tag:blogger.com,1999:blog-81327927431763159352023-11-15T22:27:17.665-08:00DanışmanlıkUnknownnoreply@blogger.comBlogger26125tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-55525898939046203772014-04-17T14:21:00.000-07:002017-02-19T12:57:29.512-08:00Aile Ve evlilik Terapisi<a href="https://www.blogger.com/null" name="1340173729409203687"></a> <br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-1340173729409203687" itemprop="description articleBody">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq_qj4d3Zmv8PNNlIRTpeytgpi08bpHDHiwVdMH2Ou5i9iCZK4JaW7qkMAuQjdVt3V9sYUd1f4wNCTpLSIYT3oxq9VxMod1yo34fv9obr37wn0wlvY0dR7-gv2Ayr0LAqghEdJF4ZMZMV5/s1600/aaaa.jpg"><br /><img alt="" border="0" height="246" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5549530848394125410" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq_qj4d3Zmv8PNNlIRTpeytgpi08bpHDHiwVdMH2Ou5i9iCZK4JaW7qkMAuQjdVt3V9sYUd1f4wNCTpLSIYT3oxq9VxMod1yo34fv9obr37wn0wlvY0dR7-gv2Ayr0LAqghEdJF4ZMZMV5/s320/aaaa.jpg" style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center;" width="320" /></a> <br />
<br />
<strong><span style="font-size: medium;">EVLİLİK-AİLE TERAPİSTİ,</span></strong><br />
<br />
<strong><span style="font-size: medium;"> İLİŞKİ DANIŞMANI</span></strong><br />
<strong><span style="font-size: medium;"><br /> <br /> </span></strong><br />
<br />
-EVLİLİK DANIŞMANLIĞI<br />
<br />
-İLİŞKİ DANIŞMANLIĞI <br />
<br />
-EVLİLİK ÖNCESİ DANIŞMANLIK <br />
<br />
-İLİŞKİ DANIŞMANLIĞI <br />
<br />
-ALDATMA-ALDATILMA DANIŞMANLIĞI<br />
<br />
-KISKANÇLIK<br />
<br />
-flört DÖNEMİ DANIŞMANLIK<br />
<br />
-NİŞANLILIK DÖNEMİ DANIŞMANLIK<br />
<br />
<br />
-</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-20342486709613866052012-08-13T18:42:00.003-07:002012-08-13T18:42:44.326-07:00Evlilik- Aile Danışmanlığı ne zaman gerekir ?<strong><u>EVLİLİK DANIŞMANLIĞI NE İÇİN NE ZAMAN
?</u></strong> <br />Evlilik danışmanlığı, evlilik sürecinde yaşanılan ve
tarafların çözüm yolları ile çözülemeyen sorunların çözümü için yol gösteren bir
hizmettir.sorunun niteliği ve niceliğine bakılmaksızın bu hizmet alınabilir.
Çünkü dışarıdaki birine basit görünen bir sorun ,sorunu yaşayan için içinden
çıkılmaz ve dayanılmaz bir hal alabilir.<br /> <br />Çiftler, sorunlara çözüm
bulamadıklarında,doğru insanla evlenmediğini,evliliğin yürümeyeceğini düşünmeye
başlayabilir. Sonrasında ise “boşanma” kelimesi zihinlere tartışmaların içine
sızabilir. Oysa tüm çözümleri denemeden bu aşamalara gelmek,hem hayatınızı
zorlaştırır hem de zamanında destek almadığınız için suçluluk/pişmanlık
duygularına maruz kalırsınız.<br /> <br />Evlilik danışmanlığına herkes
başvurabilir. Bu hizmeti her sağlıklı insan, her kültürel-sosyal-ekonomik vs.
düzeydeki çiftler alabilir. Evlik danışmanlığı bir tedavi değil,sorun çözme ve
rehberlik etme sürecidir.<br /> <br />Evlilik danışmanlığında size paket çözümler
veya reçeteler sunulmaz. Her evliliğin sorunu kendisine özgü olduğu gibi çözümü
de kendine özgüdür. Çözümler evliliğin yapısı dikkate alınarak ve ortaklaşa
sağlanır. Çözümlerde, kültürel değerler, dini,sosyal ekonomik vs. etmenler
tümüyle dikkate alınır. Aksi takdirde kabul edişi kolay,uygulanışı zor
olur.<br /> <br />Evlilik danışmanlığı almak, bir zayıflık veya çözümsüzlük
değildir. Bazen taraflardan biri “biz çözemiyorsak başkası hiç çözemez”
diyebilir.Ama unutmayın evlilikte duygular ağır basar. Objektif çözümler gözden
kaçar. Hem sorunun çözümü hem de daha kaliteli bir evlilik için yol haritası
almak bir zayıflık değil bir farkındalıktır.,evliliğe
yatırımdır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığı almak için sorunların kökleşmesine ve
kemikleşmesine gerek yoktur. Sorunun devam etmesi zamanla tüm alanlara
yayılmasına neden olur. İletişim sorunu zamanla cinselliğe, ortak zaman
geçirememeye vs. gibi diğer alanlara da kayabilir.<br />Evlilik danışmanlığında
sorunların sadece görünen kısmı değil, altında yatan nedenlerin de bulunması,
fark ettirilmesi ve ortak çözümler geliştirilmesi sağlanır.<br /> <br />Evlilik
danışmanlığında suçlu aranmaz. Kimin haklı/haksız, suçlu/suçsuz olduğuna değil
sorunun nasıl çözüleceğine odaklanır. Bir tarafı suçlu çıkarmak, evliliğin
riskini arttırır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığında, arkadaşlarınızın
akrabalarınızın gösterdiği gibi bir yöntem yerine, daha gerçekçi, uygulanabilir,
çözüm odaklı ve bilimsel yöntemler çalışılır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığında
patinaja girmiş sorunların kaynakları ve iki tarafın bu patinajdaki rolü ortaya
çıkartılıp neden-sonuç çözümleri çalışılır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığında,
tarafların beklentileri,kişilik özellikleri, evlilikten beklentileri ele alınır.
Ortak ve iki tarafında kabul edebileceği şekilde çözümler ile yöntem
edilir.<br /> <br />İletişim sorunları,güç savaşı,
konuşamamak,aldatılma,aldatma,kıskançlık,iş bölümü,kök aileler,karşılıklı kabul
edilmeme, tatminsizlikler,cinsel sorunlar,kaliteli zaman geçirememe,
bütçeleme,ilgisizlik, sorumsuzluk v.b gibi tüm sorunlar evlilik danışmanlığında
çalışılır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığına yalnız da gelebilirsiniz. Ama ilişkide
sorunlar ikili olduğu için çift olarak gelmek daha sağlıklıdır. Sonuçta bir
sorunu incelediğimizde bir başlatan olduğu kadar bir de sürdürücünün olduğu
görülür. O halde sadece bir taraf ile çalışmak yerine birlikte çalışmak daha
faydalıdır.<br /> <br />Evlilik danışmanlığında, evliliğe bakış açısınız,
beklentileriniz,ideal evlilik formatınız gibi bilişsel süreçleriz de ele alınır.
Olan ile olması gerekenlerin bütünleştirilmesi ve yaklaştırılması
amaçlanır.<br /> <br />Evlilikte temel sorunlardan biri de konuşmak yerine eşinin
zihnini okumaya çalışmaktır. Evlilik danışmanlığında amaç, iletişimde yöntemleri
oturtmaktır. İletişimde, açık, net olmak, doğru üslup ile doğru yer ve zamanda
iletişim yöntemleri iki tarafında yapabileceği şekilde çözümler ele
alınır.<br />Sorununuzun büyümesini beklemeden ve yeni sorunlara dönüşmeden
evliliğinizin daha mutlu hale gelmesi için evlilik danışmanlığı hizmeti
almalısınız.<br /> <br />Serhat YABANCI<br />Evlilik-İlişki Danışmanı<br />505 540 09 77
0216 371 33 83 Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-33283578864762573152012-08-13T18:41:00.002-07:002012-08-13T18:41:41.837-07:00İLİŞKİDE YANLıŞ ANLAŞıLMALAR VE ÇÖZÜMLERİİlişki kendi başına bir iletişim ve paylaşım sistemidir. Her ilişkide sorun
yaşanır. Farklı düşünüşler kaçınılmazdır. Farklı cinsiyeti temsil eden, farklı
büyüyen,birbirlerine güvenmemeyi 3 yaşından itibaren telkin edilen İki farklı
insanın, aynı evde birbirleriyle temeldeki farklılıklara rağmen uyum sağlaması
ve benzer noktalarda buluşması çok kolay olmadığı gibi çok zor da değildir.
İsterseniz kolay, istemezseniz arapsaçı kadar zordur.<br />
İlişki ve evliliklerde sorun çözümü için ilk çıkmaz ve tanıdık nokta karşı
koltuktur. Gelen çiftler genelde sorunu eşlerinde bulurlar. Kadınlar, erkeklerin
ilgisizlik ve sorumsuzlukların yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması,
devamlı tartışma çıkarması ve olayları abartmasından yakınırlar. Erkeğe göre
aslında evlilik veya ilişki çok iyi gidiyor, bir sorun yok sadece eşi
büyütmektedir. Eşi büyütmezse ve yapılanları görürse sorun çözülür. Kadınlar
ise, eşinin ilgili ve sorumlu olması halinde sorun bıçak keser gibi
çözüleceğini ifade ederler. Oysa evliliğin düzelmesinin bir tarafın değişmesi
ile asla sağlanamayacağı bilinmelidir.bu genel bir yanılgıdır. Çünkü eş,
değişimi eşine bağlamaktadır. Diğer eş ise değişimi ona bağlamaktadır. Bu
durumda önce kim değişmeli tartışması olmadan aynı anda harekete
geçilmelidir.<br />
Evlilikte sorunu başlatanın sorumluluğu kadar bu sorunu devam ettiren de bir
o kadar sorumludur. Yani başlatıcı ile sürdürücü arasında çok fark yoktur.
Herkes kendi yaptığı ile sorumluluğunu karşılamalıdır. Sorunların ilk başına
arkeolojisine inmeye gerek yoktur. Bu sadece havada bir tartışma çıkarır
tartışmalar çözümsüz biter ve artık tartışmaktan kaçar hale geçirirsiniz. Bu
durumda genelde, KONUŞAMIYORUZ yorumları gelir.<br />
Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilmemeleri ve yanlış
yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır.<br />
O halde esas sorun evlilikte değil, çözüm yöntemlerini bilmemektir. Siz sorun
çözme yöntemi bilmediğiniz sürece boşanıp farklı biriyle evlenmeniz ya da
parter değiştirmeniz halinde aynı şeyleri yaşamaktan kaçamazsınız. Bazen
çevremizde 4 veya 5.evliliğini yapan insanlar ile karşılaşırız. Bunun temel
nedeni ise çözüm yöntemi eksikliğidir. Yani hayatınızda örneğin Ahmeti çıkarıp
Mehmeti koymanız bir şeyi değiştirmeyecek, sadece aynı şeyleri yaşayıp aynı
sonuçları yaşamak, umutsuzluk ve suçluluk duyguları yaratacaktır.<br />
Dediğimiz gibi evlilik ve ilişki sorunları iki tarafın sorumluluğundadır.
Buna tekne örneğini verebiliriz evlilik 2 kürekli bir teknedir. Birini siz
birini eşiniz çeker. Sadece bir tarafın küreği çekmesi de tekneği 1 adım ileri
götürmez, 2 tarafında küreğini çekmemesi yine tekneyi yerinde saydırır.<br />
Cinsellikteki yanlış anlaşılmaların tatminsizlik üzerine kurulan
senaryolardır. Eşinizin o an cinsel paylaşımı istememesini sizi istememek olarak
algılamanız hem kendinize olan güveninizi azaltır, hem de eşinize olan öfkenizi
arttırır. Oysa istenmeyen siz değil, o an ki paylaşımdır. Bu durumda ısrar
etmemek, uygun alt yapıyı hazırlamak veya ertelemek çözümü arttırıp iki
tarafında kendini değerli hissetmesini sağlar. Cinsellik=iletişim ise iletişim
düzeltilmeden cinsel paylaşıma girişilmemelidir. Ayrıca kadının da erkeğin de
cinselliği konuşması, keyif aldığı noktaları ifade etmesi ve paylaşım esnasında
sözel ve bedensel tepki vermesi gerekir. Ülkemizde kadının bu konuyu açık
konuşması onun edepsizliği gibi algılandığı düşüncesi yanlıştır. Kişi eşiyle
bunu rahatça konuşmalıdır. Bu konuşmalar ise, ilişki öncesi, ilişki anı ve
hemen sonrasında olmamalıdır.<br />
İletişimi düşük olan çiftlerin en büyük yanılgıları ise birbirinin zihnini
okumasıdır. Eşine soru soramayan cevap alamayan kişi, soruların
cevapsızlığından rahatsızlık duyduğu için kendisi cevaplamaya başlar. Oysa
genelde kendi kendimize verdiğimiz cevaplar genelde yanlış veya eksiktir. Zihin
okuma bir kaygı veya çekingenlik nedenli olabilir. Oysa soracağınız hiçbir soru
veya konuşacağınız hiçbir konu zihin okuma kadar acı vermeyecektir.<br />
İlişki veya evlilikte her yaşanan sorunu karşıdakinin psikolojik bozukluğuna
bağlayıp buna inanmak ise çözüm çabasından sizi uzaklaştırır. Mesela eşinizle
yaşadığınız sorunu onun kişiliğinden kaynaklandığını düşünür ve ona bu etiketi
yapıştırır ve çevrenizdekilere de bu şekilde yansıtırsanız bu evliliğin
düzelmemesi için ciddi engel olacaktır. Oysa genelde böyle durumlarda iki taraf
birbirinin hasta/sorunlu olduğunu iddia eder. Her ilişki, ilişkiyi oluşturan
bireylerin ruhsal yapılarına göre de şekil alıp yürüyebilir.<br />
Aldatma konusunda ise temel konu, neyin aldatma olup neyin olmadığıdır. Bu
durum toplumsal kuralların net olmamasından kaynaklanır karşı cinsle konuşmak,
sohbet etmek, yazışmak, yemek yemek gibi paylaşımların aldatma olup olmadığı net
olmadığı sürece yapan kişi her zaman bunu aldatma saymayıp yaptığını
savunacaktır. Biri aldatıldığını iddia edip diğeri bunun abartıldığını söyler.
Bu farklı bakış açısının çözümü ise en kısa zamanda bunların sınırlarının
çizilmesidir. Sonrasında tartışma yaşanmaz. Ayrıca neyin aldatma olup olmayacağı
netleştirildikten sonra aldatılma olması halinde de ne olması gerektiği de
konuşmalıdır. Bu konuşma kaygı değil, sınırların net olmadığını düşünüyorsanız
işinize yarayacaktır.<br />
Aldatma algısındaki hata ise, çevremizdeki yorumların bizim üzerimizdeki
etkisidir. Başkasının eşinin yapması sizin eşinizin yapacağı anlamına gelmez.
Bir olayın aldatma olup olmaması çevreye göre değil eşler arasında
değerlendirilmelidir. Ayrıca hiçbir sorununuz yokken aldatılmış erkek veya
kadınların size önerilerini ciddiye almamalısınız.<br />
Size evliliğinizde nasihat verenler daha çok yaşadıkları ve çözemedikleri ile
alakalıdır.ayrıca başkasının yöntemini getirip eşinize “buna uygulayacağız”
diyemezsiniz.<br />
İlişkide kim değişmeli konusunda ise esas konu döngülerdir. Döngü ; “o bir
şey yaptığı için ben de başka bir şey yapıyorumdur.mesela o bana ilgi
göstermediğinde bende ona güzel yemek yapmıyorum dediğinizde, eşiniz ise o bana
güzel yemek yapmadığı için ben de onunla dışarı çıkıyorum der. Bu döngü bu
şekilde devam eder. Ülkemizdeki sorunlu evliliklerin temeli bu döngülerin
kemikleşmesidir. Döngüler karşılıklı olarak kırılmadığı sürece evlilikte
iyileşme süreci başlamaz, döngüyü başlatanı bulmanın bir önemi yoktur. Herkes
kendi döngüsünü kırmalıdır.<br />
Eşlerin birbirlerinin aileleri ile ilgili yanlış algılamaları da evliliği
bozar. Sık eleştirmek, ailenin tutumunu eşinize mal etmek, ailenin tavrını
eşinin tavrıymış gibi görmek birer algı hatasıdır. Siz eşinizin ailesi
eleştirdikçe eşiniz bunu kendisinden kaynaklanan bir durum olarak algılayıp
savunmaya geçer. Siz ise eşinizin kendisini değil, ailesini savunduğunu
sanırsınız. Ayrıca bir kişinin eleştiri anında savunma yapması sorun değildir.
