zihnini okumaya çalışmaktır. Evlilik danışmanlığında amaç, iletişimde yöntemleri
oturtmaktır. İletişimde, açık, net olmak, doğru üslup ile doğru yer ve zamanda
iletişim yöntemleri iki tarafında yapabileceği şekilde çözümler ele
alınır.
Sorununuzun büyümesini beklemeden ve yeni sorunlara dönüşmeden
evliliğinizin daha mutlu hale gelmesi için evlilik danışmanlığı hizmeti
almalısınız.
Serhat YABANCI
Evlilik-İlişki Danışmanı
505 540 09 77
0216 371 33 83
13 Ağustos 2012 Pazartesi
İLİŞKİDE YANLıŞ ANLAŞıLMALAR VE ÇÖZÜMLERİ
İlişki kendi başına bir iletişim ve paylaşım sistemidir. Her ilişkide sorun
yaşanır. Farklı düşünüşler kaçınılmazdır. Farklı cinsiyeti temsil eden, farklı
büyüyen,birbirlerine güvenmemeyi 3 yaşından itibaren telkin edilen İki farklı
insanın, aynı evde birbirleriyle temeldeki farklılıklara rağmen uyum sağlaması
ve benzer noktalarda buluşması çok kolay olmadığı gibi çok zor da değildir.
İsterseniz kolay, istemezseniz arapsaçı kadar zordur.
İlişki ve evliliklerde sorun çözümü için ilk çıkmaz ve tanıdık nokta karşı koltuktur. Gelen çiftler genelde sorunu eşlerinde bulurlar. Kadınlar, erkeklerin ilgisizlik ve sorumsuzlukların yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması, devamlı tartışma çıkarması ve olayları abartmasından yakınırlar. Erkeğe göre aslında evlilik veya ilişki çok iyi gidiyor, bir sorun yok sadece eşi büyütmektedir. Eşi büyütmezse ve yapılanları görürse sorun çözülür. Kadınlar ise, eşinin ilgili ve sorumlu olması halinde sorun bıçak keser gibi çözüleceğini ifade ederler. Oysa evliliğin düzelmesinin bir tarafın değişmesi ile asla sağlanamayacağı bilinmelidir.bu genel bir yanılgıdır. Çünkü eş, değişimi eşine bağlamaktadır. Diğer eş ise değişimi ona bağlamaktadır. Bu durumda önce kim değişmeli tartışması olmadan aynı anda harekete geçilmelidir.
Evlilikte sorunu başlatanın sorumluluğu kadar bu sorunu devam ettiren de bir o kadar sorumludur. Yani başlatıcı ile sürdürücü arasında çok fark yoktur. Herkes kendi yaptığı ile sorumluluğunu karşılamalıdır. Sorunların ilk başına arkeolojisine inmeye gerek yoktur. Bu sadece havada bir tartışma çıkarır tartışmalar çözümsüz biter ve artık tartışmaktan kaçar hale geçirirsiniz. Bu durumda genelde, KONUŞAMIYORUZ yorumları gelir.
Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilmemeleri ve yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır.
O halde esas sorun evlilikte değil, çözüm yöntemlerini bilmemektir. Siz sorun çözme yöntemi bilmediğiniz sürece boşanıp farklı biriyle evlenmeniz ya da parter değiştirmeniz halinde aynı şeyleri yaşamaktan kaçamazsınız. Bazen çevremizde 4 veya 5.evliliğini yapan insanlar ile karşılaşırız. Bunun temel nedeni ise çözüm yöntemi eksikliğidir. Yani hayatınızda örneğin Ahmeti çıkarıp Mehmeti koymanız bir şeyi değiştirmeyecek, sadece aynı şeyleri yaşayıp aynı sonuçları yaşamak, umutsuzluk ve suçluluk duyguları yaratacaktır.
Dediğimiz gibi evlilik ve ilişki sorunları iki tarafın sorumluluğundadır. Buna tekne örneğini verebiliriz evlilik 2 kürekli bir teknedir. Birini siz birini eşiniz çeker. Sadece bir tarafın küreği çekmesi de tekneği 1 adım ileri götürmez, 2 tarafında küreğini çekmemesi yine tekneyi yerinde saydırır.
Cinsellikteki yanlış anlaşılmaların tatminsizlik üzerine kurulan senaryolardır. Eşinizin o an cinsel paylaşımı istememesini sizi istememek olarak algılamanız hem kendinize olan güveninizi azaltır, hem de eşinize olan öfkenizi arttırır. Oysa istenmeyen siz değil, o an ki paylaşımdır. Bu durumda ısrar etmemek, uygun alt yapıyı hazırlamak veya ertelemek çözümü arttırıp iki tarafında kendini değerli hissetmesini sağlar. Cinsellik=iletişim ise iletişim düzeltilmeden cinsel paylaşıma girişilmemelidir. Ayrıca kadının da erkeğin de cinselliği konuşması, keyif aldığı noktaları ifade etmesi ve paylaşım esnasında sözel ve bedensel tepki vermesi gerekir. Ülkemizde kadının bu konuyu açık konuşması onun edepsizliği gibi algılandığı düşüncesi yanlıştır. Kişi eşiyle bunu rahatça konuşmalıdır. Bu konuşmalar ise, ilişki öncesi, ilişki anı ve hemen sonrasında olmamalıdır.
İletişimi düşük olan çiftlerin en büyük yanılgıları ise birbirinin zihnini okumasıdır. Eşine soru soramayan cevap alamayan kişi, soruların cevapsızlığından rahatsızlık duyduğu için kendisi cevaplamaya başlar. Oysa genelde kendi kendimize verdiğimiz cevaplar genelde yanlış veya eksiktir. Zihin okuma bir kaygı veya çekingenlik nedenli olabilir. Oysa soracağınız hiçbir soru veya konuşacağınız hiçbir konu zihin okuma kadar acı vermeyecektir.
İlişki veya evlilikte her yaşanan sorunu karşıdakinin psikolojik bozukluğuna bağlayıp buna inanmak ise çözüm çabasından sizi uzaklaştırır. Mesela eşinizle yaşadığınız sorunu onun kişiliğinden kaynaklandığını düşünür ve ona bu etiketi yapıştırır ve çevrenizdekilere de bu şekilde yansıtırsanız bu evliliğin düzelmemesi için ciddi engel olacaktır. Oysa genelde böyle durumlarda iki taraf birbirinin hasta/sorunlu olduğunu iddia eder. Her ilişki, ilişkiyi oluşturan bireylerin ruhsal yapılarına göre de şekil alıp yürüyebilir.
Aldatma konusunda ise temel konu, neyin aldatma olup neyin olmadığıdır. Bu durum toplumsal kuralların net olmamasından kaynaklanır karşı cinsle konuşmak, sohbet etmek, yazışmak, yemek yemek gibi paylaşımların aldatma olup olmadığı net olmadığı sürece yapan kişi her zaman bunu aldatma saymayıp yaptığını savunacaktır. Biri aldatıldığını iddia edip diğeri bunun abartıldığını söyler. Bu farklı bakış açısının çözümü ise en kısa zamanda bunların sınırlarının çizilmesidir. Sonrasında tartışma yaşanmaz. Ayrıca neyin aldatma olup olmayacağı netleştirildikten sonra aldatılma olması halinde de ne olması gerektiği de konuşmalıdır. Bu konuşma kaygı değil, sınırların net olmadığını düşünüyorsanız işinize yarayacaktır.
Aldatma algısındaki hata ise, çevremizdeki yorumların bizim üzerimizdeki etkisidir. Başkasının eşinin yapması sizin eşinizin yapacağı anlamına gelmez. Bir olayın aldatma olup olmaması çevreye göre değil eşler arasında değerlendirilmelidir. Ayrıca hiçbir sorununuz yokken aldatılmış erkek veya kadınların size önerilerini ciddiye almamalısınız.
Size evliliğinizde nasihat verenler daha çok yaşadıkları ve çözemedikleri ile alakalıdır.ayrıca başkasının yöntemini getirip eşinize “buna uygulayacağız” diyemezsiniz.
İlişkide kim değişmeli konusunda ise esas konu döngülerdir. Döngü ; “o bir şey yaptığı için ben de başka bir şey yapıyorumdur.mesela o bana ilgi göstermediğinde bende ona güzel yemek yapmıyorum dediğinizde, eşiniz ise o bana güzel yemek yapmadığı için ben de onunla dışarı çıkıyorum der. Bu döngü bu şekilde devam eder. Ülkemizdeki sorunlu evliliklerin temeli bu döngülerin kemikleşmesidir. Döngüler karşılıklı olarak kırılmadığı sürece evlilikte iyileşme süreci başlamaz, döngüyü başlatanı bulmanın bir önemi yoktur. Herkes kendi döngüsünü kırmalıdır.
Eşlerin birbirlerinin aileleri ile ilgili yanlış algılamaları da evliliği bozar. Sık eleştirmek, ailenin tutumunu eşinize mal etmek, ailenin tavrını eşinin tavrıymış gibi görmek birer algı hatasıdır. Siz eşinizin ailesi eleştirdikçe eşiniz bunu kendisinden kaynaklanan bir durum olarak algılayıp savunmaya geçer. Siz ise eşinizin kendisini değil, ailesini savunduğunu sanırsınız. Ayrıca bir kişinin eleştiri anında savunma yapması sorun değildir. Sorun eleştirel tutumdadır.
Ülkemizde evlilikler oluşurken kız ailesi evlilikten çok şey beklemezsen erkek ailesi bu evlilikten çok şey bekler. Çünkü ataerkil aile yapısı gereği erkek ailesinin güvencesidir. Hem gelinden hem de damattan çok şey beklenir. Bu kültürel genetiktir. Erkek bu durumda ailesini memnun etme, onların beklentisini karşılama düşüncesinden vazgeçmelidir. Aksi takdirde bu durum eşiyle-aile arasında kalmasına neden olabilir. Erkek aile çoğu zamana duygusal mesajlar, ajitasyonlar ile erkeği arada bırakabilir. Yapılacak şey, tüm kararları eşler beraber almalıdır. Kadın ise bu ikilem içindeki eşine mutlak destek vermeli ritüeller ve zorunlu durumlarda eşini zor durumda bırakmamalıdır. Ailesi ile sınır koyan erkek, eğer eşinden beklediği desteği bulamazsa kendini yalnız hissedebilir, tekrar ailesine yakınlaşabilir ya da hem eş hem de kök ailesinden uzaklaşabilir.