Sorun eleştirel tutumdadır.<br />
Ülkemizde evlilikler oluşurken kız ailesi evlilikten çok şey beklemezsen
erkek ailesi bu evlilikten çok şey bekler. Çünkü ataerkil aile yapısı gereği
erkek ailesinin güvencesidir. Hem gelinden hem de damattan çok şey beklenir. Bu
kültürel genetiktir. Erkek bu durumda ailesini memnun etme, onların beklentisini
karşılama düşüncesinden vazgeçmelidir. Aksi takdirde bu durum eşiyle-aile
arasında kalmasına neden olabilir. Erkek aile çoğu zamana duygusal mesajlar,
ajitasyonlar ile erkeği arada bırakabilir. Yapılacak şey, tüm kararları eşler
beraber almalıdır. Kadın ise bu ikilem içindeki eşine mutlak destek vermeli
ritüeller ve zorunlu durumlarda eşini zor durumda bırakmamalıdır. Ailesi ile
sınır koyan erkek, eğer eşinden beklediği desteği bulamazsa kendini yalnız
hissedebilir, tekrar ailesine yakınlaşabilir ya da hem eş hem de kök ailesinden
uzaklaşabilir.<br />
Evlilik, iletişimdir. Hem açık ve net iletişim hem de az eleştiri çok övgü
mekanizmasıdır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-6750223113492731312012-08-13T18:40:00.002-07:002012-08-13T18:40:59.772-07:00evlilikte güç savaşıNeden insanlar evlenmek veya sevgili olmak için bu kadar çok çabalarken, kavga
etmek için de bir o kadar çabalarlar.<br />Genelde evlilik ülkemizde bir senfoni
şekilde oluşmaktadır. Ailelerin dahil olduğu, geniş katılımlı ve törenli… Fakat
bu kadar anlam yüklenen bir durum değişikliği, neden zorlu ve çetrefilli olarak
geçer. Teorik kısımları bir kenara bırakıp nedenleri ve çözümlerine
odaklanalım.<br />Çiftlerin kendi geliştirdiği evlilik yürütme tarzları ve
bekarlıktan getirdikleri bakış açıları evlilikte duruşlarının ilk zamanlarının
temel nedenidir. Bu duruşlar, taviz vermemek, otoriter olmak, kendisi ve ailesi
odaklı evlilik sürdürmek,her konuda fikir beyan etmek, kontrol etmek,kendi
mutluluğu odaklı düşünmek vb.gibi. genelde kendi bakış açısıyla hareket eden
taraf, beklentisi gerçekleşmediğinde ani tepkiler ve mutsuzluklar yaşar. Burada
unutulmaması gereken şey, sizin ne kadar mutlu olma ve ön planda olma hakkınız
ve talebiniz var ise eşinizin de bu hakka sahip olduğudur. Empati bu anlamda
karşıdakini dikkate almak ve beklentisini fark etmektir.<br /><strong>ESKİDEN
BÖYLE DEĞİLDİ</strong><br />Evliliğin başında eşlerden biri düzelir veya değişir
veya sevginin yoğunluğu nedeniyle mükemmeli oynar veya herşeye evet der.
Zamanla sesini çıkaran, ilgisi azalan, tepkisi keskinleşen durumlar bir değişim
göstergesidir. Bu değişimler; ya ilişkinin verdiği güven, ya da düzelmeye ve
umuda olan zayıflamadır. O halde bir taraf değişiyorsa (olumsuz manada) bunun
nedenini öncelikle ilişkide ve kendi tavrımızda da aramalıyız. Değişti demek,
kendinizi sıyırmanız demektir. Ortada bir aldatma yok ise değişim; ilişki
nedenlidir. Yapılacak şey, bu değişim ve farklılaşmayı suçlama ve eleştirme
olmadan karşıdakine yansımasını yapıp, “amacım suçlamak değil, nedenini bulmak”
demektir. “Benden kaynaklanan bir durum var ise bunu bilirsem ne yapacağımı
bilirim.'' diyebilmektir.<br />Bunun yanında her değişim sizi korkutmamalıdır.
İlişkinin duygu düzeyi hiçbir zaman sabit kalmaz. İniş-çıkış sağlıklıdır. Ama
önemli olan çok ani ve sürekli olmamasıdır. Evliliğin 1.yılındaki duygu durum
düzeyi, 10.yılda farklı ton ve içerikte olabilir.<br /><strong>GÜÇ
SAVAŞI</strong><br />Güç savaşı son 5 yılda ülkemizdeki evlilik sorunlarının
temelini oluşturmaktadır. Özellikle kadının güçlenmesi ve ekonomik - eğitim
yetisinin artması ile evlilikte güçlü olma arayışını arttırmıştır. Buraya kadar
herşey normal. Fakat sorun şu: güçlü olmaya çalışırken , hangi bölümde ön planda
olması, hangi kısımda paralel veya geride durması gerektiği net değildir.
Kontrolsüz bir güç şeklinde yürütülen evliliklerde, kişi her konuya dokunmak
ister. Bu ise sınırları zorlar ve çatışma çıkar<br />Oysa güç ve baskın olma
misyonuna sahip erkek/kadın; partneri güçlü olduğunda onunla savaşır, partneri
pasif olduğunda ise onu hor görür ve gözünde düşer. Her iki durumda da evlilikte
sorun yaşanır.<br />Güç savaşı yaşanan ilişkilerde, sınırlar çok sık aşılır.
Sınırı aşan (baskın olmaya çalışan)kişi, herşeyi eleştirendir. Herşeye müdahale
edendir. Genelde de tek taraflı düşünendir. Mesela, eşinin arkadaşlık
ilişkilerini eleştirir, ailesini eleştirir, maddi konulara, yaşamsal sürece,
evin dizaynına vs herşeye müdahale eder.<br /><strong>GÜÇ SAVAŞINDA ALGISAL
ÇARPITMALAR</strong><br />1. güç savaşı içindeki kişinin temel alt düşüncesi,
değersizlik ve ciddiye alınmama(önemsizlik)tir.fakat, gerçek değil bir algılama
bozukluğudur.<br />2. Güç savaşında eşlerin birbirine karşı güvensizlikleri
vardır. Taraflardan biri; devamlı ezileceğini, sessiz kalırsa haksızlığa
uğrayacağını, eşiyle farklılıklarını da eşinin üstünlüğü gibi görür.<br />3. Güç
savaşında, önceden inanılmış düşünceler vardır. “taviz vermeme, hep tetikte
olma, duyguları kontrol etme, eşinin destekçilerini uzak tutma gibi<br />4. Güç
savaşında, önemli olan doğrunun uygulanması değil, kimin dediğinin
uygulandığıdır.<br />5. Kendi acısını azaltmak için eşine acı çektirerek
iyileşeceğini düşünmek<br />6. Eşi rakip takımdır. Rakip takımın diğer oyuncuları
ise eşi ve ailesidir. Bazen de eşinin sosyal çevresidir.<br />7. Annem babamı
ezdi. Sesimi çıkarmasam annem gibi ezilirim düşüncesi ve geçmiş
yaşantısı<br />8. Ya da annem gibi baskın ve otoriter olmalıyım ( annenin
büyütürken telkini veya rol modelliği)<br />9. Babam gibi pasif olmayacağım. Ya da
“oğlum otoriteyi asla bırakma telkini<br />10. Gerçek erkek, evde her dediği
olandır gibi yanlış algılar ve bakış açıları birer güç savaşı nedenidir.
Eşlerin hep büyüme tarzları hem de modelleri güç savaşı yaşanan evliliklerin
altındaki etmenlerdendir.<br />Güç savaşı , evlilikte genelde romantizm bittikten
sonra kendini göstermeye başlar. Yani romantizm bu anlamda evliliğin
koruyucusudur. Genelde tartışmalar başlamışsa romantizm azalmış veya bitmiştir.
Güç savaşına giren kişi, romantizmin bitişini kabul eder ama sorunu eşine atar
ve ona bağlar.<br />Güç savaşında kimin neyi ne kadar kontrol edeceği netliği
yoktur. Eğer doğal bir paylaşım yok ise sınırlar aşılır,kontrol etmeye çalışan
ve buna direnen veya karşı koyana bir çark oluşur. Biri elde etmek ve ele
geçirmek adına devamlı savaş verip kavga ederken diğeri otoritesini kaybetmemek
adına direnir, bazen hoşgörülü olarak karşılık verir. Fakat güç savaşına giren
kişi elde edemedikçe hırçınlaşır, gücün kullanımı ile ilgili hep hata ve
eksiklere odaklanır ve olay artık çözümden güç savaşına dönüşür.<br />Toplumumuz
erkeğe daha çok yetki/ sorumluluk vermiş buna bağlı olarak daha çok güç
atfetmiştir. Fakat erkek bu gücü hükmetmek ve baskı kurmak için değil idare
etmek (yönetmek değil) için kullanmalıdır.<br />Kadın ise güç savaşında erkeği
pasivize ederse, erkek fonksiyonlarını yitirir. Zaten kadın zamanla eşinin bir
işe yaramadığı düşünüp eleştirmeye hatta terk etmeye çalışır. O halde, herşeye
müdahale eden her zaman her yükü üstüne alır. Devretmek istediğinde ise iş işten
geçmiştir.<br />Güç savaşı içindeki eş/partner, eşini güçsüz kılmak adına bazen
onu,gücünü aldığı noktalardan koparmak ister.ailesinden, arkadaşlarından vs. bu
ise yine; ”Senin ailen mi benim ailem mi en iyi” kavgasını başlatır. Bu tip
yarış ve savaşların altında hep ilişkiyi istediği gibi yönetme ve yaşama isteği
vardır.<br /><strong>ÇÖZÜM VE ÖNERİLER</strong><br />1. İlişki-evliliğin başında
çatışma konuları ve netleşmeyen karar konularında eşler birbiriyle
görev-sorumluluk paylaşımı yapmalıdır.<br />2. Eşler, karar ve yetkileri
devrettikleri konularda müfettiş rolünde değil, destek rolünde olmalı ve yıkıcı
eleştiride bulunmamalıdır.<br />3. Hiç kimse gücü elinde tutmak İstediği noktayı,
eşini-sevgilisini eleştirerek hedefine ulaşamamıştır. Bu neden eleştirerek
değil, sakin ve uzlaşarak karar verilmelidir.<br />4. Evlilikte iki taraf
birbirine jestler yapmalıdır. Eşinize, bazen sadece onun istediğinin olacağı
kararlar konsunda fırsat verebilirsiniz.<br />5. Her konuda fikir beyan edip,
sonra da bunun ciddiye alınmasın istemekten vazgeçmek ve bazen evliliği doğal
akışına bırakmak gerekir.<br />6. Güç savaşı yaşanların genelde cinsel hayatında
daha sık sorun yaşanır. Bu nedenle cinsel sorunların altında yaşanan güç
savaşını bulup buna odaklanmak gerekir. Mesela kadın güç savaşına girdiyse eşine
cinsel temasta bulunmaz ve izin vermez. Eş ise bunu gurur yapıp ona, sana
muhtaç değilim (güçlüyüm) yaklaşımıyla talepkâr olmaz. Erkekte güç savaşı var
ise kadın da cinsellikte aşırı pasif olur.<br />7. Eğer güç savaşı içinde iseniz,
eşinizi (şeklen, tarz, sosyal ilişki, iş vs.) değiştirme girişimleriniz
fazladır. Bu nedenle mümkün olduğunca uyum sağlaması ile değişmesi arasındaki
çizgiyi kaybetmeden değişimi isteyin. Geriye kalan kısımda ise onu kabullenin,
o haliyle sevin be yaşayın. Çok değişen, sonrasında bedelini ister.<br />8. Eğer
birinin kazanması gerekiyorsa savaşa girmeyin ve tartışmayı o kazansın. Gergin
olmayan (savaşsız) bir zamanda konuyu tekrar konuşun.<br />9. Sağlıklı
evliliklerle eşler yanyana yürür, güç savaşı evliliklerinde ise eşlerden biri
hep önde yürür veya öne geçmeye çalışır.<br />10. Yürütmek istediğiniz evlilik
şekline göre değil, eşinizin yapısı ve toplumun yapısını da göz önüne alarak
yürütün. Ülkemizde erkeğin konumu gereği bir adım önde olması, kadını güçsüz
kılmaz aksine hayatını daha da pratikleştirir.<br />11. Elinizdeki ekonomik gücü
veya diğer güçlerinizi evliliğe yansıtmayın. Ünvanınız, kazanç oranınız veya
yeteneklerinizi, eşinize karşı kullanmayınız. Eşler, birine karşı kadın-erkek
olarak durmalıdır.<br />12. Unutmayın; “güçlü olmalıyım.” düşüncesi güçsüzlüğün,
bencilliğin ve hayata karşı güvensizliğin yansımasıdır. O nedenle kendi bakış
açılarınızı evlilik sorunu olarak görmeyin. Bu sizin sorununuzdur. Bireysel
destek alın.<br />13. Evlilikte kendinizi güçsüz hissediyorsanız, bunun kişisel
algı mı evlilikteki konumdan mı kaynaklandığını bulmaya çalışın.<br />14. Güç
savaşına giren kişi, isteklerine ulaşamadığında konuyu tekrar açmak ister. Bu
SATAŞ-DİKKAT ÇEK tekniğidir. Bunun yerine en sakin ve en uygun zamanda, kazanmak
amaçlı değil çözme amaçlı adım atın.<br />15. Eğer uzun süredir patinaj evliliği
yaşıyorsanız bilin ki güç savaşı hastalığına yakalanmışsınız. Unutmayın bu
yöntemler ile yıllardır sonuç alamıyorsanız “AYNI YÖTEMLERLE FARKLI SONUÇ
ALAMAZSINIZ”.<br />Unutmayın, her sorunun çözümü vardır. Fakat çözüm hiçbir zaman
tek tarafın çabasıyla mümkün olmayabilir. Evlilik tekne gibi olduğu için herkes
kendi küreğini çekmelidir. Tek kürek ile o tekne sadece kendi etrafında döner.
<br />
SERHAT YABANCI<br />EVLİLİK-İLİŞKİ TERAPİSTİ<br />
0505 540 09 77Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-88855604678102111772012-08-13T18:39:00.005-07:002012-08-13T18:39:46.708-07:00Evlilikte Karşılıklı KabullenmekTanışma süresinden itibaren en çok gözden kaçan nokta, çiftlerin birbirinin
yapılarını kabullenip kabullenmeme sorunudur. Bu sorun eğer başlarda çözülmezse
ilişki bitmese bile her zaman ilişkinin huzursuzluğunun gizli kaynağı
olacaktır.<br /> <br />Kabullenmek nedir: iki tarafın karşılıklı olarak; şekil,
kültür, statü,eğitim,para,daha önce geçirmiş olduğu yaşantılar,(
evlilik,boşanma,flört, kaza,suç vb.) tüm konuları bilerek, görerek, analiz
ederek,sorun olamayacağına emin olarak ilişkiye başlaması veya sonradan kabul
etmesidir. Kabullenmek, her şeyi kabullenmek demek de değildir. Mesela, şiddet,
devam eden aldatma, sorumsuzluk, ilgisizlik, kumar vs. gibi. Kabullenilecek
konular, ilişkinin genel yapısına ve kabul edecek kişinin fiziksel, ruhsal
yapısına zarar vermeyecek düzeyde olmalıdır.<br /> <br />Peki neyi kabul edip neyi
kabul etmeyeceğiz: bu konu, ilişkinin ve tarafların özelliğine göre değişir. Ama
kabul edilmez dediklerimiz genelde herkesin yanlış bulduğu şeyleri
barındırmalıdır. Şiddet, alkol, devamlı aldatma ( neden devamlı diyorum çünkü,
bu konu her evlilik için özeldir,kendi içinde
değerlendirilmedir.),sorumsuz,ilgisiz, vs .gibi. tabi burada esas olan bir başka
nokta ise kabullenilmeyecek olan davranışın sıklığı ve sürekliliğidir.<br /> Esas
olan aslında yapılan davranıştan çok SIKLIK ve SÜREKLİLİKTİR. Davranışın bir/kaç
kez olması genelde tolere edilebilir. Bu nedenle anlık ve çok nadir
davranışları genele yaymadan değerlendirmeliyiz.<br /> <br />Neleri kabul edelim:
öncelikle, sahip olunan ve değişmezleri ya kabul etmeliyiz ya da başında isek
karar vermeliyiz. Din, dil, ırk, şekil, kültürel durum, aile gibi. Bunlar
kabul edilmelidir. Çünkü bunlar kişinin kendisinin bile değiştiremeyeceği, kaldı
ki bir ilişki için değiştirmemesi gerekenlerdir. Sizi siz olduğunuz için
seven/kabul eden biriyle evlenir/sevgili olursanız, tavizler yaşamazsınız. Biri
ilişki için kendinizle devamlı çelişmezsiniz.<br /><br /><br />Neler kabul edilebilir
risksiz: değişebilir şeyler konusunda kabul edilebilirlik düşünülebilir.