Evlilik, iletişimdir. Hem açık ve net iletişim hem de az eleştiri çok övgü mekanizmasıdır.
İlişki ve evliliklerde sorun çözümü için ilk çıkmaz ve tanıdık nokta karşı koltuktur. Gelen çiftler genelde sorunu eşlerinde bulurlar. Kadınlar, erkeklerin ilgisizlik ve sorumsuzlukların yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması, devamlı tartışma çıkarması ve olayları abartmasından yakınırlar. Erkeğe göre aslında evlilik veya ilişki çok iyi gidiyor, bir sorun yok sadece eşi büyütmektedir. Eşi büyütmezse ve yapılanları görürse sorun çözülür. Kadınlar ise, eşinin ilgili ve sorumlu olması halinde sorun bıçak keser gibi çözüleceğini ifade ederler. Oysa evliliğin düzelmesinin bir tarafın değişmesi ile asla sağlanamayacağı bilinmelidir.bu genel bir yanılgıdır. Çünkü eş, değişimi eşine bağlamaktadır. Diğer eş ise değişimi ona bağlamaktadır. Bu durumda önce kim değişmeli tartışması olmadan aynı anda harekete geçilmelidir.
Evlilikte sorunu başlatanın sorumluluğu kadar bu sorunu devam ettiren de bir o kadar sorumludur. Yani başlatıcı ile sürdürücü arasında çok fark yoktur. Herkes kendi yaptığı ile sorumluluğunu karşılamalıdır. Sorunların ilk başına arkeolojisine inmeye gerek yoktur. Bu sadece havada bir tartışma çıkarır tartışmalar çözümsüz biter ve artık tartışmaktan kaçar hale geçirirsiniz. Bu durumda genelde, KONUŞAMIYORUZ yorumları gelir.
Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilmemeleri ve yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır.
O halde esas sorun evlilikte değil, çözüm yöntemlerini bilmemektir. Siz sorun çözme yöntemi bilmediğiniz sürece boşanıp farklı biriyle evlenmeniz ya da parter değiştirmeniz halinde aynı şeyleri yaşamaktan kaçamazsınız. Bazen çevremizde 4 veya 5.evliliğini yapan insanlar ile karşılaşırız. Bunun temel nedeni ise çözüm yöntemi eksikliğidir. Yani hayatınızda örneğin Ahmeti çıkarıp Mehmeti koymanız bir şeyi değiştirmeyecek, sadece aynı şeyleri yaşayıp aynı sonuçları yaşamak, umutsuzluk ve suçluluk duyguları yaratacaktır.
Dediğimiz gibi evlilik ve ilişki sorunları iki tarafın sorumluluğundadır. Buna tekne örneğini verebiliriz evlilik 2 kürekli bir teknedir. Birini siz birini eşiniz çeker. Sadece bir tarafın küreği çekmesi de tekneği 1 adım ileri götürmez, 2 tarafında küreğini çekmemesi yine tekneyi yerinde saydırır.
Cinsellikteki yanlış anlaşılmaların tatminsizlik üzerine kurulan senaryolardır. Eşinizin o an cinsel paylaşımı istememesini sizi istememek olarak algılamanız hem kendinize olan güveninizi azaltır, hem de eşinize olan öfkenizi arttırır. Oysa istenmeyen siz değil, o an ki paylaşımdır. Bu durumda ısrar etmemek, uygun alt yapıyı hazırlamak veya ertelemek çözümü arttırıp iki tarafında kendini değerli hissetmesini sağlar. Cinsellik=iletişim ise iletişim düzeltilmeden cinsel paylaşıma girişilmemelidir. Ayrıca kadının da erkeğin de cinselliği konuşması, keyif aldığı noktaları ifade etmesi ve paylaşım esnasında sözel ve bedensel tepki vermesi gerekir. Ülkemizde kadının bu konuyu açık konuşması onun edepsizliği gibi algılandığı düşüncesi yanlıştır. Kişi eşiyle bunu rahatça konuşmalıdır. Bu konuşmalar ise, ilişki öncesi, ilişki anı ve hemen sonrasında olmamalıdır.
İletişimi düşük olan çiftlerin en büyük yanılgıları ise birbirinin zihnini okumasıdır. Eşine soru soramayan cevap alamayan kişi, soruların cevapsızlığından rahatsızlık duyduğu için kendisi cevaplamaya başlar. Oysa genelde kendi kendimize verdiğimiz cevaplar genelde yanlış veya eksiktir. Zihin okuma bir kaygı veya çekingenlik nedenli olabilir. Oysa soracağınız hiçbir soru veya konuşacağınız hiçbir konu zihin okuma kadar acı vermeyecektir.
İlişki veya evlilikte her yaşanan sorunu karşıdakinin psikolojik bozukluğuna bağlayıp buna inanmak ise çözüm çabasından sizi uzaklaştırır. Mesela eşinizle yaşadığınız sorunu onun kişiliğinden kaynaklandığını düşünür ve ona bu etiketi yapıştırır ve çevrenizdekilere de bu şekilde yansıtırsanız bu evliliğin düzelmemesi için ciddi engel olacaktır. Oysa genelde böyle durumlarda iki taraf birbirinin hasta/sorunlu olduğunu iddia eder. Her ilişki, ilişkiyi oluşturan bireylerin ruhsal yapılarına göre de şekil alıp yürüyebilir.
Aldatma konusunda ise temel konu, neyin aldatma olup neyin olmadığıdır. Bu durum toplumsal kuralların net olmamasından kaynaklanır karşı cinsle konuşmak, sohbet etmek, yazışmak, yemek yemek gibi paylaşımların aldatma olup olmadığı net olmadığı sürece yapan kişi her zaman bunu aldatma saymayıp yaptığını savunacaktır. Biri aldatıldığını iddia edip diğeri bunun abartıldığını söyler. Bu farklı bakış açısının çözümü ise en kısa zamanda bunların sınırlarının çizilmesidir. Sonrasında tartışma yaşanmaz. Ayrıca neyin aldatma olup olmayacağı netleştirildikten sonra aldatılma olması halinde de ne olması gerektiği de konuşmalıdır. Bu konuşma kaygı değil, sınırların net olmadığını düşünüyorsanız işinize yarayacaktır.
Aldatma algısındaki hata ise, çevremizdeki yorumların bizim üzerimizdeki etkisidir. Başkasının eşinin yapması sizin eşinizin yapacağı anlamına gelmez. Bir olayın aldatma olup olmaması çevreye göre değil eşler arasında değerlendirilmelidir. Ayrıca hiçbir sorununuz yokken aldatılmış erkek veya kadınların size önerilerini ciddiye almamalısınız.
Size evliliğinizde nasihat verenler daha çok yaşadıkları ve çözemedikleri ile alakalıdır.ayrıca başkasının yöntemini getirip eşinize “buna uygulayacağız” diyemezsiniz.
İlişkide kim değişmeli konusunda ise esas konu döngülerdir. Döngü ; “o bir şey yaptığı için ben de başka bir şey yapıyorumdur.mesela o bana ilgi göstermediğinde bende ona güzel yemek yapmıyorum dediğinizde, eşiniz ise o bana güzel yemek yapmadığı için ben de onunla dışarı çıkıyorum der. Bu döngü bu şekilde devam eder. Ülkemizdeki sorunlu evliliklerin temeli bu döngülerin kemikleşmesidir. Döngüler karşılıklı olarak kırılmadığı sürece evlilikte iyileşme süreci başlamaz, döngüyü başlatanı bulmanın bir önemi yoktur. Herkes kendi döngüsünü kırmalıdır.
Eşlerin birbirlerinin aileleri ile ilgili yanlış algılamaları da evliliği bozar. Sık eleştirmek, ailenin tutumunu eşinize mal etmek, ailenin tavrını eşinin tavrıymış gibi görmek birer algı hatasıdır. Siz eşinizin ailesi eleştirdikçe eşiniz bunu kendisinden kaynaklanan bir durum olarak algılayıp savunmaya geçer. Siz ise eşinizin kendisini değil, ailesini savunduğunu sanırsınız. Ayrıca bir kişinin eleştiri anında savunma yapması sorun değildir. Sorun eleştirel tutumdadır.
Ülkemizde evlilikler oluşurken kız ailesi evlilikten çok şey beklemezsen erkek ailesi bu evlilikten çok şey bekler. Çünkü ataerkil aile yapısı gereği erkek ailesinin güvencesidir. Hem gelinden hem de damattan çok şey beklenir. Bu kültürel genetiktir. Erkek bu durumda ailesini memnun etme, onların beklentisini karşılama düşüncesinden vazgeçmelidir. Aksi takdirde bu durum eşiyle-aile arasında kalmasına neden olabilir. Erkek aile çoğu zamana duygusal mesajlar, ajitasyonlar ile erkeği arada bırakabilir. Yapılacak şey, tüm kararları eşler beraber almalıdır. Kadın ise bu ikilem içindeki eşine mutlak destek vermeli ritüeller ve zorunlu durumlarda eşini zor durumda bırakmamalıdır. Ailesi ile sınır koyan erkek, eğer eşinden beklediği desteği bulamazsa kendini yalnız hissedebilir, tekrar ailesine yakınlaşabilir ya da hem eş hem de kök ailesinden uzaklaşabilir.
Evlilik, iletişimdir. Hem açık ve net iletişim hem de az eleştiri çok övgü mekanizmasıdır.
evlilikte güç savaşı
Neden insanlar evlenmek veya sevgili olmak için bu kadar çok çabalarken, kavga
etmek için de bir o kadar çabalarlar.
Genelde evlilik ülkemizde bir senfoni şekilde oluşmaktadır. Ailelerin dahil olduğu, geniş katılımlı ve törenli… Fakat bu kadar anlam yüklenen bir durum değişikliği, neden zorlu ve çetrefilli olarak geçer. Teorik kısımları bir kenara bırakıp nedenleri ve çözümlerine odaklanalım.
Çiftlerin kendi geliştirdiği evlilik yürütme tarzları ve bekarlıktan getirdikleri bakış açıları evlilikte duruşlarının ilk zamanlarının temel nedenidir. Bu duruşlar, taviz vermemek, otoriter olmak, kendisi ve ailesi odaklı evlilik sürdürmek,her konuda fikir beyan etmek, kontrol etmek,kendi mutluluğu odaklı düşünmek vb.gibi. genelde kendi bakış açısıyla hareket eden taraf, beklentisi gerçekleşmediğinde ani tepkiler ve mutsuzluklar yaşar. Burada unutulmaması gereken şey, sizin ne kadar mutlu olma ve ön planda olma hakkınız ve talebiniz var ise eşinizin de bu hakka sahip olduğudur. Empati bu anlamda karşıdakini dikkate almak ve beklentisini fark etmektir.
ESKİDEN BÖYLE DEĞİLDİ
Evliliğin başında eşlerden biri düzelir veya değişir veya sevginin yoğunluğu nedeniyle mükemmeli oynar veya herşeye evet der. Zamanla sesini çıkaran, ilgisi azalan, tepkisi keskinleşen durumlar bir değişim göstergesidir. Bu değişimler; ya ilişkinin verdiği güven, ya da düzelmeye ve umuda olan zayıflamadır. O halde bir taraf değişiyorsa (olumsuz manada) bunun nedenini öncelikle ilişkide ve kendi tavrımızda da aramalıyız. Değişti demek, kendinizi sıyırmanız demektir. Ortada bir aldatma yok ise değişim; ilişki nedenlidir. Yapılacak şey, bu değişim ve farklılaşmayı suçlama ve eleştirme olmadan karşıdakine yansımasını yapıp, “amacım suçlamak değil, nedenini bulmak” demektir. “Benden kaynaklanan bir durum var ise bunu bilirsem ne yapacağımı bilirim.'' diyebilmektir.
Bunun yanında her değişim sizi korkutmamalıdır. İlişkinin duygu düzeyi hiçbir zaman sabit kalmaz. İniş-çıkış sağlıklıdır. Ama önemli olan çok ani ve sürekli olmamasıdır. Evliliğin 1.yılındaki duygu durum düzeyi, 10.yılda farklı ton ve içerikte olabilir.
GÜÇ SAVAŞI
Güç savaşı son 5 yılda ülkemizdeki evlilik sorunlarının temelini oluşturmaktadır. Özellikle kadının güçlenmesi ve ekonomik - eğitim yetisinin artması ile evlilikte güçlü olma arayışını arttırmıştır. Buraya kadar herşey normal. Fakat sorun şu: güçlü olmaya çalışırken , hangi bölümde ön planda olması, hangi kısımda paralel veya geride durması gerektiği net değildir. Kontrolsüz bir güç şeklinde yürütülen evliliklerde, kişi her konuya dokunmak ister. Bu ise sınırları zorlar ve çatışma çıkar
Oysa güç ve baskın olma misyonuna sahip erkek/kadın; partneri güçlü olduğunda onunla savaşır, partneri pasif olduğunda ise onu hor görür ve gözünde düşer. Her iki durumda da evlilikte sorun yaşanır.
Güç savaşı yaşanan ilişkilerde, sınırlar çok sık aşılır. Sınırı aşan (baskın olmaya çalışan)kişi, herşeyi eleştirendir. Herşeye müdahale edendir. Genelde de tek taraflı düşünendir. Mesela, eşinin arkadaşlık ilişkilerini eleştirir, ailesini eleştirir, maddi konulara, yaşamsal sürece, evin dizaynına vs herşeye müdahale eder.
GÜÇ SAVAŞINDA ALGISAL ÇARPITMALAR
1. güç savaşı içindeki kişinin temel alt düşüncesi, değersizlik ve ciddiye alınmama(önemsizlik)tir.fakat, gerçek değil bir algılama bozukluğudur.
2. Güç savaşında eşlerin birbirine karşı güvensizlikleri vardır. Taraflardan biri; devamlı ezileceğini, sessiz kalırsa haksızlığa uğrayacağını, eşiyle farklılıklarını da eşinin üstünlüğü gibi görür.
3. Güç savaşında, önceden inanılmış düşünceler vardır. “taviz vermeme, hep tetikte olma, duyguları kontrol etme, eşinin destekçilerini uzak tutma gibi
4. Güç savaşında, önemli olan doğrunun uygulanması değil, kimin dediğinin uygulandığıdır.
5. Kendi acısını azaltmak için eşine acı çektirerek iyileşeceğini düşünmek
6. Eşi rakip takımdır. Rakip takımın diğer oyuncuları ise eşi ve ailesidir. Bazen de eşinin sosyal çevresidir.
7. Annem babamı ezdi. Sesimi çıkarmasam annem gibi ezilirim düşüncesi ve geçmiş yaşantısı
8. Ya da annem gibi baskın ve otoriter olmalıyım ( annenin büyütürken telkini veya rol modelliği)
9. Babam gibi pasif olmayacağım. Ya da “oğlum otoriteyi asla bırakma telkini
10. Gerçek erkek, evde her dediği olandır gibi yanlış algılar ve bakış açıları birer güç savaşı nedenidir. Eşlerin hep büyüme tarzları hem de modelleri güç savaşı yaşanan evliliklerin altındaki etmenlerdendir.
Güç savaşı , evlilikte genelde romantizm bittikten sonra kendini göstermeye başlar. Yani romantizm bu anlamda evliliğin koruyucusudur. Genelde tartışmalar başlamışsa romantizm azalmış veya bitmiştir. Güç savaşına giren kişi, romantizmin bitişini kabul eder ama sorunu eşine atar ve ona bağlar.
Güç savaşında kimin neyi ne kadar kontrol edeceği netliği yoktur. Eğer doğal bir paylaşım yok ise sınırlar aşılır,kontrol etmeye çalışan ve buna direnen veya karşı koyana bir çark oluşur. Biri elde etmek ve ele geçirmek adına devamlı savaş verip kavga ederken diğeri otoritesini kaybetmemek adına direnir, bazen hoşgörülü olarak karşılık verir. Fakat güç savaşına giren kişi elde edemedikçe hırçınlaşır, gücün kullanımı ile ilgili hep hata ve eksiklere odaklanır ve olay artık çözümden güç savaşına dönüşür.
Toplumumuz erkeğe daha çok yetki/ sorumluluk vermiş buna bağlı olarak daha çok güç atfetmiştir. Fakat erkek bu gücü hükmetmek ve baskı kurmak için değil idare etmek (yönetmek değil) için kullanmalıdır.
Kadın ise güç savaşında erkeği pasivize ederse, erkek fonksiyonlarını yitirir. Zaten kadın zamanla eşinin bir işe yaramadığı düşünüp eleştirmeye hatta terk etmeye çalışır. O halde, herşeye müdahale eden her zaman her yükü üstüne alır. Devretmek istediğinde ise iş işten geçmiştir.
Güç savaşı içindeki eş/partner, eşini güçsüz kılmak adına bazen onu,gücünü aldığı noktalardan koparmak ister.ailesinden, arkadaşlarından vs. bu ise yine; ”Senin ailen mi benim ailem mi en iyi” kavgasını başlatır. Bu tip yarış ve savaşların altında hep ilişkiyi istediği gibi yönetme ve yaşama isteği vardır.
ÇÖZÜM VE ÖNERİLER
1. İlişki-evliliğin başında çatışma konuları ve netleşmeyen karar konularında eşler birbiriyle görev-sorumluluk paylaşımı yapmalıdır.
2. Eşler, karar ve yetkileri devrettikleri konularda müfettiş rolünde değil, destek rolünde olmalı ve yıkıcı eleştiride bulunmamalıdır.
3. Hiç kimse gücü elinde tutmak İstediği noktayı, eşini-sevgilisini eleştirerek hedefine ulaşamamıştır. Bu neden eleştirerek değil, sakin ve uzlaşarak karar verilmelidir.
4. Evlilikte iki taraf birbirine jestler yapmalıdır. Eşinize, bazen sadece onun istediğinin olacağı kararlar konsunda fırsat verebilirsiniz.
5. Her konuda fikir beyan edip, sonra da bunun ciddiye alınmasın istemekten vazgeçmek ve bazen evliliği doğal akışına bırakmak gerekir.
6. Güç savaşı yaşanların genelde cinsel hayatında daha sık sorun yaşanır. Bu nedenle cinsel sorunların altında yaşanan güç savaşını bulup buna odaklanmak gerekir. Mesela kadın güç savaşına girdiyse eşine cinsel temasta bulunmaz ve izin vermez. Eş ise bunu gurur yapıp ona, sana muhtaç değilim (güçlüyüm) yaklaşımıyla talepkâr olmaz. Erkekte güç savaşı var ise kadın da cinsellikte aşırı pasif olur.
7. Eğer güç savaşı içinde iseniz, eşinizi (şeklen, tarz, sosyal ilişki, iş vs.) değiştirme girişimleriniz fazladır. Bu nedenle mümkün olduğunca uyum sağlaması ile değişmesi arasındaki çizgiyi kaybetmeden değişimi isteyin. Geriye kalan kısımda ise onu kabullenin, o haliyle sevin be yaşayın. Çok değişen, sonrasında bedelini ister.
8. Eğer birinin kazanması gerekiyorsa savaşa girmeyin ve tartışmayı o kazansın. Gergin olmayan (savaşsız) bir zamanda konuyu tekrar konuşun.
9. Sağlıklı evliliklerle eşler yanyana yürür, güç savaşı evliliklerinde ise eşlerden biri hep önde yürür veya öne geçmeye çalışır.
10. Yürütmek istediğiniz evlilik şekline göre değil, eşinizin yapısı ve toplumun yapısını da göz önüne alarak yürütün. Ülkemizde erkeğin konumu gereği bir adım önde olması, kadını güçsüz kılmaz aksine hayatını daha da pratikleştirir.
11. Elinizdeki ekonomik gücü veya diğer güçlerinizi evliliğe yansıtmayın. Ünvanınız, kazanç oranınız veya yeteneklerinizi, eşinize karşı kullanmayınız. Eşler, birine karşı kadın-erkek olarak durmalıdır.
12. Unutmayın; “güçlü olmalıyım.” düşüncesi güçsüzlüğün, bencilliğin ve hayata karşı güvensizliğin yansımasıdır. O nedenle kendi bakış açılarınızı evlilik sorunu olarak görmeyin. Bu sizin sorununuzdur. Bireysel destek alın.
13. Evlilikte kendinizi güçsüz hissediyorsanız, bunun kişisel algı mı evlilikteki konumdan mı kaynaklandığını bulmaya çalışın.