Mesela, evinin olmaması, kıyafetinin yetersizliği, çok konuşmak, kilo,
alışveriş kontrolsüzlüğü,yemek yemek/yapmak, temizlik.vs. gibi. Bunların
geliştirilmesi ve değişmesi zamanla ve iki tarafında isteği ile
olabilir.<br /><br /><br />Kabullenemeyen insanların kişiliği: kabullenemeyen
insanlar genelde <u>hırslı, bencil, kontrolcü, kaygılı ve takıntılı</u>
olabilir. Karşıdakini kendi istediği şekle sokmak, onu kontrol etmek adına kendi
istediği gibi yaşamını sınırlamak, ilişkiyi kendi mutluluğu için sürmesini
istemek,başkası için normal gelen bir şeyi sorun edip değiştirmeye
çalışmak.partneri üzerinde başardığı değişimi kendi egosuna yada partnerinin
kendisine verdiği sevgiyle ölçmek.<br /><br /><br />Kabullen(e)meyen kişi, bir
davranışın değişimi istiyorsa, bunun ilişkiye getirisini öncelikle ölçmelidir.
Bu bir hırs mı kontrol mü yoksa ilişki için yapıcı bir değişim mi? Bireysel
isteklerimiz için karşıdakinin değişmesini istemeye hakkımız
yok.<br /><br /><br />Değişmesini beklemek veya değiştirme çabası çok az ve zamana
yayılmalı iki taraf birbirine zaman tanıyıp destek olmalıdır. Değişimi isteyen
sadece isteyen ve rahatsızlığı bildiren değil, bu değişim için daha çok çaba
sarf eden olmalıdır.<br /><br /><br />Çok iyi giden bir ilişkide partnerinizin bir
davranışına odaklanıp iyi ilişkiyi görmezden gelip sadece olumsuz davranışa
odaklanmak da direnç yaratır. İlişkinin diğer iyi yönlerini de bozmaya başlar ve
siz saplantınızın bedelini bozulmalar ile ödersiniz.<br /><br /><br />Değişim eğer,
emir veya dayatma şeklinde yansır ise karşıdakinde ciddi bir direnç oluşur. Yani
yapacağı varsa da yapmaz. Çünkü ona göre o davranışı yapmak artık mağlup olmak
anlamına gelir. O nedenle iki tarafın birbiri üzerindeki etkileri asla otorite
ve güç ile ilişkilendirilmemelidir. İlişki gönül işidir. Gönül ile yürüyen bir
sisteme güç karıştırırsanız karşınızda güç bulursunuz.<br /><br /><br />Yeni dönem
ilişkilerde iki tarafında egoları aşırı yüksek. Bu egolar gönül ilişkilerinin
formatına aykırıdır.egonun olduğu yerde hırs,yarış ve zamanla acımasızlık
oluşur. O nedenle mümkün olduğunca ilişkiye egolarımızı
bulaştırmayalım.<br /><br /><br />Yeni dönemde kadının iş hayatında güçlü olması,
erkeğin paraya verdiği değerin artması, paranın ve statünün temel güç kaynağı
olması nedeniyle ilişkilere de müdürlüğümüzü patronluğumuzu bulaştırdık. bunun
yanında herkesin yeni eş/sevgili bulma şansı da arttığı için rest çekmek ve
güçlü olmak daha da büyük tehlike haline dönüştü. Bu nedenle evliliklerde bitmez
bilmeyen güç savaşları, ego savaşları ve haklıyım-güçlüyüm savaşları başladı.
Artık tartışmalar neyin doğru olduğu için değil, kimin haklı olduğu için
yapılıyor. O halde evlilik veya flörtünüze güç bulaştırmayın.<br /><br /><br />Gönül
ilişkilerinde karşıdakini değiştirmeye çalışmak, sadece doğru bir üslup ve
sevgi dili mümkündür. Terk etme Tehdidi, aynısını yapma vs çözümsüzlüktür. Eğer
partnerinize bunu yaparsanız o da değiştiremediği konuda aynısını yapar. Ama
diğer yandan da eğer partneriniz bir konuda ısrarla davranış değişikliği istiyor
ve siz kulak tıkıyorsanız o zamanla sizin davranışınıza inat bir davranış
geliştirecektir. İnadın altındaki kendi inadınızı veya sorumsuzluğunuzu
bulmalısınız.Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-49234377672517088012012-08-13T18:39:00.002-07:002012-08-13T18:39:09.952-07:00İlişkilerimizdeki Pişmanlıklarımız ve Tercihlerimizin Nedenleri -1<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Pişmanlıklarımız her zaman analiz edilmeli ve
yeni yaşantılara aktarılmadan ve bulaşmadan çözülmelidir. İnsan yaşamının her
döneminde değişimlere göre kararlar alır. Geçmişimiz zaten kararlarımızdan
ibaret ise, aldığımız veya alamadığımız kararlar pişmanlıklarımızın kaynağıdır.
Oysa en temel kararlarımızdan doğru eşi ve doğru işi seçmek pişmanlıkların da
temelini oluşturur.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri"><span yes="yes"> </span>İlişki ve<span yes="yes"> </span>eş konusunda seçimlerimizdeki
pişmanlıklarımızı konuşacağız bugün.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Pişmanlıklar, beklenmeyen sonuçlar, mutsuzluk
süreçleri, hedefe ulaşamama,<span yes="yes"> </span>sonradan istenmeyen sonuçlarla
karşılaşmasının yansımasıdır. Fakat öncelikle şu kuralı belirmek zorundayım. Her
olay, zamanına ,şartlarına ve o anki potansiyelinize göre yorumlanırsa sağlıklı
ve gerçek sonuçlara ulaşılır. Geriye<span yes="yes"> </span>dönük pişmanlıklardan kurtulamamak
ve bunu depresyona dayanak geliştirmek genelde az önce bahsettiğim gibi
yorumlama hatasından kaynaklanmaktadır. Yani bugünkü potansiyelimizle, bilinç
düzeyimizle ,varlığımızla geçmişi yorumlar isek hatalı bakış açısı ile hatalı
sonuçlar çıkarırız. Şimdiki aklım olsa, bugün olsa, gibi yorumlar yerine<span yes="yes"> </span>“ ogünkü
şartlarda<span yes="yes"> </span>o
kadarı elimden geliyordu, farkındalığım ve yeterliliğim o kadarına yetiyordu”
demeli ve kendimizi affetmeliyiz. Fakat<span yes="yes"> </span>affetmek , şuan ki durumu kabul
etmek veya pes etmek değil, geçmişte yaşananı kabul etmek ve geri dönüşüm
kutusundaki <span underline="underline">“BİZ”</span>i
affetmektir.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">İlişkilerde kendimizi nasıl algılamamızı
affetmemize değindikten sonra bir de bu pişmanlıkları yaşamadan veya daha aza
indirmek için ne yapmalıyız konusunda konuşalım.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Seçimler her zaman en kritik konulardır.
Aslında her seçim o gün için değil, sonrası için yapılır . <span underline="underline">yani her seçim
yaşanacaklar üzerine kurulur</span>. Peki pişman olmamak için ne
yapmalıyız?</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Aslında öyle kolay bir cevabı yok bunun. İlk
aşama yine kendimizden başlamak. </span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Yani karşıdakini suçlamak yerine önce
kendimizi tanımalıyız.biz ne istiyoruz? Nasıl biriyle mutlu oluruz, toplumsal
beğeniye uygun mu seçiyoruz yoksa derinlerden gelen öz seçimlerimizle mi
seçiyoruz?. Bu gün eş ve sevgili seçimlerinde dışsal telkinler ve etmenler o
kadar etkilidir.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Şöyle örnek vereyim. Eskiden bir kızı veya
erkeği annesi veya babası şununla evlenmelisin diye baskı altına alırken şimdi
çaktırmadan basın-medya, arkadaş çevreniz kariyer kanalınız, insanların
yakıştırmaları durumları da gizli baskı olarak seçimlerimizi yönlendirmektedir.
Anne-babanın baskısı ile sosyal-medya baskısını karşılaştırdığımızda aslında
ebeveyn baskısı daha masum ve pragmatik görünmekte.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri"><span yes="yes"> </span>Bu durumda temel sorun seçim
kriterlerimiz. Nasıl biriyim ki nasıl biriyle mutlu olabilirim?, nasıl bir
ailede büyüdüm ki, hangi aile yapısının bireyi ile evliliğim daha sağlıklı
olur.<span yes="yes"> </span>Hangi
konularda ilişkilerde sorun yaşıyorum? Seçeceğim kişi hangi yönümle<span yes="yes"> </span>mutlu olur hangisiyle
mutsuz olur ? birbirimizin hangi olumsuz yönlerini provake edip
bileriz.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Bunları açıklayalım:</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Ebeveynlerinizle sorun yaşamış ve bu sorun
onların kötü evliliğine tanık olmak veya direkt sizin kişiliğinize zarar
vermek<span yes="yes"> </span>şeklinde
ise şu risklerden bahsetmeliyim.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span calibri="calibri"><strong normal="normal"><span 115="115" 12pt="12pt">Ebeveyn intikamı</span></strong><span 115="115" 12pt="12pt">:
çocukluğunuz ve ergenliğinizde ebeveyniniz ile yaşadığınız sorunlar<span yes="yes"> </span>onun gibi biriyle
evlenmekten kaçmayı bir seçim hedefi haline getirebilir.onu andıran
davranış,tutum söz mimik vs herşey sizi o kişiye hemen bir<span yes="yes"> </span>teşhis koymaya neden olabilir. Bu
önyargı<span yes="yes">
</span>nedeniyle o kişiyi detaylı<span yes="yes"> </span>tanımaktan alıkoyar sizi.<span yes="yes"> </span>Oysa yaşadığımız
ülkede erkeklerin ve kadınların kendi cinslerini hiç benzememesi veya
çağrıştırmaması<span yes="yes">
</span>mümkün değildir. O halde çağrıştırmaları değil, tümüyle tanımaları ele
almalıyız.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri"> </span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Ebeveyninize<span yes="yes"> </span>benzeyen birinden her zaman kaçmaya
bilirsiniz de.onun gibi biriyle beraber olup hem (anne<span yes="yes"> </span>veya babadan) intikamınızı almak,
hem de onu düzelteceğinizi zannedip kendi annenize olan öfkenizi ve gizli
yarışınızı tamamlamayı amaç edinebilirsiniz. </span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Mesela devamlı anne-babasının kavgalarına
şahit olanlar, annelerinin bu duruma sessiz kalmalarına isyan edememelerine veya
kendini savunamamalarına hem çözüm üretemedikleri için<span yes="yes"> </span>çok üzülür hem de annelerinin
tepkisizliğine karşı çok öfkelenirler. Bu şekildeki bireyler, kendi sevgili veya
eş seçimlerinde bilinçdışında babalarına benzer insanları seçerler. Çünkü hem
annesinin yapamadığını yapacak ve<span yes="yes"> </span>yarım kalan savaşı kazanacak hem de
çocukluğundaki yaraları saracağını düşünecektir. Peki başarılı olabilecek midir?
HAYIR. Çünkü düzelmek veya iyileşmek ilişki ile olmaz.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Mesela anneler ile kızlar arasında özel bir
dertleşme<span yes="yes">
</span>bağı<span yes="yes">
</span>vardır. Fakat toplum yıllarca bu bağı görmezden gelip “kızlar babalarına
düşkündür ”gibi yanlış bir yoruma kaçmıştır. Düşkün değil hayrandır. Anne ile
kızı arasındaki bu bağ ile anne tüm sorunlarını kızına anlatırken kötülediği
kişi babasıdır. Kız çocuğu bu durumda “ asla annem gibi olmayacağım,kendimi
ezdirmeyeceğim” düşüncesiyle sahaya inmeyi bekler. İlişkilerinde ise<span yes="yes"> </span>kemikleşmiş bu
düşüncenin yarattığı aşırı savunma<span yes="yes"> </span>ve gereksiz güçlü olma-itiraz etme
davranışları dışa vurur. Buradaki kız gereksiz bir feminist- isyankar role
bürünür. O tüm erkekleri babası gibi zannederek başlar. Bilinçaltında erkeklere
büyük bir öfke-güvensizlik vardır.hep ezileceği<span yes="yes"> </span>ve değersizleştireceği düşüncesi
hakimdir. </span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Gördüğümüz gibi yaşantılarımız, beğeni ve
seçimlerimizi direkt etkileyebilmektedir.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">bunun yanında ilişkide en çok rahatsız
olduğunuz şey, her zaman ve herkes için rahatsızlık yaratmayabilir. Bu durumda
ise daha çok eski sahneler( anne –babanın davranışına benzemesi-tahammülsüzlüğün
sınır vs.) etkilidir. Mesela yıllarca anne-babası hep küs olan bir çocuk, eşinin
küsmesine aşırı tepki verebilir.<span yes="yes"> </span>Yine mutsuz evliliklere tanık olan
bireyler, ilişkilerindeki küçük mutsuzluklara bile tahammül edemezler. Onların
toleransları bitmiş gibidir. Ama hayatlarındaki kişi değil, ebeveynleri bunun
%95 ini doldurmuş, eşinin küçük bir hatası bile bardağı taşıran<span yes="yes"> </span>ağır duygusal
etkilere neden olur.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span calibri="calibri"><strong normal="normal"><span 115="115" 12pt="12pt">Tamir seçimi. : </span></strong><span 115="115" 12pt="12pt"><span yes="yes"> </span>seçtiğiniz kişi,en
hassas noktanızı en çok zedeleyen biri ise siz aslında bu kişiyi seçerek zayıf
noktanızla başetmeye çalışıyorsunuz.taze taze yaşanan duygular ile çalışmak
sahaya inmektir. O nedenle zayıf noktanızı aktive eden kişiyi seçmeniz bir
tesadüf değil bir tamamlanamama durumudur. Çocukluğunuzda duygusal istismar veya
sevgi sorunu yaşamışsanız soğuk birini seçmek gibi. Yada sert babanızdan sonra
bağıran bir sevgili gibi.</span></span></div>
<div -14.2pt="-14.2pt" 0cm="" 10pt="" 1cm="1cm" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Bunun yanında eş/sevigili seçiminde hiçbir
zaman “ aşarım,anlaşırım, zamanla uyum sağlarız “ gibi bakış açıları ile karar
alınmamalıdır. Böyle bir seçim ihtimaldir-risktir. Sonuçta savaşarak ilişki
olmaz. Savaşarak kimseyi<span yes="yes"> </span>düzeltemezsiniz. Savaşıyorsanız
sevişemezsiniz.</span></span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-56875248849535743142012-08-13T18:38:00.001-07:002012-08-13T18:38:25.600-07:00boşanma Bulaşıçı mı?<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Yaşamımız boyunca arkadaşlarımızdan,
grubumuzdan akrabalarımızdan içinde bulunduğumuz toplumun baskın kültüründen
etkileniriz. İş evlilik ve boşanma kararına geldiğinde ise farkında olsak da
olmasak da bu etki kendinidaha çok hissettirir.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Boşanmanın bulaşıcıolup olmadığına yapılan
çalışmalar ile örneklervermek istiyorum.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" 35.4pt="35.4pt" class="class" sonormal="sonormal">
<em normal="normal"><span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Amerika'daki Brown
Üniversitesi'nde 32 yıl boyunca 'boşanma' konulu araştırmayı psikolog Rose
McDermott, yakın bir arkadaşı veya akrabası boşanan çiftlerin ayrılma
ihtimallerinin yüzde 75 arttığını açıkladı.</span></span></em></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" 35.4pt="35.4pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Peki neden?Boşanan
insanlar, evliliklerinin veya eski eşlerinin hep olumsuz yönlerini hatırlarlar.
Bunun yanında boşanan insanlar, nasihat, öğüt ve önerilerinde kendi
yaşadıklarından çıkardıkları tecrübeleri aktarırlar. Aldatılanın, güven
noktasını , şiddet görenin öfkesizliği ,ilgisiz kalanın ilgiyi ön plana
koymasıgibi. Yani kim neden ayrılmışsa ona yönelik telkinde bulunması yüksektir.
Bu durumda boşanan kişiler, çevrelerinde veya akrabalarındakilere benzer
telkinlerde bulunur vekarşı cinse olan güvensizliklerini veevlilik kurumuna olan
inançsızlıklarını aktarırlar.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" 35.4pt="35.4pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Aldatılmış bir insanın,
çocuğuna veya kankasına evliliği önermesini bekleyemeyiz. Yada evliliğinde hep
mutsuz olan birinin boşandıktan sonra evlenmeye teşvik etmesini beklemekzordur.
Ya da boşanan kişinin sağlıklı bir otopsisinden sonra
mümkündür.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Oysa temel sorun ,boşanan kişinin durumunuve
yaşadıklarınıgenellemesidir. Yani aldatılan erkeğin, her kadının
aldatabileceğini iddia etmesi, ilgisizlikten boşanan bir kadının ise her erkeğin
aynı olduğunu iddia etmesi gibi. Bu telkinler ile büyüyenveya bu telkinleri
sohbetmişgibi arkadaşlarından alan kişilerin etkisinde kalmaması mümkün
değildir.Araştırma sonucunda da görüldüğü gibi % 75oranında insanların etkilenme
oranıvardır. </span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span calibri="calibri"><em normal="normal"><span 115="115" 12pt="12pt">Türkiye'de
boşanmış kadınların yüzde 53,56'sının, erkeklerin ise yüzde 52,86'sının kardeşi
boşanmış</span></em><span 115="115" 12pt="12pt">. Bu veri bize gösteriyor ki 1. Derecedeki
akrabalarınmodel olma ve etkileme oranı % 50 üzerindedir. O halde boşanma
kararının iki kişi arasında değil, genetiğine işlenecek 2-3 kuşağı
etkilemesinden bahsedebiliriz.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Başka bir araştırmada;<em normal="normal">Türkiye'de boşanma üzerine yaptırılan
ilk resmi araştırma sonucunda da boşanan çiftlerin ailelerinde de daha önce
boşanmaların gerçekleşmiş olduğu sonucu çıktı. Araştırmada; boşanan kadınların
yüzde 36,4'ünün, erkeklerin ise yüzde 25,8'inin ailesinde boşanmalar olduğu
tespit edildi. Araştırma da "Daha önce ailede olan boşanmaların diğer boşanmalar
için örnek teşkil ettiği söylenebilir." </em>Bu araştırmada da boşanmanın
ailenin evlilik kurumuna olan bakış açısının da bir yansımasıolduğu kadar,
ailenin psikolojik yapısı, yetişme tarzı,anne-babanın birbiri ile olan ilişkisi
de birer neden olarak gösterilebilir.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Birebir gördüğüm üç kuşak boşanan aileler ile
çalıştığımda, boşanma-sevgiliden ayrılma gibi algılandığını , yine bunun
yanında,boşanmayı bir rest çekiş,varoluşunun kanıtıolarak algılayanlar ve
boşanan anneye rağmen evliliğini yürütmeye çalışmayı da anneye veya boşanan
kardeşlere bir haksızlık olarak algılanları da görmek mümkün.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Başa dönersek, kötü sahneler akılda daha çok
durur. Ayrıca biten bir ilişkide daha çok son zamanlarhatırlanır. boşanan
bireylerinzaten son zamanları acı ve üzüntü ile doludur. Sonuçta hiçbir ayrılık
acısız olmaz. Lafta söylense de kimse arkadaşça boşanamaz. O halde boşanan kişi,
evliliğini hep son şekliyle hatırlar ve ona göre evlilik yorumu yapar. sorun,
insanın 10 yıllık evliliğini son 6 aya indirgemesi ve öyle yaşanmışgibi
yansıtmasıdır.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Boşanan biri doğru bir analizyapsave yol
gösterse degüven sorunu oluşabilir. Zaten evli birinin boşanmış birinden yardım
istemesi de yardım isteyen açısından güvenilir bulunmayabilir. Boşanan kişinin,
objektif olmasıiçin profesyonelolması ya da biten evliliğini çok iyi aşması ve
otopsisinin çok iyi yapması gerekir. Boşanan kişi, evliliğinde sorun yaşayan
birine yol gösterse, evli olan kişi bunu neden evliliğinde
uygulamadıdiyebilirgüven sorunu yaşanabilir.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Tabi olay sadece akraba veya arkadaşlar ile
alakalı değil.Mesela ünlü şahsiyetlerin (!) rahatça boşanması ve evlenmesi de
evlilik kurumuna olan saygıyı sarsar. İnsanlar, o bile boşanıyorsa benim gibi
sıradan bir vatandaş kimin umrunda diyebilir. İşte burada, televizyon yüzleri,
politikacılar, statü ve mevki sahipleri vs. kişilerin boşanmasıtoplumu bu
davranış konusunda cesaretlendirir.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Tabi bunun yanında herkes olumsuz anlam
çıkarmayabilir.Mesela, Arkadaşım ilgisizlik yüzünden boşandı diyen biri,
evliliğini korumakiçin daha ilgili davranabilir. Yani ders çıkarabilir. Bu da
mümkün. Fakat insanımız genelde sorun anında savaşmak yerine sıyışmayı seçiyor.
Çünkü kolay olan bu. Çünkü savaşmak için yeterli duygusal güç ve yöntem yok.
Aileler çocuklara sorun çözme becerisi kazandırmamakta.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Boşanmanın bulaşıcılığıaçısından bakıldığında,
boşanan ebeveynlerin çözüm konusunda çocuklara yeterli bir mirası olmayabilir.
Yani kendi evliliğinde çözümsüz olan anne-babalar çocuklarına da faydalı
olamayabilir. Bu açıdan ailede çözümsüzlük, bir çözüm yöntemi haline dönüşür.
Yani otomatik olarak sanki çözümü yokmuş dercesine boşanmaya sürüklenirsiniz.
</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Bunun yanında ,(anne-baba veya çocuğun)
boşananın olduğu ailelerde boşanmak isteyen bireye sosyal baskı uygulama gücü
azalmıştır. Yani sigara içen babanın oğluna sigara içme demesi gibi.Ebeveyn
boşanmışa bu konuda çocuğuna söz geçirmesi veya sosyal-kültürel-dini motifleri
kullanıp baskı yapma gücü azalır. Zaten toplumumuzda aileler destek
verirseboşanma oranları kanımca %200artar. </span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Yine boşanan arkadaşların, boşandıktan sonra
sanki her şeyçok güzel oldu. Özgürlüğüme kavuştum, katlanmaya değmez gibi
ifadeleri ,evliliğinde sıkıntı yaşayan aile bireyleri veya arkadaşları için
çekici gelmektedir. Aynı zamanda ebeveyni boşanan çocuklarda bu tip yorumlar ile
evliliği çoğu kez denemek için yaparlar. Bilinç altında ise evliliğinin bir gün
biteceği veya eşinin korktuğu gibi olacağına dair otomatik düşünceleri vardır.
Bu nedenle bu inançla evlilik yapanlar, daha tahammülsüz ve küçücük olaylara
bile gereğinden fazla tepkiler vererek bertaraf etmeye çalışırlar. Aynı zamanda
“kendini gerçekleştiren kehanet”denilen döngüye yakalanıp farkında inançlarının
alt yapısını hazırlarlar.</span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt"><span calibri="calibri">Burada toplumun yanlış algılarını da değinmek
lazım. Boşanan kadına veya erkeğe bakış açısı gibi. Onlara vebalı gibi bakmak,
ahlaki yapılarını sorgulamak, arayışta olduklarını zannetmek onlarla arkadaş
olanların boşanmaya neden olacağı gibi düşünceler önyargıdan ibarettir. Bu
yorumlar –elma-armut ayrımıyapamamaktır. O nedenle evlilik bir durumdur.
Boşanmak ise bir durum değişikliğidir. Bizim amacımız her zaman doğru zamanda
doğru durumda olmayısağlamaktır</span></span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-85554760507588837692012-08-13T18:35:00.001-07:002012-08-13T18:35:57.886-07:00Biten İlişkiden Hemen sonra Sevgili YapmakSağlıklı bir ilişki için biten<span yes="yes"> </span>ilişkinin ardından bir otopsi<span yes="yes"> </span>süreci tanınmalı ve
yaşanılan ayrılığın ve süresi ne olursa olsun yaşanılan ilişkinin taziyesinin
tutulması gerekir.
<br />
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Biten ilişkinin süresi onun taziyesinin<span yes="yes"> </span>süresini göstermez.
Önemli olan ne kadar çıktığın değil, ne kadar paylaşımlar ve etkilenmeler
olduğudur. Yani 1 yıllık bir ilişkinin şiddet, aldatma, istismarlarla dolu
gçemesi ile 3 yıl gül gibi geçinip sonra ayrılan bir çiftin sürelerini
kıyaslamak doğru olmaz. Yani sürenin uzunluğu değil, ilişkinin bitiş<span yes="yes"> </span>şekli ve süreçte
yaşananlara göre taziye belirlenmelidir.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Taziye dediğimiz, otopsili olmalıdır. Yani
kuru kuru üzülme ve ağlama ile geçmemeli, biten ilişkinin süreci ve sonucu
incelenmeli, ilişki sürdürme, problem çözme yöntemlerinizi<span yes="yes"> </span>sorgulamalısınız.<span yes="yes"> </span></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Mesela ; bu ilişkide nerede hata yaptım, nasıl
bir tarzım var, tarzımın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri<span yes="yes"> </span>neler?, biten ilişkide hatalarım var
mı, elimden geleni yaptım mı, neleri sonradan fark ettim, neleri görmezden
geldim vb. gibi sorgulamalar otopsinin içeriğidir.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Otopsisi yapılmayan her ilişki patinaja
mahkumdur. Yani biten ilişkinin otopsisini yapmazsanız, aynı bitişleri, aynı
tercihleri aynı süreçleri farklı kişiler ile tekrarlarsınız. Yani senaryonuz
değişmez sadece aktör/aktristler değişir. Başka biriyle denemek, size fayda
sağlamaz. Aynı yöntemlerle farklı sonuç alacağını ummanın delilik olduğunu
söyleyen Einstein in sözü bunu özetler. Aynı sonuçları almak <span yes="yes"> </span>ise ilişkiye ve karşı
cinse olan güveninizi azaltır, inançsızlaşırsınız.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Sağlıklı <span yes="yes"> </span>ilişki için kişinin enerjik olması,
bir ilişkinin yükünü taşıyacak güce ulaşması lazım. Karşıdakinin nazını
çekememek, fedakarlık yapamamak, mutluluk veren birine üzüntü yansıtmak sizin
taziyenizin bitmediğini gösterir. </span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Kalbinizin ve zihninizin nadasa ihtiyacı
vardır.eski yaşantıların boşalması ve aşılması için bir süreç lazımdır.
</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Bir tarlada bir yıl fasulye ekip<span yes="yes"> </span>bir sonraki yıl soğan
ekmek için bile 1 yıl nadas yapılır. Neden? Çünkü soğan ile fasulye birbirine
karışmasın diye.<span yes="yes">
</span>Bir ilişkinin de bitmesinden sonra zaman vermezseniz eskisi ile yenisi
birbirine girer. Hatta gititğiniz kafeye bile kimle gittiğinizi
karıştırabilirsiniz.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">“ben artık hiç bir şey için çabalamayacağım,
yoruldum, hayatıma girecek kişi herşeyi yapsın,kimseye güvenmeyeceğim” gibi
cümleler biten ilişki sahibi kişilerin söylemleri ve depresif ve yorgun ruh hali
göstergesidir. Böyle bir ruh haline sahip olan birinin<span yes="yes"> </span>ilişkiye<span yes="yes"> </span>eleştiri ,suçlama ve mutsuzluktan
başka katacağı bir<span yes="yes">
</span>katkı yoktur. Böyle birinin güvenini kazanmak da zordur. Genelde<span yes="yes"> </span>yeni ayrılan birinin
güvenini kazanmak zor olduğu için, ilişki başlamadan bitebilir yada
güvensizlikten dolayı ilişki bir türlü oturmaz. </span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Fakat genel ilişkileri incelediğimizde,
ayrılık acısı yaşamak istemeyen<span yes="yes"> </span>ya da acıya dayanamayanlar kısa süre
içinde yeni ilişkiye atılmak isterler. Buna sosyolojik olarak da “çivi çiviyi
söker” denir </span><span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" symbol="symbol" times="" wingdings="wingdings"><span symbol="symbol" wingdings="wingdings">J</span></span><span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">. (Oysa fiziksel olarak da iyi çakılmış bir
çiviyi başka bir çiviyle çıkaramazsınız.)</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Biten ilişkinin duygusal acısına ve
sonuçlarına( yalnızlık, acı, duygusuzluk, cinsellik yoksunluğu vs.) <span yes="yes"> </span>katlanamayan kişi,
farklı bir bedende teselli arar. Aslında yeni beden bir pansumandır. Yani eski
yarayı iyileştirmek için vardır. İyileştirir mi iyi hissettirir mi diye
sorarsanız iyi hissettirir. Yara iyileştikten sonra ilişkinin devamı ise genelde
bitiş bazen tesadüfi uyum olabilir.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Ne kimseye pansuman olun ne de kimsenin yara
bandı olun.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Biten ilişkiden sonra ısrarla taziyenin
uzaması da ayrı bir konudur. Kabullenmemek, duygusuz kalmak yerine onun
hayaliyle avunmak, yalnızlık ve umutsuzluktan dolayı yüzleşmekten kaçmak gibi
algılar taziyeyi uzatır.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Biten ilişkiden sonra çeşitli hayaller!
Vardır.<span yes="yes">
</span>Geleceğini beklemek,ayağına kapanmak, özür dileyeceğini sanmak, sokakta
karşılaşırsa sarılacak vs. gibi düşüncelere ilişki terapisinde ilişki sonrası
FANTAZİ deriz.<span yes="yes">
</span>Bir ilişki ciddi derecede bitiyorsa genelde bu fantazilerin hiç biri
olmaz. Ama kabullenmek istemeyiz. Ya da bu hayal bizi <span yes="yes"> </span>mutlu eder, egomuzu ise güçlü
kılar.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times=""><span yes="yes"> </span>Buna rağmen<span yes="yes"> </span>illaki biten ilişkiden sonra ilişki
yaşamak isterseniz,size yol haritası.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">1.yeni tanıştığınız kişiye açık olun.
Geçirdiğiniz süreci ona olduğu gibi anlatın.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">2.ona, ilişkinin yeni bittiğini ve bir ilişki
için emek verecek bir güce sahip olmadığınızı söyleyin.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">3. ona taziye döneminde ve otopsi sürecinde
olduğunu söyleyin.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">4. şu aşamada ilişki olsa bile mutluluk yerine
olumsuzlukları bulaştıracağını ve kötü bir başlangıçla başlanacağını belirtin.(
söylerken de düşünün)</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">5.sizin hayatınıza girmek/ ya da almak
istediğiniz kişiyi kaybetme<span yes="yes"> </span>korkunuzun olması lükstür.