14. Güç savaşına giren kişi, isteklerine ulaşamadığında konuyu tekrar açmak ister. Bu SATAŞ-DİKKAT ÇEK tekniğidir. Bunun yerine en sakin ve en uygun zamanda, kazanmak amaçlı değil çözme amaçlı adım atın.
15. Eğer uzun süredir patinaj evliliği yaşıyorsanız bilin ki güç savaşı hastalığına yakalanmışsınız. Unutmayın bu yöntemler ile yıllardır sonuç alamıyorsanız “AYNI YÖTEMLERLE FARKLI SONUÇ ALAMAZSINIZ”.
Unutmayın, her sorunun çözümü vardır. Fakat çözüm hiçbir zaman tek tarafın çabasıyla mümkün olmayabilir. Evlilik tekne gibi olduğu için herkes kendi küreğini çekmelidir. Tek kürek ile o tekne sadece kendi etrafında döner.
SERHAT YABANCI
EVLİLİK-İLİŞKİ TERAPİSTİ
0505 540 09 77
Genelde evlilik ülkemizde bir senfoni şekilde oluşmaktadır. Ailelerin dahil olduğu, geniş katılımlı ve törenli… Fakat bu kadar anlam yüklenen bir durum değişikliği, neden zorlu ve çetrefilli olarak geçer. Teorik kısımları bir kenara bırakıp nedenleri ve çözümlerine odaklanalım.
Çiftlerin kendi geliştirdiği evlilik yürütme tarzları ve bekarlıktan getirdikleri bakış açıları evlilikte duruşlarının ilk zamanlarının temel nedenidir. Bu duruşlar, taviz vermemek, otoriter olmak, kendisi ve ailesi odaklı evlilik sürdürmek,her konuda fikir beyan etmek, kontrol etmek,kendi mutluluğu odaklı düşünmek vb.gibi. genelde kendi bakış açısıyla hareket eden taraf, beklentisi gerçekleşmediğinde ani tepkiler ve mutsuzluklar yaşar. Burada unutulmaması gereken şey, sizin ne kadar mutlu olma ve ön planda olma hakkınız ve talebiniz var ise eşinizin de bu hakka sahip olduğudur. Empati bu anlamda karşıdakini dikkate almak ve beklentisini fark etmektir.
ESKİDEN BÖYLE DEĞİLDİ
Evliliğin başında eşlerden biri düzelir veya değişir veya sevginin yoğunluğu nedeniyle mükemmeli oynar veya herşeye evet der. Zamanla sesini çıkaran, ilgisi azalan, tepkisi keskinleşen durumlar bir değişim göstergesidir. Bu değişimler; ya ilişkinin verdiği güven, ya da düzelmeye ve umuda olan zayıflamadır. O halde bir taraf değişiyorsa (olumsuz manada) bunun nedenini öncelikle ilişkide ve kendi tavrımızda da aramalıyız. Değişti demek, kendinizi sıyırmanız demektir. Ortada bir aldatma yok ise değişim; ilişki nedenlidir. Yapılacak şey, bu değişim ve farklılaşmayı suçlama ve eleştirme olmadan karşıdakine yansımasını yapıp, “amacım suçlamak değil, nedenini bulmak” demektir. “Benden kaynaklanan bir durum var ise bunu bilirsem ne yapacağımı bilirim.'' diyebilmektir.
Bunun yanında her değişim sizi korkutmamalıdır. İlişkinin duygu düzeyi hiçbir zaman sabit kalmaz. İniş-çıkış sağlıklıdır. Ama önemli olan çok ani ve sürekli olmamasıdır. Evliliğin 1.yılındaki duygu durum düzeyi, 10.yılda farklı ton ve içerikte olabilir.
GÜÇ SAVAŞI
Güç savaşı son 5 yılda ülkemizdeki evlilik sorunlarının temelini oluşturmaktadır. Özellikle kadının güçlenmesi ve ekonomik - eğitim yetisinin artması ile evlilikte güçlü olma arayışını arttırmıştır. Buraya kadar herşey normal. Fakat sorun şu: güçlü olmaya çalışırken , hangi bölümde ön planda olması, hangi kısımda paralel veya geride durması gerektiği net değildir. Kontrolsüz bir güç şeklinde yürütülen evliliklerde, kişi her konuya dokunmak ister. Bu ise sınırları zorlar ve çatışma çıkar
Oysa güç ve baskın olma misyonuna sahip erkek/kadın; partneri güçlü olduğunda onunla savaşır, partneri pasif olduğunda ise onu hor görür ve gözünde düşer. Her iki durumda da evlilikte sorun yaşanır.
Güç savaşı yaşanan ilişkilerde, sınırlar çok sık aşılır. Sınırı aşan (baskın olmaya çalışan)kişi, herşeyi eleştirendir. Herşeye müdahale edendir. Genelde de tek taraflı düşünendir. Mesela, eşinin arkadaşlık ilişkilerini eleştirir, ailesini eleştirir, maddi konulara, yaşamsal sürece, evin dizaynına vs herşeye müdahale eder.
GÜÇ SAVAŞINDA ALGISAL ÇARPITMALAR
1. güç savaşı içindeki kişinin temel alt düşüncesi, değersizlik ve ciddiye alınmama(önemsizlik)tir.fakat, gerçek değil bir algılama bozukluğudur.
2. Güç savaşında eşlerin birbirine karşı güvensizlikleri vardır. Taraflardan biri; devamlı ezileceğini, sessiz kalırsa haksızlığa uğrayacağını, eşiyle farklılıklarını da eşinin üstünlüğü gibi görür.
3. Güç savaşında, önceden inanılmış düşünceler vardır. “taviz vermeme, hep tetikte olma, duyguları kontrol etme, eşinin destekçilerini uzak tutma gibi
4. Güç savaşında, önemli olan doğrunun uygulanması değil, kimin dediğinin uygulandığıdır.
5. Kendi acısını azaltmak için eşine acı çektirerek iyileşeceğini düşünmek
6. Eşi rakip takımdır. Rakip takımın diğer oyuncuları ise eşi ve ailesidir. Bazen de eşinin sosyal çevresidir.
7. Annem babamı ezdi. Sesimi çıkarmasam annem gibi ezilirim düşüncesi ve geçmiş yaşantısı
8. Ya da annem gibi baskın ve otoriter olmalıyım ( annenin büyütürken telkini veya rol modelliği)
9. Babam gibi pasif olmayacağım. Ya da “oğlum otoriteyi asla bırakma telkini
10. Gerçek erkek, evde her dediği olandır gibi yanlış algılar ve bakış açıları birer güç savaşı nedenidir. Eşlerin hep büyüme tarzları hem de modelleri güç savaşı yaşanan evliliklerin altındaki etmenlerdendir.
Güç savaşı , evlilikte genelde romantizm bittikten sonra kendini göstermeye başlar. Yani romantizm bu anlamda evliliğin koruyucusudur. Genelde tartışmalar başlamışsa romantizm azalmış veya bitmiştir. Güç savaşına giren kişi, romantizmin bitişini kabul eder ama sorunu eşine atar ve ona bağlar.
Güç savaşında kimin neyi ne kadar kontrol edeceği netliği yoktur. Eğer doğal bir paylaşım yok ise sınırlar aşılır,kontrol etmeye çalışan ve buna direnen veya karşı koyana bir çark oluşur. Biri elde etmek ve ele geçirmek adına devamlı savaş verip kavga ederken diğeri otoritesini kaybetmemek adına direnir, bazen hoşgörülü olarak karşılık verir. Fakat güç savaşına giren kişi elde edemedikçe hırçınlaşır, gücün kullanımı ile ilgili hep hata ve eksiklere odaklanır ve olay artık çözümden güç savaşına dönüşür.
Toplumumuz erkeğe daha çok yetki/ sorumluluk vermiş buna bağlı olarak daha çok güç atfetmiştir. Fakat erkek bu gücü hükmetmek ve baskı kurmak için değil idare etmek (yönetmek değil) için kullanmalıdır.
Kadın ise güç savaşında erkeği pasivize ederse, erkek fonksiyonlarını yitirir. Zaten kadın zamanla eşinin bir işe yaramadığı düşünüp eleştirmeye hatta terk etmeye çalışır. O halde, herşeye müdahale eden her zaman her yükü üstüne alır. Devretmek istediğinde ise iş işten geçmiştir.
Güç savaşı içindeki eş/partner, eşini güçsüz kılmak adına bazen onu,gücünü aldığı noktalardan koparmak ister.ailesinden, arkadaşlarından vs. bu ise yine; ”Senin ailen mi benim ailem mi en iyi” kavgasını başlatır. Bu tip yarış ve savaşların altında hep ilişkiyi istediği gibi yönetme ve yaşama isteği vardır.
ÇÖZÜM VE ÖNERİLER
1. İlişki-evliliğin başında çatışma konuları ve netleşmeyen karar konularında eşler birbiriyle görev-sorumluluk paylaşımı yapmalıdır.
2. Eşler, karar ve yetkileri devrettikleri konularda müfettiş rolünde değil, destek rolünde olmalı ve yıkıcı eleştiride bulunmamalıdır.
3. Hiç kimse gücü elinde tutmak İstediği noktayı, eşini-sevgilisini eleştirerek hedefine ulaşamamıştır. Bu neden eleştirerek değil, sakin ve uzlaşarak karar verilmelidir.
4. Evlilikte iki taraf birbirine jestler yapmalıdır. Eşinize, bazen sadece onun istediğinin olacağı kararlar konsunda fırsat verebilirsiniz.
5. Her konuda fikir beyan edip, sonra da bunun ciddiye alınmasın istemekten vazgeçmek ve bazen evliliği doğal akışına bırakmak gerekir.
6. Güç savaşı yaşanların genelde cinsel hayatında daha sık sorun yaşanır. Bu nedenle cinsel sorunların altında yaşanan güç savaşını bulup buna odaklanmak gerekir. Mesela kadın güç savaşına girdiyse eşine cinsel temasta bulunmaz ve izin vermez. Eş ise bunu gurur yapıp ona, sana muhtaç değilim (güçlüyüm) yaklaşımıyla talepkâr olmaz. Erkekte güç savaşı var ise kadın da cinsellikte aşırı pasif olur.