Kaybetmekten korkmayın. Sizin açık yürekliliğiniz cesaret değil, dürüstlük ve
sağlıklı olandır.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">6. Herşeye rağmen sizinle sevgili olmak
istiyorsa ve sizde boş değilseniz ( beğenmek, ihtiyaç duymak vs.) ilk aşamada
sadece birbirinizi tanımak için iletişim kurun.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">7. doğru okudunuz iletişim olsun ilişki
olmasın.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">8.1 taşla 2 kuş vurun.( hayvan hakları
savunucuları pek kızar bu cümleye ) yani hem taziyeyi tutup kendinizi ve eski
ilişkinizi tanıyıp analiz ederken , bir yandan da yeni<span yes="yes"> </span>kişiyi tanırsınız.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">9. yeni kişi ile duygusal ve cinsel
iletişimden kaçının<span yes="yes">
</span>O sizi <span yes="yes"> </span>kaybetmemek ve ilişki sorumluğunu
size yüklemek için <span yes="yes"> </span>süratle ilişkiye çekmek istese de
kontrol sizde olmalı.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Sonuç olarak belli bir süreç tanımadan yeni
bir ilişki ,ilişki değil çelişkidir. Ama ısrarcı olmak ve çivi yöntemini
kullanmak isteyenler için yukarıda yöntem sundum.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Sağlıklı ilişki : emek, doğru zaman ve doğru
yöntemle mümkündür. Doğru kişiyi bulmasanız bile her şey doğru ise doğru insan
bulunur. Ama her şey yanlış ise doğru kişiyi bulsanız bile yürütemezsiniz.
Yanlış insan sanıp yenisini ararsınız.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Doğru yolda doğru seçimler
dileğiyle.</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times=""> </span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times=""> </span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Serhat YABANCI</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">Evlilik-İlişki Terapisti</span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times=""><a hotmail.com="hotmail.com" href="http://www.blogger.com/href" mailto:serhatyabanci="mailto:serhatyabanci"><span 0="0" 255="255" rgb="rgb">serhatyabanci@hotmail.com</span></a></span></div>
<div 0cm="" 10pt="10pt" class="class" sonormal="sonormal">
<span 115="115" 12pt="12pt" new="" quot="quot" roman="roman" serif="serif" times="">0505 540 09 77</span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-31641621615089797732010-12-11T12:33:00.000-08:002011-12-01T04:11:05.987-08:00İLİŞKİDE YANLIŞ ANLAŞILMALAR VE ÇÖZÜMLERİİLİŞKİDE YANLIŞ ANLAŞILMALAR VE ÇÖZÜMLERİ<br />
<br />
İlişki kendi başına bir iletişim ve paylaşım sistemidir. Her ilişkide sorun yaşanır. Farklı düşünüşler kaçınılmazdır. Farklı cinsiyeti temsil eden, farklı büyüyen,birbirlerine güvenmemeyi 3 yaşından itibaren telkin edilen İki farklı insanın,aynı evde birbirleriyle temeldeki farklılıklara rağmen uyum sağlaması ve benzer noktalarda buluşması çok kolay olmadığı gibi çok zor da değildir. İsterseniz kolay, istemezseniz arapsaçı kadar zordur.<br />
İlişki ve evliliklerde sorun çözümü için ilk çıkmaz ve tanıdık nokta karşı koltuktur. Gelen çiftler genelde sorunu eşlerinde bulurlar. Kadınlar, erkeklerin ilgisizlik ve sorumsuzlukların yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması, devamlı tartışma çıkarması ve olayları abartmasından yakınırlar. Erkeğe göre aslında evlilik veya ilişki çok iyi gidiyor, bir sorun yok sadece eşi büyütmektedir. Eşi büyütmezse ve yapılanları görürse sorun çözülür. Kadınlar ise, eşinin ilgili ve sorumlu olması halinde sorun bıçak keser gibi çözüleceğini ifade ederler. Oysa evliliğin düzelmesinin bir tarafın değişmesi ile asla sağlanamayacağı bilinmelidir.bu genel bir yanılgıdır. Çünkü eş,değişimi eşine bağlamaktadır. Diğer eş ise değişimi ona bağlamaktadır. Bu durumda önce kim değişmeli tartışması olmadan aynı anda harekete geçilmelidir. <br />
Evlilikte sorunu başlatanın sorumluluğu kadar bu sorunu devam ettiren de bir o kadar sorumludur. Yani başlatıcı ile sürdürücü arasında çok fark yoktur. Herkes kendi yaptığı ile sorumluluğunu karşılamalıdır. Sorunların ilk başına arkeolojisine inmeye gerek yoktur. Bu sadece havada bir tartışma çıkarır tartışmalar çözümsüz biter ve artık tartışmaktan kaçar hale geçirirsiniz. Bu durumda genelde, KONUŞAMIYORUZ yorumları gelir.<br />
Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilmemeleri ve yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır. <br />
O halde esas sorun evlilikte değil, çözüm yöntemlerini bilmemektir. Siz sorun çözme yöntemi bilmediğiniz sürece boşanıp farklı biriyle evlenmeniz ya da parter değiştirmeniz halinde aynı şeyleri yaşamaktan kaçamazsınız. Bazen çevremizde 4 veya 5.evliliğini yapan insanlar ile karşılaşırız. Bunun temel nedeni ise çözüm yöntemi eksikliğidir. Yani hayatınızda örneğin Ahmeti çıkarıp Mehmeti koymanız bir şeyi değiştirmeyecek, sadece aynı şeyleri yaşayıp aynı sonuçları yaşamak, umutsuzluk ve suçluluk duyguları yaratacaktır.<br />
Dediğimiz gibi evlilik ve ilişki sorunları iki tarafın sorumluluğundadır. Buna tekne örneğini verebiliriz evlilik 2 kürekli bir teknedir. Birini siz birini eşiniz çeker. Sadece bir tarafın küreği çekmesi de tekneği 1 adım ileri götürmez, 2 tarafında küreğini çekmemesi yine tekneyi yerinde saydırır.<br />
Cinsellikteki yanlış anlaşılmaların tatminsizlik üzerine kurulan senaryolardır. Eşinizin o an cinsel paylaşımı istememesini sizi istememek olarak algılamanız hem kendinize olan güveninizi azaltır hem de eşinize olan öfkenizi arttırır. Oysa istenmeyen siz değil, o an ki paylaşımdır. Bu durumda ısrar etmemek, uygun alt yapıyı hazırlamak veya ertelemek çözümü arttırıp iki tarafında kendini değerli hissetmesini sağlar. Cinsellik=iletişim ise iletişim düzeltilmeden cinsel paylaşıma girişilmemelidir. Ayrıca kadının da erkeğin de cinselliği konuşması,keyif aldığı noktaları ifade etmesi ve paylaşım esnasında sözel ve bedensel tepki vermesi gerekir. Ülkemizde kadının bu konuyu açık konuşması onun edepsizliği gibi algılandığı düşüncesi yanlıştır. Kişi eşiyle bunu rahatça konuşmalıdır. Bu konuşmalar ise, ilişki öncesi, ilişki anı ve hemen sonrasında olmamalıdır.<br />
İletişimi düşük olan çiftlerin en büyük yanılgıları ise birbirinin zihnini okumasıdır. Eşine soru soramayan cevap alamayan kişi, soruların cevapsızlığından rahatsızlık duyduğu için kendisi cevaplamaya başlar. Oysa genelde kendi kendimize verdiğimiz cevaplar genelde yanlış veya eksiktir. Zihin okuma bir kaygı veya çekingenlik nedenli olabilir. Oysa soracağınız hiçbir soru veya konuşacağınız hiçbir konu zihin okuma kadar acı vermeyecektir.<br />
İlişki veya evlilikte her yaşanan sorunu karşıdakinin psikolojik bozukluğuna bağlayıp buna inanmak ise çözüm çabasından sizi uzaklaştırır. Mesela eşinizle yaşadığınız sorunu onun kişiliğinden kaynaklandığını düşünür ve ona bu etiketi yapıştırır ve çevrenizdekilere de bu şekilde yansıtırsanız bu evliliğin düzelmemesi için ciddi engel olacaktır. Oysa genelde böyle durumlarda iki taraf birbirinin hasta/sorunlu olduğunu iddia eder. Her ilişki, ilişkiyi oluşturan bireylerin ruhsal yapılarına göre de şekil alıp yürüyebilir.<br />
Aldatma konusunda ise temel konu, neyin aldatma olup neyin olmadığıdır. Bu durum toplumsal kuralların net olmamasından kaynaklanır karşı cinsle konuşmak, sohbet etmek, yazışmak, yemek yemek gibi paylaşımların aldatma olup olmadığı net olmadığı sürece yapan kişi her zaman bunu aldatma saymayıp yaptığını savunacaktır. Biri aldatıldığını iddia edip diğeri bunun abartıldığını söyler. Bu farklı bakış açısının çözümü ise en kısa zamanda bunların sınırlarının çizilmesidir. Sonrasında tartışma yaşanmaz. Ayrıca neyin aldatma olup olmayacağı netleştirildikten sonra aldatılma olması halinde de ne olması gerektiği de konuşmalıdır. Bu konuşma kaygı değil, sınırların net olmadığını düşünüyorsanız işinize yarayacaktır.<br />
Aldatma algısındaki hata ise, çevremizdeki yorumların bizim üzerimizdeki etkisidir. Başkasının eşinin yapması sizin eşinizin yapacağı anlamına gelmez. Bir olayın aldatma olup olmaması çevreye göre değil eşler arasında değerlendirilmelidir. Ayrıca hiçbir sorununuz yokken aldatılmış erkek veya kadınların size önerilerini ciddiye almamalısınız.<br />
Size evliliğinizde nasihat verenler daha çok yaşadıkları ve çözemedikleri ile alakalıdır.ayrıca başkasının yöntemini getirip eşinize “buna uygulayacağız” diyemezsiniz.<br />
İlişkide kim değişmeli konusunda ise esas konu döngülerdir. Döngü ; “o bir şey yaptığı için ben de başka bir şey yapıyorumdur.mesela o bana ilgi göstermediğinde bende ona güzel yemek yapmıyorum dediğinizde, Eşiniz ise o bana güzel yemek yapmadığı için ben de onunla dışarı çıkıyorum der. Bu döngü bu şekilde devam eder. Ülkemizdeki sorunlu evliliklerin temeli bu döngülerin kemikleşmesidir. Döngüler karşılıklı olarak kırılmadığı sürece evlilikte iyileşme süreci başlamaz.döngüyü başlatanı bulmanın bir önemi yoktur. Herkes kendi döngüsünü kırmalıdır.<br />
Eşlerin birbirlerinin aileleri ile ilgili yanlış algılamaları da evliliği bozar. Sık eleştirmek, ailenin tutumunu eşinize mal etmek, ailenin tavrını eşinin tavrıymış gibi görmek birer algı hatasıdır. Siz eşinizin ailesi eleştirdikçe eşiniz bunu kendisinden kaynaklanan bir durum olarak algılayıp savunmaya geçer. Siz ise eşinizin kendisini değil, ailesini savunduğunu sanırsınız. Ayrıca bir kişinin eleştiri anında savunma yapması sorun değildir. Sorun eleştirel tutumdadır.<br />
Ülkemizde evlilikler oluşurken kız ailesi evlilikten çok şey beklemezsen erkek ailesi bu evlilikten çok şey bekler. Çünkü ataerkil aile yapısı gereği erkek ailesinin güvencesidir. Hem gelinden hem de damattan çok şey beklenir. Bu kültürel genetiktir. Erkek bu durumda ailesini memnun etme, onların beklentisini karşılama düşüncesinden vazgeçmelidir. Aksi takdirde bu durum eşiyle-aile arasında kalmasına neden olabilir. Erkek aile çoğu zamana duygusal mesajlar, ajitasyonlar ile erkeği arada bırakabilir. Yapılacak şey, tüm kararları eşler beraber almalıdır. Kadın ise bu ikilem içindeki eşine mutlak destek vermeli ritüeller ve zorunlu durumlarda eşini zor durumda bırakmamalıdır. Ailesi ile sınır koyan erkek, eğer eşinden beklediği desteği bulamazsa kendini yalnız hissedebilir, tekrar ailesine yakınlaşabilir ya da hem eş hem de kök ailesinden uzaklaşabilir.<br />
Evlilik, iletişimdir. Hem açık ve net iletişim hem de az eleştiri çok övgü mekanizmasıdır. <br />
<br />
<br />
SERHAT YABANCI<br />
AİLE-EVLİLİK-İLİŞKİ DANIŞMANI<br />
0505 540 09 77 0216 371 33 83 0532 164 25 84Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-5579478599913994102010-12-11T12:26:00.000-08:002010-12-11T12:27:29.497-08:00KENDİNE YETEBİLMEK,,Merhaba dostlar,bu haftaki yazımı genel formatın dışında, uygulamalı ve önerilerle destekledim. Genel makale formatının ötesinde bir çalışma niteliğinde sunmak istedim.<br />Kendini tanımakla yola başlayabiliriz. nelerdir eksiklerimiz? nelerdir zaaflarımız,nelerdir içimizde çatışma yaratan şeyler. önce bu özelliklerimizi bilmeliyiz.. sorun tespit edildi mi çözüm oranı %51 olmuştur.<br /> Aşırılıklarımızı, ihtiyaçlarımızı, doyum noktamızı, tatmin noktamızı, yanlış ödünlemeleri bilmeliyiz. Hayatımızda yapılan hataların ortak noktasını bilmeliyiz.Hatalarımızdaki ortak noktalar bizim o konudaki eksikliğimizin göstergesidir.<br />insanların onayını almak için değil mantıklı ve gerekli olduğu için bir şeyler yapmaktır.alışveriş, giyim yeme-içme vb. tüm davranışlarda olduğu gibi. Kendimize yetebilmemiz için öncelikle özgüvenimizin yeteri düzeyde olması gerekir. <br /> Zaten yetebilmek kavramı yeterli olduğunu düşünmek ile ilintilidir. Kendine yetebilmek ,özgüvenin olması ile ayın zamanda bireyin kendini tanımasıdır. <br /> Şimdi kendine yetebilmek için baştan alırsak:<br />Kendimize yetebilmek için ,kendimizi tanımalıyız. <br />özgüven konusunda kendimize güvenip, özgüveni telkinlemeliyiz. <br />Kendimizi tanıma çalışmalarında eksiklerimizi fark etmeliyiz. İnanın her öz hesaplaşmamızda yeni bir yönümüzü, yeni bir eksiğimizi fark edebiliriz. <br />Kendine yetebilmek, eksiklerini, zaaflarını,ayin halini almış hataları fark edip, onları tamir etmek ile olur.(şuan bu maddeyi tekrar okuyun. Evet evet tekrar.Sonra bu maddeden kendiniz için bir şeyler çıkarıp yazmaya başlayın) <br />Kendine yetebilen insan kendisiyle yüzleşendir. Toplumsal onay için değil, toplumsal beğeniler için değil kendisi için yapabilmeli eylemleri, almalı kararları. ( toplum için mi yaşıyorsunuz?) <br />Neleri değiştirebilirsiniz hayatınızda ? ( Aklınıza neler geldi. Aklınıza gelenler, mutsuz olduğunuz &eksiklik hissettiğiniz noktalardır)) <br />Eksiklerimizi hataları bulabildik mi ?Şimdi eğer bu yazıyı ciddiye alıp okumadıysanız,baştan başlayın. Kağıdınız-kaleminiz hazır mı? <br />Listenizde, eksik yönlerinizi,bugüne kadar ki hatalarınızın ortak noktalarınızı yazdınız.