7. Eğer güç savaşı içinde iseniz, eşinizi (şeklen, tarz, sosyal ilişki, iş vs.) değiştirme girişimleriniz fazladır. Bu nedenle mümkün olduğunca uyum sağlaması ile değişmesi arasındaki çizgiyi kaybetmeden değişimi isteyin. Geriye kalan kısımda ise onu kabullenin, o haliyle sevin be yaşayın. Çok değişen, sonrasında bedelini ister.
8. Eğer birinin kazanması gerekiyorsa savaşa girmeyin ve tartışmayı o kazansın. Gergin olmayan (savaşsız) bir zamanda konuyu tekrar konuşun.
9. Sağlıklı evliliklerle eşler yanyana yürür, güç savaşı evliliklerinde ise eşlerden biri hep önde yürür veya öne geçmeye çalışır.
10. Yürütmek istediğiniz evlilik şekline göre değil, eşinizin yapısı ve toplumun yapısını da göz önüne alarak yürütün. Ülkemizde erkeğin konumu gereği bir adım önde olması, kadını güçsüz kılmaz aksine hayatını daha da pratikleştirir.
11. Elinizdeki ekonomik gücü veya diğer güçlerinizi evliliğe yansıtmayın. Ünvanınız, kazanç oranınız veya yeteneklerinizi, eşinize karşı kullanmayınız. Eşler, birine karşı kadın-erkek olarak durmalıdır.
12. Unutmayın; “güçlü olmalıyım.” düşüncesi güçsüzlüğün, bencilliğin ve hayata karşı güvensizliğin yansımasıdır. O nedenle kendi bakış açılarınızı evlilik sorunu olarak görmeyin. Bu sizin sorununuzdur. Bireysel destek alın.
13. Evlilikte kendinizi güçsüz hissediyorsanız, bunun kişisel algı mı evlilikteki konumdan mı kaynaklandığını bulmaya çalışın.
14. Güç savaşına giren kişi, isteklerine ulaşamadığında konuyu tekrar açmak ister. Bu SATAŞ-DİKKAT ÇEK tekniğidir. Bunun yerine en sakin ve en uygun zamanda, kazanmak amaçlı değil çözme amaçlı adım atın.
15. Eğer uzun süredir patinaj evliliği yaşıyorsanız bilin ki güç savaşı hastalığına yakalanmışsınız. Unutmayın bu yöntemler ile yıllardır sonuç alamıyorsanız “AYNI YÖTEMLERLE FARKLI SONUÇ ALAMAZSINIZ”.
Unutmayın, her sorunun çözümü vardır. Fakat çözüm hiçbir zaman tek tarafın çabasıyla mümkün olmayabilir. Evlilik tekne gibi olduğu için herkes kendi küreğini çekmelidir. Tek kürek ile o tekne sadece kendi etrafında döner.
SERHAT YABANCI
EVLİLİK-İLİŞKİ TERAPİSTİ
0505 540 09 77
Evlilikte Karşılıklı Kabullenmek
Tanışma süresinden itibaren en çok gözden kaçan nokta, çiftlerin birbirinin
yapılarını kabullenip kabullenmeme sorunudur. Bu sorun eğer başlarda çözülmezse
ilişki bitmese bile her zaman ilişkinin huzursuzluğunun gizli kaynağı
olacaktır.
Kabullenmek nedir: iki tarafın karşılıklı olarak; şekil, kültür, statü,eğitim,para,daha önce geçirmiş olduğu yaşantılar,( evlilik,boşanma,flört, kaza,suç vb.) tüm konuları bilerek, görerek, analiz ederek,sorun olamayacağına emin olarak ilişkiye başlaması veya sonradan kabul etmesidir. Kabullenmek, her şeyi kabullenmek demek de değildir. Mesela, şiddet, devam eden aldatma, sorumsuzluk, ilgisizlik, kumar vs. gibi. Kabullenilecek konular, ilişkinin genel yapısına ve kabul edecek kişinin fiziksel, ruhsal yapısına zarar vermeyecek düzeyde olmalıdır.
Peki neyi kabul edip neyi kabul etmeyeceğiz: bu konu, ilişkinin ve tarafların özelliğine göre değişir. Ama kabul edilmez dediklerimiz genelde herkesin yanlış bulduğu şeyleri barındırmalıdır. Şiddet, alkol, devamlı aldatma ( neden devamlı diyorum çünkü, bu konu her evlilik için özeldir,kendi içinde değerlendirilmedir.),sorumsuz,ilgisiz, vs .gibi. tabi burada esas olan bir başka nokta ise kabullenilmeyecek olan davranışın sıklığı ve sürekliliğidir.
Esas olan aslında yapılan davranıştan çok SIKLIK ve SÜREKLİLİKTİR. Davranışın bir/kaç kez olması genelde tolere edilebilir. Bu nedenle anlık ve çok nadir davranışları genele yaymadan değerlendirmeliyiz.
Neleri kabul edelim: öncelikle, sahip olunan ve değişmezleri ya kabul etmeliyiz ya da başında isek karar vermeliyiz. Din, dil, ırk, şekil, kültürel durum, aile gibi. Bunlar kabul edilmelidir. Çünkü bunlar kişinin kendisinin bile değiştiremeyeceği, kaldı ki bir ilişki için değiştirmemesi gerekenlerdir. Sizi siz olduğunuz için seven/kabul eden biriyle evlenir/sevgili olursanız, tavizler yaşamazsınız. Biri ilişki için kendinizle devamlı çelişmezsiniz.
Neler kabul edilebilir risksiz: değişebilir şeyler konusunda kabul edilebilirlik düşünülebilir. Mesela, evinin olmaması, kıyafetinin yetersizliği, çok konuşmak, kilo, alışveriş kontrolsüzlüğü,yemek yemek/yapmak, temizlik.vs. gibi. Bunların geliştirilmesi ve değişmesi zamanla ve iki tarafında isteği ile olabilir.
Kabullenemeyen insanların kişiliği: kabullenemeyen insanlar genelde hırslı, bencil, kontrolcü, kaygılı ve takıntılı olabilir. Karşıdakini kendi istediği şekle sokmak, onu kontrol etmek adına kendi istediği gibi yaşamını sınırlamak, ilişkiyi kendi mutluluğu için sürmesini istemek,başkası için normal gelen bir şeyi sorun edip değiştirmeye çalışmak.partneri üzerinde başardığı değişimi kendi egosuna yada partnerinin kendisine verdiği sevgiyle ölçmek.
Kabullen(e)meyen kişi, bir davranışın değişimi istiyorsa, bunun ilişkiye getirisini öncelikle ölçmelidir. Bu bir hırs mı kontrol mü yoksa ilişki için yapıcı bir değişim mi? Bireysel isteklerimiz için karşıdakinin değişmesini istemeye hakkımız yok.
Değişmesini beklemek veya değiştirme çabası çok az ve zamana yayılmalı iki taraf birbirine zaman tanıyıp destek olmalıdır. Değişimi isteyen sadece isteyen ve rahatsızlığı bildiren değil, bu değişim için daha çok çaba sarf eden olmalıdır.
Çok iyi giden bir ilişkide partnerinizin bir davranışına odaklanıp iyi ilişkiyi görmezden gelip sadece olumsuz davranışa odaklanmak da direnç yaratır. İlişkinin diğer iyi yönlerini de bozmaya başlar ve siz saplantınızın bedelini bozulmalar ile ödersiniz.
Değişim eğer, emir veya dayatma şeklinde yansır ise karşıdakinde ciddi bir direnç oluşur. Yani yapacağı varsa da yapmaz. Çünkü ona göre o davranışı yapmak artık mağlup olmak anlamına gelir. O nedenle iki tarafın birbiri üzerindeki etkileri asla otorite ve güç ile ilişkilendirilmemelidir. İlişki gönül işidir. Gönül ile yürüyen bir sisteme güç karıştırırsanız karşınızda güç bulursunuz.
Yeni dönem ilişkilerde iki tarafında egoları aşırı yüksek. Bu egolar gönül ilişkilerinin formatına aykırıdır.egonun olduğu yerde hırs,yarış ve zamanla acımasızlık oluşur. O nedenle mümkün olduğunca ilişkiye egolarımızı bulaştırmayalım.
Yeni dönemde kadının iş hayatında güçlü olması, erkeğin paraya verdiği değerin artması, paranın ve statünün temel güç kaynağı olması nedeniyle ilişkilere de müdürlüğümüzü patronluğumuzu bulaştırdık. bunun yanında herkesin yeni eş/sevgili bulma şansı da arttığı için rest çekmek ve güçlü olmak daha da büyük tehlike haline dönüştü. Bu nedenle evliliklerde bitmez bilmeyen güç savaşları, ego savaşları ve haklıyım-güçlüyüm savaşları başladı. Artık tartışmalar neyin doğru olduğu için değil, kimin haklı olduğu için yapılıyor. O halde evlilik veya flörtünüze güç bulaştırmayın.
Gönül ilişkilerinde karşıdakini değiştirmeye çalışmak, sadece doğru bir üslup ve sevgi dili mümkündür. Terk etme Tehdidi, aynısını yapma vs çözümsüzlüktür. Eğer partnerinize bunu yaparsanız o da değiştiremediği konuda aynısını yapar. Ama diğer yandan da eğer partneriniz bir konuda ısrarla davranış değişikliği istiyor ve siz kulak tıkıyorsanız o zamanla sizin davranışınıza inat bir davranış geliştirecektir. İnadın altındaki kendi inadınızı veya sorumsuzluğunuzu bulmalısınız.
Kabullenmek nedir: iki tarafın karşılıklı olarak; şekil, kültür, statü,eğitim,para,daha önce geçirmiş olduğu yaşantılar,( evlilik,boşanma,flört, kaza,suç vb.) tüm konuları bilerek, görerek, analiz ederek,sorun olamayacağına emin olarak ilişkiye başlaması veya sonradan kabul etmesidir. Kabullenmek, her şeyi kabullenmek demek de değildir. Mesela, şiddet, devam eden aldatma, sorumsuzluk, ilgisizlik, kumar vs. gibi. Kabullenilecek konular, ilişkinin genel yapısına ve kabul edecek kişinin fiziksel, ruhsal yapısına zarar vermeyecek düzeyde olmalıdır.