Şimdi bu problemler için çözümlerini karşısına yazınız.( İllaki çözüm yok derseniz size bir danışman lazım J ) <br />Artık sonuca yaklaşıyoruz. Kendine yetebilmek, kendini tanımak,sorunu tespit etmek ve çözümü geliştirmekle başlar. <br /> <br /> Genelde kendimize yetebilmeyi başkası ile iletişim kurmamak veya yalnız yaşamak olarak algılarız. Aslında gerçek, insani özellikler çerçevesinde bunu becerebilmektir.Yani insani özelliğimiz toplumla yaşayarak bunu sağlayabilmektir.. Toplumla iç içe olarak kendimize yetebilmeliyiz. Aksi taktirde yalnızlığa sığınmak; problemden kaçmak ve yetersizlik duygusunun göstergesidir.<br /> İnsani ilişkilerde:<br />bağımlı olmadan, ama sadık kalarak, <br />pes etmeden ,ama kararlı olarak,<br />Kimseye Mecbur olmadan ama insanları kaybetmeyerek,<br />Yalnız kalmayarak ama anlamsız kalabalıkta boğulmayarak,<br />Anlık zevkler peşinde değil, genel huzuru yakalayarak<br />Kendini tanıyarak, ama ne istediğini bilerek ......Bir yaşam sürmeliyiz.<br /> Unutulmamalıdır ki, hayat her acıyı kaldıracak gücü verir insana.En büyük acıları bile insan kaldırabilmektedir.Yine unutulmamalıdır ki; hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir. Vazgeçemeyeceğimiz tek şey, hayata olan bakışımızdır.Olumlu , gerçeği olduğu gibi gören,kaderci olmayan,mutluluğu şansa bırakmayan,kendini topluma adamak yerine toplumsal bir varlık olan bir bakış açısı ile hayattaki tüm acı ve zorlukları aşabiliyoruz. Yeter ki düşüncemizi geliştirelim. Düşünce olmadan duygu olmaz, duygu olmadan anlam olmaz. O halde doğru düşünen doğru davranır-doğru hisseder.<br /> Toplumumuzda son zamanlarda “ kendine yetebilmek “ kavramı üzerine birçok çalışmalar yapılmakta hatta sektörler oluşmaktadır. Psikolojik eğitimler, kişisel gelişim eğitimleri, kendini geliştirme vs. gibi. Bu gibi tüm çalışmalar, doğru karar verebilme, toplumsal uyumu sürdürebilme,mutlu olabilme gibi amaçlara ulaşmak içindir.<br />Sonuçta kendine yetebilmenin en temel noktası ve düşüncemizdir. Düşüncelerimizi düzenlersek, hayatımızı da düzenleriz. Yaşımız kaç olursa olsun her yaşta “yaşam düzenlemesi “ yapabiliriz. Hiç bir şey için geç değil.<br /> Her an kendimize kattığımız yeni bir şey, yaşamımızın hem şu anına hem de ileriki dönemlerine birer yatırımdır.<br /> <br />Serhat YABANCI<br />Psikolojik Danışman & Eğitim Uzmanı & Pedagog<br /><br />7 & 24 Eğitim Danışmanlık Merkezi <br />0505 540 09 77 – 0216 371 33 83<br />Kadıköy -İstanbulUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-26406841469246406462010-12-11T12:25:00.000-08:002010-12-11T12:26:16.650-08:00HER YAŞIN BİR SENDROMU VAR.. EN ZORU DA 30 YAŞBu hafta, Habertürk,zaman ve posta gazetesinde ve web sayfalarında yayınlanan, makaleyi gönderiyorum. Benim de görüşlerimin yayınlandığı bu makaleyi zevkle okumanız dileğiyle.<br /> <br />İnsanların kendisiyle ve bedeniyle en büyük imtihanı 30'unda başlıyor. '30 yaş sendromu'na yakalanan birinin sonraki sendromları teğet geçmesi mümkün değil! 35 yaşına geldiğinde ise Cahit Sıtkı Tarancı'nın dizelerindeki gibi "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün" kabullenişi başlıyor. Sonra 40, 50 derken 70 yaş sendromları görülüyor. <br />Ama insanı en çok etkileyeni 30 yaş... Boşanma ve depresyon vakaları bu dönemde çok görülüyor. 30 yaş sendromunu en çok yaşayanlar ise şehirli insanlar... <br />Modern çağ insanının ergenlikten sonra kendisiyle ve bedeniyle en büyük imtihanı 30 yaşında oluyor. "30 yaş sendromu" olarak adlandırılan bu süreç, bazıları için 25 yaşında başlıyor (Eyvah otuzuma yaklaşıyorum!), bazıları içinse 35 yaşına kadar devam ediyor. (Eyvah 30 yaşını geçiyorum!) 35 yaşına geldiğinde ise Cahit Sıtkı Tarancı'nın dizelerinde olduğu gibi "yaş otuz beş, yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün" kabullenişi başlıyor. <br />25-35 yaş arasındaki büyük bir çoğunluk "30 yaş sendromunu" kimi ağır bir şekilde, kimi de farkında olmadan yaşıyor. Mesela bir kişi "29,5 yaşındayım" (nasıl bir tanımlamaysa) diyorsa ya da yaşını küçültüyorsa biliniz ki sendromun müptelası olmuştur. Bilimin henüz hakkında ciddi bir çalışma yapmadığı 30 yaş sendromunun ağır sonuçları var. Yapılan araştırmalar, boşanma oranlarının 30'lu yaşlarda yoğunluk kazandığını gösteriyor mesela. Depresyon vakaları da yine bu yaşlarda daha çok görülüyor. Uzmanların da henüz gözlemleme aşamasında olduğu 30 yaş sendromu şehirli neslin yeni bir problemi. Uzman psikolog Neşe Özkarslı, tarlada çalışan bir çiftçinin 30 yaş sendromunu yaşamayacağını söylüyor. Ergenlik yaşını uzatan, üniversite, mastır, kariyer diye hayatında birçok şeyi erteleyen, sorumluluk altına girmeyen şehirliler tüketici olarak geçirdiği 20'li yaşlarından sonra "30 yaş duvarına" tosluyor. <br />30 yaş sendromu geç kalmışlık hüznü, başaramama kaygısı ve kendini sorgulama, bulunduğu durumu beğenmeme hali olarak tanımlanıyor. Bu sendromu yaşayanlar çoğunlukla ya hâlâ bir iş sahibi olamamış ya da yaptığı işten memnun olmayanlar ve iyi bir işe sahip ama evlenmemiş, kendi düzenini kuramamışlar oluyor. Bir de uzmanların ısrarla vurguladığı beden yaşı 30 olmasına rağmen hâlâ ergenlik psikolojisinde olanlar var ki, bunlar ın durumu çok daha vahim. Prof. Dr. Kemal Sayar, bu tip insanlar için "gelmeyen yetişkinlik" veyahut "tutuklu kalmış yetişkinlik hali" kavramlarından söz ediyor. Gelmeyen yetişkinlik, "hayatı sonsuz bir neşe ve zevk içinde yaşamak için sorumlulukları ertelemek, sonsuza kadar ergen kültürü içinde, vur patlasın çal oynasın gibi tamamen zevkleri ve sadece kendi tatmini peşinde koşarak yaşamak" anlamına geliyor. Popüler kültür de bunu pekiştiriyor zaten. Sayar'a göre toplumda böyle bir gençleşme, hatta gençlikten öte ergenleşme eğilimi var. Buradan yola çıkarak 30 yaş sendromu, bu bir türlü gelmeyen yetişkinliğin bir parçası olarak okunabilir. Yetişkinlik geldiğinde ise bu tür kişilerde telaş, hüzün ve ağır mesuliyet korkusu görülüyor. Sorumluluk, korku ve hüznü genellikle erkekler yaşıyor. Zaten 30 yaş sendromu erkeklerde daha çok sosyal çevrenin daha doğrusu "evlen artık oğlum" diyen ailenin baskısıyla oluyor. <br />Çalışan şehirli kadının 30 yaş sendromunu irdeleyen bir kitap kaleme alan Banu Toros, birçok kadın için 30 yaş sendromunun, evlenmemiş olmak ve en önemlisi de hâlâ çocuk sahibi olamamak olduğunu söylüyor. Çünkü 30 yaş, kadınlar için sadece yaşlanmak, sorumluluk almak değil çocuk sahibi olmak için riskli bir döneme girmek demek. Son demleri yaşamak demek. <br />Aslında 30 yaş sendromu kişilerin durumlarına göre kılıktan kılığa giriyor. Mesela sadece evlenmeyen, iş ya da bir düzene sahip olmayanlar değil evli, çocuklu ve iyi bir kariyer sahibi insanlar da yaşıyor bu sıkıntıları. Onlarınki ise psikolojik danışman Serhat Yabancı'ya göre, ulaşılan hedeflerde hayal kırıklığına uğramaktan başka bir şey değil. Yani "Bu muydu idealim. Hayat hep böyle mi gidecek?" düşüncesi. Bu hayal kırıklığı hem evlilik hem de iş hayatı için yaşanabilir. Tatminsiz bir nesil olan modern çağ bireyleri geride koca bir 30 yıl bırakınca, bu hayal kırıklığının etkisiyle riskli kararlar alabiliyor. İşinden, eşinden ayrılabiliyor. İşte bu sebeple Yabancı, 30 yaş buhranına girmiş kişilerin uzman desteği alması gerektiğini vurguluyor. <br />30 yaşına gelenler ve 30'unu geçenler ne diyor? <br />30 yaş arada kalmaktır; ne geriye dönme şansınız var, ne ileriye doğru gitme cesaretiniz, orada öyle sıkışıp kalırsın... <br />Bu dünyada 30 yıldır varsınızdır ve sorgulamaya başlarsınız kendinizi; ne üretmiş, yaşam adına ne koymuşsunuzdur ortaya... Bir de tabii aile efradının beklentileri tavan yapmıştır, bekârsanız ne zaman evleneceksiniz, evliyseniz ne zaman çocuk yapacaksınız. <br />Hiç üzülmeyin 30 yaşında olduğunuz için. Ben mesela yeni jenerasyondan nefret ediyorum! Küstah, metroda sağda mı solda mı duracağını bilmeyen, babası yaşındaki insanlara "çekilsene" diyenlerden olmak istemezsiniz. <br />Üniversiteden mezun olduğumda hep 30 yaşlarında olmayı istedim... Olgun olmayı isteme gibi gereksiz tripler işte.. O zamanlar 30 yaş grubunu baya büyük görürdüm. Şimdi o gruptayım ama kendimi hiç öyle büyük biri gibi hissetmedim. <br />Bu bunalımın esas nedeni, kendinizi 30 yaşında görmek istediğiniz yerin hayali ile 30 yaşında bulunduğunuz yer karşılaştığında ortaya çıkan farktır. <br />30 yaş sendromuyla ilgili açılan forumlardan alındı. <br />Yaşını söyle, sendromunu söyleyelim! <br />18 yaş: Ülkemiz için 18 yaş sendromu ergenlik dönemiyle birlikte başlıyor. Bu süreçte bedensel gelişimin yanı sıra ruhsal ve psikolojik değişimler de yaşanıyor. Dolayısıyla hem aile için hem de kişi için sancılı bir süreç oluyor. Dünyada 18 yaş sendromu ergenliğin dışında bir anlam daha taşıyor. 18 yaş reşit olmak, üniversite için aileden uzaklaşmak ve artık kendi ayakları üzerinde durma zorunluluğu demek. Bizde çok daha sonraları yaşanan bu endişe özellikle Avrupa toplumlarında 18 yaşında baş gösteriyor. <br />24 yaş: Üniversite, askerlik derken hem iş hem de eş dönemi başlıyor. Bu yüzden 20'li yaşlar özellikle de 24 yaşında, işe girme endişesi ve bir düzen oturtabilme isteği, bunları başaramama korkusu bir arada yaşanır. Bol sivilceli ve stresli bir sendromdur. <br />30 yaş: İçinde bulunduğumuz zamana has bir sendromu olmakla birlikte detayları haberimizde yer alıyor. <br />35 yaş: Malum, ömrün yarısı anlamına geliyor. Artık amca-teyze-dayı tanımlamalarını daha çok duymaya başladığınız bir dönem olduğu için, hayatın sonuna yaklaşıldığı için hüzünlü bir ruh halidir 35 yaşına girmek. <br />40 yaş: Özellikle erkekler için riskli bir yaş sınırı. Çünkü Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'na göre bu yaştan sonrası iç sorgulamaların ve hesaplaşmaların yoğunlaştığı, ilişkilerin hoyratlaştığı yeni bir zaman dilimi haline gelebiliyormuş. Tabii bu sendroma erkekler kadar kadınlar da kapılabiliyor. Gençlik yılları hatırlanıp "Nerede kalmıştık?" diyerek hem imajda, hem hal ve tavırda hem de yaşam şeklinde olmadık değişimlere gidilebilir. Yakın çevresini şaşırtacak cinsten her türlü radikal değişimler olabilir bunlar. Kadınlar için bu yaşlar menopozun başlangıç evreleridir. Onlar da ergenlik dönemindeki psikolojik buhranların yeniden yaşayabiliyor. <br />50 yaş: Erkekler için fiziksel değişimlerin başladığı yıllar. Orta yaş sendromu olarak da tanımlanan bu süreçte erkeklerde ve kadınlarda kronik ağrılar, yorgunluk, depresyon, sinirlilik, öfke gibi durumlar baş gösterebiliyor. Aslında daha önceki nesillerde bu yaşlar bilgelik yaşlarıydı. Aileyi ayakta tutan bağ olan, çocuklara ve torunlara hayat dersleri verilen çağlardı. Ama günümüzde gerek sosyal yapının değişmesi gerekse hormonal dengelerin bozulması sebebiyle bu dönemler hem kişi için hem de yakın çevresi için sendromlu geçiyor. <br />70 yaş: Buna daha çok "yaş yetmiş iş bitmiş" sendromu diyorlar. Ama anti-aging akımıyla 70 yaşında dinç insanlarla karşılaşıyoruz. Beden iyice eskimiş olabilir ama mühim olan, ruhun genç kalması. Eğer daha önceki sendromları sorunsuz atlattıysa 70 yaşına ulaşanları bedensel hastalıklarının dışında bir şey kolay kolay yıkamıyor.<br /> <br /> <br />Serhat Yabancı<br />Psik.Dan. – Yazar<br />bilgi ve Randevular için:<br />serhatyabanci@hotmail.com<br /> <br />0216 399 99 30<br />0505 540 09 77<br /><br /><br />Hemen HER YAŞIN BİR SENDROMU VAR.. EN ZORU DA 30 YAŞ hakkında uzmana sorunuzu danışabilirsinizUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-27392203880481570482010-12-11T12:24:00.001-08:002010-12-11T12:24:59.406-08:00Neden YalnızızBelki de insan alemi hiç bu kadar yalnız hissetmemişti kendisini. Bu çaresizlik mi, ilgisizlik mi duygusuzluk mu bilinmez ama sonuçta insanlık alemi yalnızlığa doğru hızlı bir şekilde yol almaktadır.yalnızlık, bir kaçış olsa da artık bir zorunluluk ve mecburiyet halini almaya başladı. Yalnızlık bazen duygusuzluk gibi görünse de ,duygusuz kalmaktır,sevilmemektir.sevdirememektir kendini. Her ne kadar gelişen toplumla beraber yalnızlık özenti halini alsa da ,yalnızlığı tercih edenler zamanla birliktelikler için tekrar paylaşım içine girmek, gruba –aileye dahil olmak isterler. Ergen çocuklarda bu durum daha keskin belirmiştir. Ergen, yalnız kalmak, bağımsız bir hayat kurmak ister ama zamanla bu durum onu yıpratmaya başladığı için tekrar aile ile iletişime geçmek, onların desteğini görmek ister. Toplumumuzda batıyı model almaktan dolayı bir bağımsızlık perdesi altında yalnızlaşmaya gidiş görülmektedir. Kişiler özgürlüğü akıl yaşamayıp yalnız kalmak ile özdeşleştirmektedirler. Bu durum özgürleşmenin değil, bireyin kendini boşlukta, sahipsiz, amaçsız hissetmesine götürmektedir. Batıda bu durumdan dolayı artık aileler 18 yaşından sonra çocuklarını bırakmak istememektedirler. <br /><br />Ebeveynler, yalnızlık duygusunun önlemi için çocuklarını yankında tutmak, çocuk yapmak gibi önlemler almaktadır. Sosyal açıdan yalnızlık, Altunkaya tarafından şöyle ifade edilmiştir “insana asıl ağır gelen yalnız kalması değil çağırdığı zaman kimseyi yanında bulamayacağını bilmesidir”. Aslında kişi yalnız olmaktan değil, bir ömür boyu yalnız kalmaktan kaygılanmaktadır. Bu durum ise kişinin kendini çaresiz,değersiz hissetmesine neden olmaktadır.