Peki neyi kabul edip neyi kabul etmeyeceğiz: bu konu, ilişkinin ve tarafların özelliğine göre değişir. Ama kabul edilmez dediklerimiz genelde herkesin yanlış bulduğu şeyleri barındırmalıdır. Şiddet, alkol, devamlı aldatma ( neden devamlı diyorum çünkü, bu konu her evlilik için özeldir,kendi içinde değerlendirilmedir.),sorumsuz,ilgisiz, vs .gibi. tabi burada esas olan bir başka nokta ise kabullenilmeyecek olan davranışın sıklığı ve sürekliliğidir.
Esas olan aslında yapılan davranıştan çok SIKLIK ve SÜREKLİLİKTİR. Davranışın bir/kaç kez olması genelde tolere edilebilir. Bu nedenle anlık ve çok nadir davranışları genele yaymadan değerlendirmeliyiz.
Neleri kabul edelim: öncelikle, sahip olunan ve değişmezleri ya kabul etmeliyiz ya da başında isek karar vermeliyiz. Din, dil, ırk, şekil, kültürel durum, aile gibi. Bunlar kabul edilmelidir. Çünkü bunlar kişinin kendisinin bile değiştiremeyeceği, kaldı ki bir ilişki için değiştirmemesi gerekenlerdir. Sizi siz olduğunuz için seven/kabul eden biriyle evlenir/sevgili olursanız, tavizler yaşamazsınız. Biri ilişki için kendinizle devamlı çelişmezsiniz.
Neler kabul edilebilir risksiz: değişebilir şeyler konusunda kabul edilebilirlik düşünülebilir. Mesela, evinin olmaması, kıyafetinin yetersizliği, çok konuşmak, kilo, alışveriş kontrolsüzlüğü,yemek yemek/yapmak, temizlik.vs. gibi. Bunların geliştirilmesi ve değişmesi zamanla ve iki tarafında isteği ile olabilir.
Kabullenemeyen insanların kişiliği: kabullenemeyen insanlar genelde hırslı, bencil, kontrolcü, kaygılı ve takıntılı olabilir. Karşıdakini kendi istediği şekle sokmak, onu kontrol etmek adına kendi istediği gibi yaşamını sınırlamak, ilişkiyi kendi mutluluğu için sürmesini istemek,başkası için normal gelen bir şeyi sorun edip değiştirmeye çalışmak.partneri üzerinde başardığı değişimi kendi egosuna yada partnerinin kendisine verdiği sevgiyle ölçmek.
Kabullen(e)meyen kişi, bir davranışın değişimi istiyorsa, bunun ilişkiye getirisini öncelikle ölçmelidir. Bu bir hırs mı kontrol mü yoksa ilişki için yapıcı bir değişim mi? Bireysel isteklerimiz için karşıdakinin değişmesini istemeye hakkımız yok.
Değişmesini beklemek veya değiştirme çabası çok az ve zamana yayılmalı iki taraf birbirine zaman tanıyıp destek olmalıdır. Değişimi isteyen sadece isteyen ve rahatsızlığı bildiren değil, bu değişim için daha çok çaba sarf eden olmalıdır.
Çok iyi giden bir ilişkide partnerinizin bir davranışına odaklanıp iyi ilişkiyi görmezden gelip sadece olumsuz davranışa odaklanmak da direnç yaratır. İlişkinin diğer iyi yönlerini de bozmaya başlar ve siz saplantınızın bedelini bozulmalar ile ödersiniz.
Değişim eğer, emir veya dayatma şeklinde yansır ise karşıdakinde ciddi bir direnç oluşur. Yani yapacağı varsa da yapmaz. Çünkü ona göre o davranışı yapmak artık mağlup olmak anlamına gelir. O nedenle iki tarafın birbiri üzerindeki etkileri asla otorite ve güç ile ilişkilendirilmemelidir. İlişki gönül işidir. Gönül ile yürüyen bir sisteme güç karıştırırsanız karşınızda güç bulursunuz.
Yeni dönem ilişkilerde iki tarafında egoları aşırı yüksek. Bu egolar gönül ilişkilerinin formatına aykırıdır.egonun olduğu yerde hırs,yarış ve zamanla acımasızlık oluşur. O nedenle mümkün olduğunca ilişkiye egolarımızı bulaştırmayalım.
Yeni dönemde kadının iş hayatında güçlü olması, erkeğin paraya verdiği değerin artması, paranın ve statünün temel güç kaynağı olması nedeniyle ilişkilere de müdürlüğümüzü patronluğumuzu bulaştırdık. bunun yanında herkesin yeni eş/sevgili bulma şansı da arttığı için rest çekmek ve güçlü olmak daha da büyük tehlike haline dönüştü. Bu nedenle evliliklerde bitmez bilmeyen güç savaşları, ego savaşları ve haklıyım-güçlüyüm savaşları başladı. Artık tartışmalar neyin doğru olduğu için değil, kimin haklı olduğu için yapılıyor. O halde evlilik veya flörtünüze güç bulaştırmayın.
Gönül ilişkilerinde karşıdakini değiştirmeye çalışmak, sadece doğru bir üslup ve sevgi dili mümkündür. Terk etme Tehdidi, aynısını yapma vs çözümsüzlüktür. Eğer partnerinize bunu yaparsanız o da değiştiremediği konuda aynısını yapar. Ama diğer yandan da eğer partneriniz bir konuda ısrarla davranış değişikliği istiyor ve siz kulak tıkıyorsanız o zamanla sizin davranışınıza inat bir davranış geliştirecektir. İnadın altındaki kendi inadınızı veya sorumsuzluğunuzu bulmalısınız.
İlişkilerimizdeki Pişmanlıklarımız ve Tercihlerimizin Nedenleri -1
Pişmanlıklarımız her zaman analiz edilmeli ve
yeni yaşantılara aktarılmadan ve bulaşmadan çözülmelidir. İnsan yaşamının her
döneminde değişimlere göre kararlar alır. Geçmişimiz zaten kararlarımızdan
ibaret ise, aldığımız veya alamadığımız kararlar pişmanlıklarımızın kaynağıdır.
Oysa en temel kararlarımızdan doğru eşi ve doğru işi seçmek pişmanlıkların da
temelini oluşturur.
İlişki ve eş konusunda seçimlerimizdeki
pişmanlıklarımızı konuşacağız bugün.
Pişmanlıklar, beklenmeyen sonuçlar, mutsuzluk
süreçleri, hedefe ulaşamama, sonradan istenmeyen sonuçlarla
karşılaşmasının yansımasıdır. Fakat öncelikle şu kuralı belirmek zorundayım. Her
olay, zamanına ,şartlarına ve o anki potansiyelinize göre yorumlanırsa sağlıklı
ve gerçek sonuçlara ulaşılır. Geriye dönük pişmanlıklardan kurtulamamak
ve bunu depresyona dayanak geliştirmek genelde az önce bahsettiğim gibi
yorumlama hatasından kaynaklanmaktadır. Yani bugünkü potansiyelimizle, bilinç
düzeyimizle ,varlığımızla geçmişi yorumlar isek hatalı bakış açısı ile hatalı
sonuçlar çıkarırız. Şimdiki aklım olsa, bugün olsa, gibi yorumlar yerine “ ogünkü
şartlarda o
kadarı elimden geliyordu, farkındalığım ve yeterliliğim o kadarına yetiyordu”
demeli ve kendimizi affetmeliyiz. Fakat affetmek , şuan ki durumu kabul
etmek veya pes etmek değil, geçmişte yaşananı kabul etmek ve geri dönüşüm
kutusundaki “BİZ”i
affetmektir.
İlişkilerde kendimizi nasıl algılamamızı
affetmemize değindikten sonra bir de bu pişmanlıkları yaşamadan veya daha aza
indirmek için ne yapmalıyız konusunda konuşalım.
Seçimler her zaman en kritik konulardır.
Aslında her seçim o gün için değil, sonrası için yapılır . yani her seçim
yaşanacaklar üzerine kurulur. Peki pişman olmamak için ne
yapmalıyız?
Aslında öyle kolay bir cevabı yok bunun. İlk
aşama yine kendimizden başlamak.
Yani karşıdakini suçlamak yerine önce
kendimizi tanımalıyız.biz ne istiyoruz? Nasıl biriyle mutlu oluruz, toplumsal
beğeniye uygun mu seçiyoruz yoksa derinlerden gelen öz seçimlerimizle mi
seçiyoruz?. Bu gün eş ve sevgili seçimlerinde dışsal telkinler ve etmenler o
kadar etkilidir.
Şöyle örnek vereyim. Eskiden bir kızı veya
erkeği annesi veya babası şununla evlenmelisin diye baskı altına alırken şimdi
çaktırmadan basın-medya, arkadaş çevreniz kariyer kanalınız, insanların
yakıştırmaları durumları da gizli baskı olarak seçimlerimizi yönlendirmektedir.
Anne-babanın baskısı ile sosyal-medya baskısını karşılaştırdığımızda aslında
ebeveyn baskısı daha masum ve pragmatik görünmekte.
Bu durumda temel sorun seçim
kriterlerimiz. Nasıl biriyim ki nasıl biriyle mutlu olabilirim?, nasıl bir
ailede büyüdüm ki, hangi aile yapısının bireyi ile evliliğim daha sağlıklı
olur. Hangi
konularda ilişkilerde sorun yaşıyorum? Seçeceğim kişi hangi yönümle mutlu olur hangisiyle
mutsuz olur ? birbirimizin hangi olumsuz yönlerini provake edip
bileriz.
Bunları açıklayalım:
Ebeveynlerinizle sorun yaşamış ve bu sorun
onların kötü evliliğine tanık olmak veya direkt sizin kişiliğinize zarar
vermek şeklinde
ise şu risklerden bahsetmeliyim.
Ebeveyn intikamı:
çocukluğunuz ve ergenliğinizde ebeveyniniz ile yaşadığınız sorunlar onun gibi biriyle
evlenmekten kaçmayı bir seçim hedefi haline getirebilir.onu andıran
davranış,tutum söz mimik vs herşey sizi o kişiye hemen bir teşhis koymaya neden olabilir. Bu
önyargı
nedeniyle o kişiyi detaylı tanımaktan alıkoyar sizi. Oysa yaşadığımız
ülkede erkeklerin ve kadınların kendi cinslerini hiç benzememesi veya
çağrıştırmaması
mümkün değildir. O halde çağrıştırmaları değil, tümüyle tanımaları ele
almalıyız.