<br /><br /> Esas yalnızlık, kısa süreli yalnızlıklar değildir. Bu yalnızlıklar yalnız kalmak,kendimizle hesaplaşmaktır. Bunu destekleyip önermekteyim. Kişi yalnız kalıp,kendini hayatı, yaşamını ,duygu ve düşüncelerini sorgulamalı bu süreç sonunda kendini tanımalıdır.<br /><br /><br /><br /> Yalnızlık durumunun bastırılması için birey kendine çeşitli uğraşlar, etkinlikler geliştirebilir. Bu durum daha çok geçici çözümler olup aynı zamanda da gerçeği görmezden gelmeyi veya kabullenmeyi destekler. Sosyal açıdan bireyin içe kapanması, kendine dönmesi,paylaşımlarını minimize etmesi,bilişsel bakışlarında bozulmaların ve sapmaların olması gözlemlenmektedir.<br /><br /><br /><br /> Ülkemizde yalnızlaşmaya- yalnız yaşamaya doğru bir artış söz konusudur. Bunun sosyal nedenlerinden biri de insanların birbirine tahammül edememesi ve sorumluluk almak istememesidir. DİE nin araştırmasına göre,toplam 1 milyon 664 bin hanenin 95 binin de tek kişi yaşıyor. Bu durum rakamlar ciddi bir göstergedir. <br /> Aslında yalnızlık sadece sayısal olarak da ölçülemez. Yalnızlık, kişinin içinde yaşadığıdır. Hissettiğidir. Bazen kalabalıklar içinde de kendimizi çok yalnız hissedebiliriz. 30-50 kişilik bir işyerinde de yalnız olarak nitelendirebiliriz kendimizi. Yalnızlık bu açıdan bir sayı değil bence algılayıştır-hissediştir. İşte İstanbul bunun güzel bir göstergesidir. İstanbul un sosyal tanımını hep şöyle yaparım.” Yalnız kalabalıklar şehri İstanbul” <br /><br /><br /><br /> Yalnızlık duygusu kişide kendi içinde çözümler üretmektedir. Fakat bu çözümler bazen anlık ve tamamen haz ilkesine hitap edebilir.<br />Yalnız insanlarda ;<br /><br /><br /><br />ü Yalnızlığını bir bedensel temas ile o an için aşmaya çalışmak,<br />ü İnternet veya bilgisayar oyunlarına bağımlı olmak,<br />ü Devamlı kalabalıklara karışıp yalnızlığını görmezden gelmek,<br />ü Yalnız kaldığında gereksiz anlamda, alışveriş yapmak,<br />ü Saatlerce telefon ile konuşmak,<br />ü Kendini işine adamak, buna bağlı olarak da başarılı olabilmek Ama tatmin olamamak.<br />ü Yüksek kazançlar sağlamak istemek, kendisi için harcama yapmamak.<br />ü İlişikleri çabuk tüketmek. Beklentilerinin hemen tatmin olmasını beklemek.<br />ü Devamlı bulunduğu ortamdan veya toplumdan ilgi beklemek,<br />ü Cinsel ilişkiler veya karşı cinstekilerle paylaşımları sınırlı tutmak.<br />ü Yoğun duygusal-sosyal ilişkiler yaşamaktan-bağlanmaktan kaçmak. Sosyal ilişkilerde yüzeysel olmak.<br />ü İçekapanık(asosyal) yapıya sahip olmak<br />ü Topluma karşı paranoyalar beslemek.<br />ü Yaşantılar sonucu toplumdan uzak kalmayı tercih etmek. ( saldırıya maruz kalmak,tecavüz, gasp…)<br />Ø Birey varolduğu ortamda hem kendini üstün görüp hem de onlara muhtaç olduğunu bildiğinden bu çatışma onları yalnızlığa itmektedir. <br /><br /><br /><br /> <br /> Erich F, nörotik insanlar, tam bir boyun eğişe razı olmayan , hürriyet ve bağımsızlık mücadelesini terk etmeyen kişilerdir. Ama bunlar da bağımsızlığın getirdiği yalnızlık be emniyetsizlik ile hürriyet anlayışı arasında ki çatışmayı çözememiş, bu ikilem arasında sıkışıp kalmışlardır. Fromm “un da belirttiği gibi bağımsızlaşmak ile yalnızlık arasında ki çatışmayı çözemezsek durumumuz mutsuz ve çatışma arasında kalmış birey halidir.<br /><br /><br /><br /> Bütün insanlar toplumda değer görmek, sevilmek ilgi görmek isterler. Fakat bazen değer görmek isteyen birey, kendini değer görmek istediği kişiye,gruba topluluğa üstünlük tavrı sergiler. Üstün olduğunu farklı olduğun göstererek değer ve ilgi bekler. İşte burada düşünsel ve davranışsal hatanın ilk sonucu kişinin yalnız kalmasıdır. Sonuçta insanlar kendilerinden farklı olana, uzak olana, üstün olana değil, kendine benzeyene, aynı düzeyde olana değer verirler. İlişkilerdeki çekim teorisinde olduğu gibi benzerlikten hareket ederler. Bu nedenle farklılaşmak,kişiyi yalnızlığa itmektedir.<br /><br /><br /><br /> Otorite sahibi kişilerde farklı bir yalnızlık türü vardır. Müdür, amir, patron komutan….. tabi bunlar genel olmamakla beraber şu durum ortaya çıkmaktadır.<br /> Yetkisi itibariyle astıyla seviyeli olmak, samimi olmamak, sıcak ve derin iletişimlere girmemek isteyen kişi, zamanla kendini makam odasında yalnız hissedebilir. Çünkü her zaman çevresinde kendisiyle aynı seviyedeki makamdaki insanları bulamayacaktır. Ayrıca zamanla bu kişiler ,ilişkide bulunacakları insanların önce işini ve makamını sorarlar. İlişiklerinde tek tip kategorize edilmiş bir sosyal ağ vardır.<br /><br /><br /><br /> Kişiler arasında elbetteki mesafe olacaktır. Gittiğiniz lokantada garsonla kanki olmanıza gerek yok. Ya da müdürünüzle can ciğer olmaya da gerek yok. Ama genel felsefemiz olarak insanları kategorize ettiğimiz sürece, itici itilmiş, ve sevilmez biri olarak biliniriz. Bu etiketi de taşımak zordur.<br /><br /><br /><br /><br /> Peki evliliklerde yalnızlık nasıl ?<br /><br /><br /> Eğer eşinizle aranızda bir mesafe söz konusu ise siz bir evde iki kişilik yalnızlık yaşıyorsunuz. İstediğiniz kadar ona sarılın, beraber paylaşımlarda bulunun.. <br />Ama içinizdeki o yalnızlığı eşiniz doldurmaz. Böylece eşlerden biri devamlı bir mutsuzluk ve arayış içinde olur.. evli insanların yalnızlığı daha yıpratıcı olmaktadır. Kişi bunu kabullenmemektedir. Bu nedenle bu durum beraber çözülmelidir.<br /><br /><br /> Aşk ve yalnızlık.<br /><br /><br /> Aşklarda yalnızlık, bağımlı bir ilişkidir. Kişinin çevresinde kimse yok ise ve duygusal anlamda yalnızlığını size yönlendirmişse siz onun her şeyi olabilirsiniz. Sensiz bir hiçim,sen olmayınca mutlu olamam… gibi keskin ifadeler yalnız insan psikolojisinin ürünüdür.yalnız insanların hayatlarında tek olmak çok büyük sorumluluktur. Çok şey beklerler. Sizin üzerinize çok büyük maçları vardır. Tıpki evin tek çocuğu gibi. Anne bana tüm geleceklerini çocuğa endeksler gibi yalnız insan da her şeyini sevgilisine endeksler.<br /><br /><br /> Yaşlılıkta yalnızlık.<br /><br /><br />Yaşlılar, yakınları ile birlikte yaşadıkları zaman daha mutludurlar. Ataerkil ailelerdeki yaşlılar kendilerini emniyette hissederler. Küçükler kendisine hürmet ve muhabbet gösteriyorlarsa; hayatla olan bağları daha da sağlamlaşarak ruh ve his dünyalarında mutluluğu tadarlar.(alıntı) yaşlılarında en büyük sorunu yalnız kalmaktır. Çünkü ailelerin çocuk yapmalarındaki temel amaçlarından biri de yalnız kalmamaktır.<br /><br /><br /> Yalnızlık ve psikolojik durum<br /><br /><br /> Kişinin psikolojik durumu onun yalnız olmasını yada yalnız olması psikolojik durumunu belirler. Eğer yalnızlık acı veriyorsa, günlük faaliyetlerden uzaklaşmışsa, kendini izole ediyorsa, iletişim çok zayıf ise depresif belirtilerin varlığı ortaya çıkmıştır. Uzman desteği gereklidir. Bu durumlarda yalnızlık kendi içinde gizli depresyonu da barındırır.<br /><br /><br /> <br /> <br />Yalnızlık için;<br /> <br />ü Arkadaş konusunda cömert olmalıyız. Ama unutmamalıyız ki , esas olan dosttur. Herkesle arkadaş olunur. Ama herkes dost olamaz.<br />ü Sosyal açıdan bizi sınırlayan teori ve düşüncelerden arınmalıyız.ilişik kurmayı bilen ve sınırlarını çizen herkes çevre edinebilir.<br />ü Kendimizi sorgulamalıyız. Biz neden arkadaş edinemiyoruz ..bu tip durumlarda üstün çekingen olmak-görmek-bencil olmak- gibi cevapları bulabilmeliyiz.<br />ü İlişkilerimizde gündelik beklentileri değil uzun vadeli hedefleri amaçlamalıyız.<br />ü İnsanlara güvenmek konusunda önyargılarımızla değil, ortam ve iletişimin boyutuna göre hareket etmeliyiz. İnsanlara güvenmediğimiz sürece derin ve güvenilir ilişikler kuramayız.<br />ü Arkadaşlık ve dostluk kriterlerini gerçekler üzerine kurmalıyız. Statüsel ve makamsal kriterler sağlıksızdır. Güçlü görünmek ve Özgüven eksikliğinin göstergesidir.<br />ü Karşı cinsle olan ilişkilerde karşılıklı beklentilere duyarlı olmalıyız. <br />ü Eğer yalnız isek bunu reddetmemeli kabul ederek çözümleri araştırmalıyız. Geçici çözümler sadece günü kurtarır. Yani balık almak yerine balık tutmayı öğrenmek gibi.<br />ü Yalnızlığı yenmek için gerçekçi olmayan yöntemler yerine bizi geliştirecek aktiviteler bulmalıyız. İletişim yüz yüze olmalı ilkesini unutmamalıyız.<br />ü Eğer içimizdeki duygusal yalnızlığını nedenini bilemiyor isek bir uzmandan yardım almalıyız. Bu durum yaşamsal bir kalıntı veya psikolojik bir problemin göstergesi olabilir.<br />ü Gittiğimiz her ortamda iletişime açık mesajlar vererek sosyal hayata çabuk girebiliriz. Genelde yen gidilen ortamlarda ilk izlenim ve ilk bakış açısı sonraki zamanları da belirler.<br />ü Yalnız kalmak ve yalnız olmak, kendine yetebilmek değildir. Yalnız kalarak bunu test etmemeliyiz. Yalnız olmak ve kalmak uzun süreli ise, kendimize yetmediğimizi gösterir.<br /><br /> <br /> <br />Yalnızlığımız, bizi biraz daha geliştirsin ki, kendimize yetebilelimUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-72732809499125178162010-12-11T12:23:00.001-08:002010-12-11T12:23:58.591-08:00İlişkilerimizin Psiko-Sosyal Analiziİlişkilerimiz her ne kadar çok boyutlu olursa olsun bizim için temel ilişkiler, seçici ilişkiler, zorunlu ilişkiler yüzeyse-derin ilişkiler olmak üzere birbirinden şekil ve içerik olarak değişik ilişkiler yaşarız. Bu yazımda daha çok ikili ilişkilerin toplumsal yönü ile psikolojik boyutu, bizi hareket ettiren alt düşünceler, psikolojik yapımızın ilişkimize etkileri gibi konulardan bahsedeceğim.<br /><br />İlişki ilk olarak bireyin dünyaya gelmesi ile kendisi ve annesi arasında başlar. Daha sonraki süreçte ailenin diğer üyeleri ve sosyalleşme sürecine dahil olduktan sonra ise çevre de bu sisteme dahil olur. O halde ilk ikili ilişkiler aile de ve yoğun olarak da anne ile başlar. Annenin psikolojik durumu, sevgisi, çocuğa olan bağlılığı,ihtiyaçları gidermesi,sarılması dokunması vs. gibi tüm eylemleri bireyin hem ruhsal sağlamlığının temellerini atar hem de güvende hissetme, kaybetme korkusu,bağımlılık,özgüven-özgüven kaybı gibi temel duygu ve düşüncelerin temelini atar. Annenin çocuğuyla ilgilenmemesi,ağladığında ihtiyacını gidermemesi, arada ilgisiz davranması çocukta değersizlik –kaybetme korkularını temelini atmaktadır. İleri ki yaşlarda birey, ilişkide hep kaybetmemek için daha fedakarlık etmek, daha çok taviz vermek, bağlılık yerine bağımlı olmak gibi hem kendini hem de karşıdakini yıpratıcı tutumlar sergiler.<br />Genel olarak bakıldığında ilişkilerin yürütülmesinde temel sorun özgüven sorunudur. Özgüven sorunun göstergeleri;<br /><br />kıskançlık : kıskançlık ta herhangi bir somut neden olmasa bile kişi bilinçaltındaki kaybetme korkusundan dolayı tamamen hükmetmek,partnerini kontrol altına almak,kafasında yarattığı senaryoları test etmek ister. Kıskançlığın temelinde kişinin kendini yetersiz hissetmesi ve başkasının tercih edilmesi düşüncesi yatmaktadır. Mesela Kıskanç erkek ,partnerini diğer kadınlardan daha güzel ve çekici görür,başka erkeklerin ona bakacağını, partnerinin ise onlara kapılma ihtimali olduğunu düşünür. Partnerini üstün gördükçe kendini de yetersiz görür. Bunun yanında kıskançlığın sosyolojik boyutu da vardır. Yani öğrenilmiş kıskançlık.mesela kadın, çevresinden hatta annesinden erkeği kıskanmayı bir cinsiyet özelliği olarak öğrenir. Nedensiz bir şekilde eşini kıskanır. Burada ise toplumsal anlamda aşılanmış cinsiyete özgü bir tutum vardır. Kıskançlık bazen de kıskanılan kişide “seviliyorum” duygusu yarattığı, bu durum üzerinden ilgi ihtiyacını giderdiği için kıskanılmayı sürdürür. Gerçekçi olmayan partnerler veya sanal ilgiyi bilerek yakalatmaya çalışır. Burada ise kıskançlık bir ilgi çekme ve sürdürmek için araç özelliğini almıştır.<br /><br />Sen benim her şeyimsin(bağımlı ilişki).Eğer siz partnerinize “sen benim her şeyimsin “diyorsanız ,siz bir hiç saymışsınız kendinizi. Onunla varoluşunu tamamlamak, yetersizliğinizi kapatmak istemişsinizdir. Çünkü siz yeksiniz. O da yek. Ama ilişki iki kişiliktir. Tek kişilik yaparsanız biri yoktur. Bu cümlenin analizinde kişinin kendini yetersiz değersiz,kişiye bağımlı hissedişi vardır. Bağımlı ilişkiler yaşayan kişilerin temel cümlesi “ Sen benim her şeyim sin”dir.bağımlı ilişki yaşayanlar,karşıdakini çok yüceltip,en küçük bir harekette hayal kırıklığı yaşayanlardır. Tüm yaşamını o kişiye göre planlarlar. O insanın olmamasını düşünmek bile kişide kaygı yaratır.bağımlı ilişkilerde aşırı yüceltmek, tüm beklentilerini partnerine yüklemek, hayat=partner gibi eşitleme vardır.