Ebeveyninize benzeyen birinden her zaman kaçmaya
bilirsiniz de.onun gibi biriyle beraber olup hem (anne veya babadan) intikamınızı almak,
hem de onu düzelteceğinizi zannedip kendi annenize olan öfkenizi ve gizli
yarışınızı tamamlamayı amaç edinebilirsiniz.
Mesela devamlı anne-babasının kavgalarına
şahit olanlar, annelerinin bu duruma sessiz kalmalarına isyan edememelerine veya
kendini savunamamalarına hem çözüm üretemedikleri için çok üzülür hem de annelerinin
tepkisizliğine karşı çok öfkelenirler. Bu şekildeki bireyler, kendi sevgili veya
eş seçimlerinde bilinçdışında babalarına benzer insanları seçerler. Çünkü hem
annesinin yapamadığını yapacak ve yarım kalan savaşı kazanacak hem de
çocukluğundaki yaraları saracağını düşünecektir. Peki başarılı olabilecek midir?
HAYIR. Çünkü düzelmek veya iyileşmek ilişki ile olmaz.
Mesela anneler ile kızlar arasında özel bir
dertleşme
bağı
vardır. Fakat toplum yıllarca bu bağı görmezden gelip “kızlar babalarına
düşkündür ”gibi yanlış bir yoruma kaçmıştır. Düşkün değil hayrandır. Anne ile
kızı arasındaki bu bağ ile anne tüm sorunlarını kızına anlatırken kötülediği
kişi babasıdır. Kız çocuğu bu durumda “ asla annem gibi olmayacağım,kendimi
ezdirmeyeceğim” düşüncesiyle sahaya inmeyi bekler. İlişkilerinde ise kemikleşmiş bu
düşüncenin yarattığı aşırı savunma ve gereksiz güçlü olma-itiraz etme
davranışları dışa vurur. Buradaki kız gereksiz bir feminist- isyankar role
bürünür. O tüm erkekleri babası gibi zannederek başlar. Bilinçaltında erkeklere
büyük bir öfke-güvensizlik vardır.hep ezileceği ve değersizleştireceği düşüncesi
hakimdir.
Gördüğümüz gibi yaşantılarımız, beğeni ve
seçimlerimizi direkt etkileyebilmektedir.
bunun yanında ilişkide en çok rahatsız
olduğunuz şey, her zaman ve herkes için rahatsızlık yaratmayabilir. Bu durumda
ise daha çok eski sahneler( anne –babanın davranışına benzemesi-tahammülsüzlüğün
sınır vs.) etkilidir. Mesela yıllarca anne-babası hep küs olan bir çocuk, eşinin
küsmesine aşırı tepki verebilir. Yine mutsuz evliliklere tanık olan
bireyler, ilişkilerindeki küçük mutsuzluklara bile tahammül edemezler. Onların
toleransları bitmiş gibidir. Ama hayatlarındaki kişi değil, ebeveynleri bunun
%95 ini doldurmuş, eşinin küçük bir hatası bile bardağı taşıran ağır duygusal
etkilere neden olur.
Tamir seçimi. : seçtiğiniz kişi,en
hassas noktanızı en çok zedeleyen biri ise siz aslında bu kişiyi seçerek zayıf
noktanızla başetmeye çalışıyorsunuz.taze taze yaşanan duygular ile çalışmak
sahaya inmektir. O nedenle zayıf noktanızı aktive eden kişiyi seçmeniz bir
tesadüf değil bir tamamlanamama durumudur. Çocukluğunuzda duygusal istismar veya
sevgi sorunu yaşamışsanız soğuk birini seçmek gibi. Yada sert babanızdan sonra
bağıran bir sevgili gibi.
Bunun yanında eş/sevigili seçiminde hiçbir
zaman “ aşarım,anlaşırım, zamanla uyum sağlarız “ gibi bakış açıları ile karar
alınmamalıdır. Böyle bir seçim ihtimaldir-risktir. Sonuçta savaşarak ilişki
olmaz. Savaşarak kimseyi düzeltemezsiniz. Savaşıyorsanız
sevişemezsiniz.
boşanma Bulaşıçı mı?
Yaşamımız boyunca arkadaşlarımızdan,
grubumuzdan akrabalarımızdan içinde bulunduğumuz toplumun baskın kültüründen
etkileniriz. İş evlilik ve boşanma kararına geldiğinde ise farkında olsak da
olmasak da bu etki kendinidaha çok hissettirir.
Boşanmanın bulaşıcıolup olmadığına yapılan
çalışmalar ile örneklervermek istiyorum.
Amerika'daki Brown
Üniversitesi'nde 32 yıl boyunca 'boşanma' konulu araştırmayı psikolog Rose
McDermott, yakın bir arkadaşı veya akrabası boşanan çiftlerin ayrılma
ihtimallerinin yüzde 75 arttığını açıkladı.
Peki neden?Boşanan
insanlar, evliliklerinin veya eski eşlerinin hep olumsuz yönlerini hatırlarlar.
Bunun yanında boşanan insanlar, nasihat, öğüt ve önerilerinde kendi
yaşadıklarından çıkardıkları tecrübeleri aktarırlar. Aldatılanın, güven
noktasını , şiddet görenin öfkesizliği ,ilgisiz kalanın ilgiyi ön plana
koymasıgibi. Yani kim neden ayrılmışsa ona yönelik telkinde bulunması yüksektir.
Bu durumda boşanan kişiler, çevrelerinde veya akrabalarındakilere benzer
telkinlerde bulunur vekarşı cinse olan güvensizliklerini veevlilik kurumuna olan
inançsızlıklarını aktarırlar.
Aldatılmış bir insanın,
çocuğuna veya kankasına evliliği önermesini bekleyemeyiz. Yada evliliğinde hep
mutsuz olan birinin boşandıktan sonra evlenmeye teşvik etmesini beklemekzordur.
Ya da boşanan kişinin sağlıklı bir otopsisinden sonra
mümkündür.
Oysa temel sorun ,boşanan kişinin durumunuve
yaşadıklarınıgenellemesidir. Yani aldatılan erkeğin, her kadının
aldatabileceğini iddia etmesi, ilgisizlikten boşanan bir kadının ise her erkeğin
aynı olduğunu iddia etmesi gibi. Bu telkinler ile büyüyenveya bu telkinleri
sohbetmişgibi arkadaşlarından alan kişilerin etkisinde kalmaması mümkün
değildir.Araştırma sonucunda da görüldüğü gibi % 75oranında insanların etkilenme
oranıvardır.
Türkiye'de
boşanmış kadınların yüzde 53,56'sının, erkeklerin ise yüzde 52,86'sının kardeşi
boşanmış. Bu veri bize gösteriyor ki 1. Derecedeki
akrabalarınmodel olma ve etkileme oranı % 50 üzerindedir. O halde boşanma
kararının iki kişi arasında değil, genetiğine işlenecek 2-3 kuşağı
etkilemesinden bahsedebiliriz.
Başka bir araştırmada;Türkiye'de boşanma üzerine yaptırılan
ilk resmi araştırma sonucunda da boşanan çiftlerin ailelerinde de daha önce
boşanmaların gerçekleşmiş olduğu sonucu çıktı. Araştırmada; boşanan kadınların
yüzde 36,4'ünün, erkeklerin ise yüzde 25,8'inin ailesinde boşanmalar olduğu
tespit edildi. Araştırma da "Daha önce ailede olan boşanmaların diğer boşanmalar
için örnek teşkil ettiği söylenebilir." Bu araştırmada da boşanmanın
ailenin evlilik kurumuna olan bakış açısının da bir yansımasıolduğu kadar,
ailenin psikolojik yapısı, yetişme tarzı,anne-babanın birbiri ile olan ilişkisi
de birer neden olarak gösterilebilir.
Birebir gördüğüm üç kuşak boşanan aileler ile
çalıştığımda, boşanma-sevgiliden ayrılma gibi algılandığını , yine bunun
yanında,boşanmayı bir rest çekiş,varoluşunun kanıtıolarak algılayanlar ve
boşanan anneye rağmen evliliğini yürütmeye çalışmayı da anneye veya boşanan
kardeşlere bir haksızlık olarak algılanları da görmek mümkün.
Başa dönersek, kötü sahneler akılda daha çok
durur. Ayrıca biten bir ilişkide daha çok son zamanlarhatırlanır. boşanan
bireylerinzaten son zamanları acı ve üzüntü ile doludur. Sonuçta hiçbir ayrılık
acısız olmaz. Lafta söylense de kimse arkadaşça boşanamaz. O halde boşanan kişi,
evliliğini hep son şekliyle hatırlar ve ona göre evlilik yorumu yapar. sorun,
insanın 10 yıllık evliliğini son 6 aya indirgemesi ve öyle yaşanmışgibi
yansıtmasıdır.
Boşanan biri doğru bir analizyapsave yol
gösterse degüven sorunu oluşabilir. Zaten evli birinin boşanmış birinden yardım
istemesi de yardım isteyen açısından güvenilir bulunmayabilir. Boşanan kişinin,
objektif olmasıiçin profesyonelolması ya da biten evliliğini çok iyi aşması ve
otopsisinin çok iyi yapması gerekir. Boşanan kişi, evliliğinde sorun yaşayan
birine yol gösterse, evli olan kişi bunu neden evliliğinde
uygulamadıdiyebilirgüven sorunu yaşanabilir.
Tabi olay sadece akraba veya arkadaşlar ile
alakalı değil.Mesela ünlü şahsiyetlerin (!) rahatça boşanması ve evlenmesi de
evlilik kurumuna olan saygıyı sarsar. İnsanlar, o bile boşanıyorsa benim gibi
sıradan bir vatandaş kimin umrunda diyebilir. İşte burada, televizyon yüzleri,
politikacılar, statü ve mevki sahipleri vs. kişilerin boşanmasıtoplumu bu
davranış konusunda cesaretlendirir.
Tabi bunun yanında herkes olumsuz anlam
çıkarmayabilir.Mesela, Arkadaşım ilgisizlik yüzünden boşandı diyen biri,
evliliğini korumakiçin daha ilgili davranabilir. Yani ders çıkarabilir. Bu da
mümkün. Fakat insanımız genelde sorun anında savaşmak yerine sıyışmayı seçiyor.
Çünkü kolay olan bu. Çünkü savaşmak için yeterli duygusal güç ve yöntem yok.
Aileler çocuklara sorun çözme becerisi kazandırmamakta.
Boşanmanın bulaşıcılığıaçısından bakıldığında,
boşanan ebeveynlerin çözüm konusunda çocuklara yeterli bir mirası olmayabilir.
Yani kendi evliliğinde çözümsüz olan anne-babalar çocuklarına da faydalı
olamayabilir. Bu açıdan ailede çözümsüzlük, bir çözüm yöntemi haline dönüşür.
Yani otomatik olarak sanki çözümü yokmuş dercesine boşanmaya sürüklenirsiniz.
Bunun yanında ,(anne-baba veya çocuğun)
boşananın olduğu ailelerde boşanmak isteyen bireye sosyal baskı uygulama gücü
azalmıştır. Yani sigara içen babanın oğluna sigara içme demesi gibi.Ebeveyn
boşanmışa bu konuda çocuğuna söz geçirmesi veya sosyal-kültürel-dini motifleri
kullanıp baskı yapma gücü azalır. Zaten toplumumuzda aileler destek
verirseboşanma oranları kanımca %200artar.
Yine boşanan arkadaşların, boşandıktan sonra
sanki her şeyçok güzel oldu. Özgürlüğüme kavuştum, katlanmaya değmez gibi
ifadeleri ,evliliğinde sıkıntı yaşayan aile bireyleri veya arkadaşları için
çekici gelmektedir. Aynı zamanda ebeveyni boşanan çocuklarda bu tip yorumlar ile
evliliği çoğu kez denemek için yaparlar. Bilinç altında ise evliliğinin bir gün
biteceği veya eşinin korktuğu gibi olacağına dair otomatik düşünceleri vardır.
Bu nedenle bu inançla evlilik yapanlar, daha tahammülsüz ve küçücük olaylara
bile gereğinden fazla tepkiler vererek bertaraf etmeye çalışırlar. Aynı zamanda
“kendini gerçekleştiren kehanet”denilen döngüye yakalanıp farkında inançlarının
alt yapısını hazırlarlar.
Burada toplumun yanlış algılarını da değinmek
lazım. Boşanan kadına veya erkeğe bakış açısı gibi. Onlara vebalı gibi bakmak,
ahlaki yapılarını sorgulamak, arayışta olduklarını zannetmek onlarla arkadaş
olanların boşanmaya neden olacağı gibi düşünceler önyargıdan ibarettir. Bu
yorumlar –elma-armut ayrımıyapamamaktır. O nedenle evlilik bir durumdur.
Boşanmak ise bir durum değişikliğidir. Bizim amacımız her zaman doğru zamanda
doğru durumda olmayısağlamaktır
Biten İlişkiden Hemen sonra Sevgili Yapmak
Sağlıklı bir ilişki için biten ilişkinin ardından bir otopsi süreci tanınmalı ve
yaşanılan ayrılığın ve süresi ne olursa olsun yaşanılan ilişkinin taziyesinin
tutulması gerekir.
Biten ilişkinin süresi onun taziyesinin süresini göstermez.
Önemli olan ne kadar çıktığın değil, ne kadar paylaşımlar ve etkilenmeler
olduğudur. Yani 1 yıllık bir ilişkinin şiddet, aldatma, istismarlarla dolu
gçemesi ile 3 yıl gül gibi geçinip sonra ayrılan bir çiftin sürelerini
kıyaslamak doğru olmaz. Yani sürenin uzunluğu değil, ilişkinin bitiş şekli ve süreçte
yaşananlara göre taziye belirlenmelidir.
Taziye dediğimiz, otopsili olmalıdır. Yani
kuru kuru üzülme ve ağlama ile geçmemeli, biten ilişkinin süreci ve sonucu
incelenmeli, ilişki sürdürme, problem çözme yöntemlerinizi sorgulamalısınız.
Mesela ; bu ilişkide nerede hata yaptım, nasıl
bir tarzım var, tarzımın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler?, biten ilişkide hatalarım var
mı, elimden geleni yaptım mı, neleri sonradan fark ettim, neleri görmezden
geldim vb. gibi sorgulamalar otopsinin içeriğidir.
Otopsisi yapılmayan her ilişki patinaja
mahkumdur. Yani biten ilişkinin otopsisini yapmazsanız, aynı bitişleri, aynı
tercihleri aynı süreçleri farklı kişiler ile tekrarlarsınız. Yani senaryonuz
değişmez sadece aktör/aktristler değişir. Başka biriyle denemek, size fayda
sağlamaz. Aynı yöntemlerle farklı sonuç alacağını ummanın delilik olduğunu
söyleyen Einstein in sözü bunu özetler. Aynı sonuçları almak ise ilişkiye ve karşı
cinse olan güveninizi azaltır, inançsızlaşırsınız.
Sağlıklı ilişki için kişinin enerjik olması,
bir ilişkinin yükünü taşıyacak güce ulaşması lazım. Karşıdakinin nazını
çekememek, fedakarlık yapamamak, mutluluk veren birine üzüntü yansıtmak sizin
taziyenizin bitmediğini gösterir.
Kalbinizin ve zihninizin nadasa ihtiyacı
vardır.eski yaşantıların boşalması ve aşılması için bir süreç lazımdır.
Bir tarlada bir yıl fasulye ekip bir sonraki yıl soğan
ekmek için bile 1 yıl nadas yapılır. Neden? Çünkü soğan ile fasulye birbirine
karışmasın diye.
Bir ilişkinin de bitmesinden sonra zaman vermezseniz eskisi ile yenisi
birbirine girer. Hatta gititğiniz kafeye bile kimle gittiğinizi
karıştırabilirsiniz.
“ben artık hiç bir şey için çabalamayacağım,
yoruldum, hayatıma girecek kişi herşeyi yapsın,kimseye güvenmeyeceğim” gibi
cümleler biten ilişki sahibi kişilerin söylemleri ve depresif ve yorgun ruh hali
göstergesidir. Böyle bir ruh haline sahip olan birinin ilişkiye eleştiri ,suçlama ve mutsuzluktan
başka katacağı bir
katkı yoktur. Böyle birinin güvenini kazanmak da zordur. Genelde yeni ayrılan birinin
güvenini kazanmak zor olduğu için, ilişki başlamadan bitebilir yada
güvensizlikten dolayı ilişki bir türlü oturmaz.
Fakat genel ilişkileri incelediğimizde,
ayrılık acısı yaşamak istemeyen ya da acıya dayanamayanlar kısa süre
içinde yeni ilişkiye atılmak isterler. Buna sosyolojik olarak da “çivi çiviyi
söker” denir J. (Oysa fiziksel olarak da iyi çakılmış bir
çiviyi başka bir çiviyle çıkaramazsınız.)
Biten ilişkinin duygusal acısına ve
sonuçlarına( yalnızlık, acı, duygusuzluk, cinsellik yoksunluğu vs.) katlanamayan kişi,
farklı bir bedende teselli arar. Aslında yeni beden bir pansumandır. Yani eski
yarayı iyileştirmek için vardır. İyileştirir mi iyi hissettirir mi diye
sorarsanız iyi hissettirir. Yara iyileştikten sonra ilişkinin devamı ise genelde
bitiş bazen tesadüfi uyum olabilir.
Ne kimseye pansuman olun ne de kimsenin yara
bandı olun.
Biten ilişkiden sonra ısrarla taziyenin
uzaması da ayrı bir konudur. Kabullenmemek, duygusuz kalmak yerine onun
hayaliyle avunmak, yalnızlık ve umutsuzluktan dolayı yüzleşmekten kaçmak gibi
algılar taziyeyi uzatır.
Biten ilişkiden sonra çeşitli hayaller!
Vardır.
Geleceğini beklemek,ayağına kapanmak, özür dileyeceğini sanmak, sokakta
karşılaşırsa sarılacak vs. gibi düşüncelere ilişki terapisinde ilişki sonrası
FANTAZİ deriz.
Bir ilişki ciddi derecede bitiyorsa genelde bu fantazilerin hiç biri
olmaz. Ama kabullenmek istemeyiz. Ya da bu hayal bizi mutlu eder, egomuzu ise güçlü
kılar.
Buna rağmen illaki biten ilişkiden sonra ilişki
yaşamak isterseniz,size yol haritası.
1.yeni tanıştığınız kişiye açık olun.
Geçirdiğiniz süreci ona olduğu gibi anlatın.
2.ona, ilişkinin yeni bittiğini ve bir ilişki
için emek verecek bir güce sahip olmadığınızı söyleyin.
3. ona taziye döneminde ve otopsi sürecinde
olduğunu söyleyin.
4. şu aşamada ilişki olsa bile mutluluk yerine
olumsuzlukları bulaştıracağını ve kötü bir başlangıçla başlanacağını belirtin.(
söylerken de düşünün)
5.sizin hayatınıza girmek/ ya da almak
istediğiniz kişiyi kaybetme korkunuzun olması lükstür.
Kaybetmekten korkmayın. Sizin açık yürekliliğiniz cesaret değil, dürüstlük ve
sağlıklı olandır.
6. Herşeye rağmen sizinle sevgili olmak
istiyorsa ve sizde boş değilseniz ( beğenmek, ihtiyaç duymak vs.) ilk aşamada
sadece birbirinizi tanımak için iletişim kurun.
7. doğru okudunuz iletişim olsun ilişki
olmasın.
8.1 taşla 2 kuş vurun.( hayvan hakları
savunucuları pek kızar bu cümleye ) yani hem taziyeyi tutup kendinizi ve eski
ilişkinizi tanıyıp analiz ederken , bir yandan da yeni kişiyi tanırsınız.
9. yeni kişi ile duygusal ve cinsel
iletişimden kaçının
O sizi kaybetmemek ve ilişki sorumluğunu
size yüklemek için süratle ilişkiye çekmek istese de
kontrol sizde olmalı.
Sonuç olarak belli bir süreç tanımadan yeni
bir ilişki ,ilişki değil çelişkidir. Ama ısrarcı olmak ve çivi yöntemini
kullanmak isteyenler için yukarıda yöntem sundum.
Sağlıklı ilişki : emek, doğru zaman ve doğru
yöntemle mümkündür. Doğru kişiyi bulmasanız bile her şey doğru ise doğru insan
bulunur. Ama her şey yanlış ise doğru kişiyi bulsanız bile yürütemezsiniz.
Yanlış insan sanıp yenisini ararsınız.
Doğru yolda doğru seçimler
dileğiyle.
Serhat YABANCI
Evlilik-İlişki Terapisti
0505 540 09 77
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)