<br /><br />Bağımlı ilişkide birey sosyal hayatından kopuk yaşar. Arkadaşları,ailesi ikinci plandadır. Tüm zamanını ve paylaşımlarını partneriyle geçirmek ister. Bu tip ilişkiler en yoğun yaşanan ama en zor ilişkilerdir. Kopması zor, ama ayrılık acısı en ağır olan ilişkilerdir. Bağımlı ilişkilerde kişi ,ilişkinin devamı için partnerinin her dediğini yapar. Devamlı tavizler verir. Onu elde tutmak için mantığına ters olsa da her şeyi dener. Tıpkı sevgilisi için cinayet işlemek,banka soymak, vs gibi.<br /><br />Aslında bağımlı ilişkilerde (yani ben buna, sen benim her şeyimsin ilişkisi diyorum.) kişi bağımlı olduğu partnerine gizli öfke bulundurmaktadır. Çünkü partneri,onu zor durumda bırakmış, tavizler verdirmiş özgürleşmeye çalışmıştır. Ama kişi öfkesini partnerine değil de ,tepki veremeyen kendine yöneltmiştir. Bu nedenle her gün kavgalar nedensiz suçlamalar bu ilişkilerin temel özelliğidir. Olmadık yere sorun çıkarma, partnerine acı çektirme,problem yaratma gibi olayların temelinde intikam duygusu yatmaktadır. <br /><br />İlişkide partnerini değiştirmek (adam etmeye çalışmak) Bu tip ilişkilerde kişi,partnerinin kendisine uymadığını,anlaşamadıklarını,beklentilerinin farklı olduğunu bildiği halde onu değiştirmek, ona babalık&annelik yapmak istemektedirler. Fakat genelde A nın tüm girişimlerine rağmen partneri B adam olmaz.:-). Aslında B bu durumdan çok memnundur. A ona ilgi,sevgi, koruyuculuk göstermektedir. Ve B nin anın aklına ve önerilerine de ihtiyacı yoktur. Fakat B, bu ilişkiden memnundur. A nın bu özelliği Ayı yıpratırken B yi ise mutlu etmekte ama ortak beklentiler olmadığı için ilişkinin süreci ve boyutu değişmemektedir.Yani ilişkide anne veya baba olmak, karşıdakini objektif değerlendirmeyi engeller. Bu nedenle ,partnerimize her zaman bir sevgilinin ötesinde rol karmaşası yaşamadan yaklaşmalıyız.<br /><br />Kendimi 20 yaşında hissediyorum. Genelde genç görünmek, bedensel estetiğin prim yaptığı çağımızda çok revaçta. Kişi ,kendini olduğu gibi görmek yerine, hissettiği (hissettiğini sandığı ) yaşını söyler. “40 yaşındayım ama halen kendimi 20 yaşında hissediyorum”. Aslında ilişki açısından baktığımızda bu fikre sahip kişiler, olanı değil olması gerekeni temel aldıkları için devamlı bir erteleme, sorumluluk almama,ciddi adımlar için erken olduğunu düşünme fikri ile hareket ederler. Bu nedenle ortalama evlilik çağına gelseler bile halen evlilik bu fikirlerinden dolayı farkında olmadan zamanındaki kararları kaçırırlar.hatta, ileriki yaşlarda bile,kendilerini hareket ettiren temel düşünce “ruhum genç” düşüncesi olduğu için sıra dışı davranışlar görülebilir. 50 yaşında olup, çıtır sevgili yapmak, ninelik yaşında mini etek giymek b. Göstergeler bunun örnekleridir. Aslında önemli olan öncelikle kişinin kendisiyle barışık olması ve yaşını çekinmeden söylemesidir. Yaşı saklamak,hayatı yeterince yaşayamama kaygısının göstergesidir. Sonuçta insanın pozitifliği yaşıyla değil hayatı yaşayışıyla alakalıdır. Ayrıca 20 li yaşların en mutlu yaşlar olduğunu da kabul edemeyiz.Kişinin yaşıyla barışık olup, duygularını ise en heyecanlı şekilde yaşaması mümkündür. Ama önemli olan yaşının da gereklerini zamanında yapmasıdır.kendini olduğundan yaş olarak küçük kabul edenlerin aslında temelde sorumluluktan kaçtıklarını söyleyebiliriz. İlişkiler açısından kendini 30 lu yaşlara gelip halen küçük yaşlarda gören biriyle evlilik yolunda sıkıntı yaşanılır. Acaba yaşanılacak daha çok şey var mı ? Sorusu ile ikili ilişkilerde ciddi kararların alınması zorlaşmaktadır. <br /><br />Az görüşüp kopamamak kişinin partneri ile beraber geçirdiği zamanın az olması ve ağırlıklı olarak sanal yollardan (telefon,Internet,sms vs.) ilişkinin sürmesi durumunda bu tip ilişkilerin bitmesi uzun sürer. Arada bir alınan haz ve mutluluk ile ilişki umudunu tazeliyor. Hep o anın hayalini ve hedeflere ulaşmayı hayal eden çiftler,dayanma gücü ve mücadele gücü bulmaktadır. Ayrıca ilişki yaşanmadığı ve yıpratılmadığı için mükemmel çift görünümü vardır. Görüşüm şudur ki; bu tip ilişki yaşayanlar bir araya geldikten sonra ilişkileri yeni başlayacağından birbirini tanımaları için flörte devam etmeleridir.<br /><br />İlişki hedefleri : ilişkinin gerek başlanması gerek devamında hedefler ortak değil ise o ilişki 1.ayından itibaren ilişkinin temel sorunu aslında ortak hedeflerle buluşamamak olabilmektedir. Hedefler ortak ise, kısa sürede ciddi adımların atılması kaçınılmaz olur. Mesela evlenmek istiyorsunuz.Sizinle evlenmeyecek biriyle ilişki yaşamanız ve sürdürmeniz hem sizi yıpratır hem de öfke,suçluluk,pişmanlık gibi duyguların oluşmasına zemin hazırlamış olursunuz.<br /><br />Baskı .ilişkilerde çevrenin ve ailenin baskısı kişinin kararlarını ve ilişkiye bakış açısını belirler. Annenin kariyerli damat hevesi veya uzun boylu gelin hevesi, ailenin size yakıştırdığı aday modeli v.s. sizin tercihlerinizin altındaki telkinleri oluşturur. İngiltere’de bir üniversitede yürütülen araştırmaya göre, çocukluklarında babalarıyla ilişkileri iyi olan kadınlar, büyüdüklerinde eş tercihlerini babalarına benzer fiziksel özellikler taşıyan erkeklerden yana kullanıyor.Mesela Freud; seçtiğiniz kız annenize, seçtiğiniz erkek babanıza benzer olabilir.<br /><br />İlişkilerde üçgen aşk : bu tip ilişkilerde taraflardan birinin yaşadığı ilişki veya evlilikte gerginlik yaşaması,mutsuz olması,duygusal-cinsel açıdan tatmin olmaması durumunda bu olumsuz durumu azaltacak 3.bir kapı bulur. Bu 3. şahıs karşı cinsten biri olduğu gibi samimi bir hemcinsi de olabilir. Burada kişi, ilişkisinde yaşadığı gerginliği,olumsuzlukları 3 kişiyle paylaşarak azaltmaya çalışır. Özellikle ilişkisi olumsuz gittiğinde 3. kişiye daha da yakınlaşır. 3. kişi ,her zaman stresin atıldığı,paylaşıldığı bir terapist gibidir. Aslında bu aldatmadır. Fakat kişi bunu yaparken haklı nedenleri olduğunu düşünür. Ve 3. kişiye yaklaşmasını eşinin olumsuzluklarına bağlar ve böylece de içsel anlamda rahatlar. Ama bu 3.köşe, arkadaş,içki,uyku,internet,metres,oyun.. vs. gibi kılıflarda da olabilmektedir.hatta bazen anne-baba da olabilmektedir. 3.köşeye sığınmak sadece o anki stresi azaltır. Ama sorunu çözmez. Bu nedenle kaçmak yerine sorunun üzerine gitmek çözümü getirir.<br /><br />Aşkın gözü kördür. Bu konudaki görüş şudur : aşık olduğunuz kişinin bir yönünü aşırı yücelttiğiniz için diğer yönleri gölgede kalır,göremezsiniz. Bu nedenle biz sadece beğendiğimiz yönleri hep görürüz. Gölgede kalan kısımlar ise yücelttiğimiz kısım değerini yitirdikçe ortaya çıkar. Bu nedenle aşk varolan her şeyi göremez.bunun yanında insanlar kabul görmek için ilk tanıştıkları zamanlarda mükemmeli oynarlar. Karşıdakinin tanıma nasıl tanıyacağını bilemezler. Hatta toplumumuzda 3-4 yıl flört edip aniden ayrılan çok çift görüyoruz. Nedeni ise; bu çiftler yıllarca sadece sosyal-duygusal-cinsel anlamda paylaşımlar yaşadılar. İlişkinin geleceği, ilişkinin sorunları konuşulmadı.yıllar sonra konuşulduğunda ise; biz çok farklıyız” denilerek ayrılışlar olmuştur. Flört etmek bizim toplumda ,birbirini tanımak için değil,paylaşım ve güzel zaman geçirmek için değerlendirilir. <br /><br />Zor zaman kararları: İnsanlar zor zamanlarında daha çabuk ilişki yaşama veya evlilik kararı alırlar. Kendini güvende hisettmeme, yaşının geçtiği kaygısı,ekonomik sorunların olduğu dönemler gibi …. Mesela ABD yapılan bir araştırmada, 11 eylül olaylarından sonra uzun süreli ilişkilerin arttığı,sex oranının arttığı tespit edilmiştir. Kişiler zor dönemlerinde daha çabuk karar alırlar. Ama önemli olan anlık kararlar almak yerine uzun vadeli bir durum için kararları zamana yaymaktır.<br /><br />Kimyasal –arkeolojik aşk bazı ilişkiler heyecanını yitirirler. Aslında ,her ilişkinin zamanına göre bir aşk kimyası vardır. Fakat insanlar bunun ne olduğunu ve nasıl yaşacağını bilmezler. Burada ilişkiyi sürdüren aşkın kimyası değil,ilişkinin arkeolojisi,yani tarihidir. Sırf 20-30 yıldır ortak bir geçmişleri-yaşantıları oldukları için ilişki devam edebilmektedir.<br /><br />Neden hep aynı hata. Kişi yaşadığı ilişkilerde hep aynı sorunu ve hep aynı tip ilişkiler yaşıyor. neden vazgeçmemektedir? Burada esas olan daha önce yaşadığı ilişkiden dolayı benzer bir ilişki yaşayarak ustalaştığını, bunu tecrübe ettiği için kendine olan güveninin yüksek olduğunu ve tecrübesine bağlı olarak başarılı olacağı kanısıdır .ustalaşmak ve başarmak için aynı ilişkiyi bir daha yaşamak ister. Geriye dönüp baktığında hayatına giren kişiler,ilişkilerin şekli benzerdir. Bu benzerlik ise o insanın ilişkide ne aradığının cevabıdır. Eğer aradığı şey bulduğu cevap değil ise yanlış şeyin peşindedir.<br /><br />Yasak ilişki ilişkinin yasak olması, onun haz oranını artırır. Çünkü salgılanan adrenalin hormonu ile kişiyi daha da çekici kılar. Yani cinselliğin en çok bastırıldığı toplumlarda cinsel suçların daha fazla işlenmesi gibi. Aynı zamanda aile ve toplum içinde istediği değeri görememiş kişi, yasak veya toplumun değerlerine aykırı biriyle ilişki yaşarak ilgiyi ve dikkati üzerine çekebilir. Böylece insanların ona akıl vermesi,onu vazgeçirmek için değer vermesi de onun bu ilişkiyi yürütmesi için birer nedendir. Bu nedenle o tam aksine ilişkiye daha sıkı sarılacak,bu şekilde de kendini göstermiş-kanıtlamış olacaktır.<br /><br />Sonuç olarak her ilişkide kişinin bir haz noktası vardır. Fakat gerçek şudur ki; ruh haliniz, hayatınızda ilişkide olduğunuz kişinin elinde olabilmektedir. Bu nedenle doğru insanı seçmek, doğru psikologu seçmek gibidir. Aksi taktirde bütün erkeklerin/kadınların ayın olduğunu düşünürsünüz.<br /><br />İlişkilerde benim önerdiğim yöntem, benzerlik ve tamamlayıcılık ilkesi üzerinedir. İdealler, inançlar, kariyer, ekonomik düzey, yaşam standardı,hayattan beklenti konusunda benzerlik, uyum,iletişim ve paylaşım konusunda ise tamamlayıcılık esasına göre tercih yapmalıyız. Hayatımızdaki insanı ne göklere çıkarmak ne de yerin dibine sokmaya gerek yoktur. Her ikisi de zarar verir. <br /><br />Unutulmamalıdır ki; hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir. Tek vazgeçemediğimiz hayatımızdır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-32616891164360460372010-12-11T12:21:00.000-08:002010-12-11T12:22:01.106-08:00Evlilik Programlarının Psiko-Sosyal AnaliziSon zamanlarda moda olan izdivaç programları yediden yetmişe herkesin gözünde ve dilinde.RTÜK ün yaptığı araştırmada,izdivaç programları izlemelerde ilk sırada yer alırken aynı şekilde en çok şikâyette ise yine bu programlar ile ilgili olmaktadır(www.psikioloji.gen.tr)<br /><br />Toplumumuzda evlilik, hem kurum olarak hem de şekil olarak ciddiye alınan dini,sosyal ve duygusal bir sistemdir.. Programlarda ilişki uzmanı olarak görev alıp olayı yerinde görme fırsatım oldu.Bu vasıta ile bilgi edinip fikir edinmem kolaylaştı.<br /><br />Programların şekli ve içeriği ve reytingleri ile fazlalığı gözleri bu programlara yöneltti.programın içeriği özellikle birer eleştiri nedeni olmaktadır. Özellikle evliliğin şekli itibariyle,sadece görünüşe ve sayısal vasıflara ( maaş, yaş,boy ev,araba..) bakılarak adımları atılması ve sonucun kısa sürede ortaya konulması gereği, programlar hakkında olumsuz bakış açıları oluşmasına neden oluşturur.<br /><br />Bu programlar aynı zamanda ülkemizde : yalnızlığın boyutlarını, insanların evliliğe bakış açısını ,hangi vasıfların talep gördüğünü,bu konuda yara almış kişilerin psikolojik yapıları gibi pek çok konuda bilgi sahibi olunmasını sağlamıştır.konu ile ilgili analizden önce uyguladığın anketin sonuçlarını da paylaşmak istiyorum.<br /><br />Evlilik programları vasıtasıyla gerçekleşen evlilikleri güvenilir buluyor musunuz? <br /> ( ) evet ( ) hayır % 70 ( ) kısmen % 30<br />Programların içeriği konuya uygunluk gösteriyor mu? <br />( ) evet %15 ( ) hayır % 35 ( ) kısmen % 50<br /> <br />Programda yer alan öğeler toplumsal değerlerimizle paralellik gösteriyor mu? <br />( ) evet % 15 ( ) hayır % 50 ( ) kısmen % 35<br /> <br />Evlilik programlarına çıkmayı düşünür müydünüz? <br />( ) evet ( ) hayır % 100 ( ) kısmen <br /> <br />Sizce bu programlar vasıtasıyla evlenenler uzun süreli bir mutluluk yakalayabilirler mi? <br /> ( ) evet % 5 ( ) hayır % 50 ( ) kısmen % 45<br /> <br />Sizce bu programlar neden bu kadar fazla izleniyor? <br />( ) merak % 45 ( ) mahremiyetin deşifresi % 35 ( ) Saatine göre daha keyifli<br />( ) Eğlenceli ( % 20 ) belirtiniz: eğitimsizlik- .boşluk+ilginç olması<br /> <br />Evlilik programına çıkanların sağlıklı düşünme yeteneğine sahip olduğunu düşünüyor musunuz? <br />( ) evet ( ) hayır % 55 ( ) kısmen % 45<br /> <br />Evlilik programlarının topluma olumlu etkileri olduğunu düşünüyor musunuz? <br />( ) evet ( ) hayır % 55 ( ) kısmen % 25<br />( ) belirtiniz (buluşturma –eğlence- evlendirme ( % 20) …<br /> <br />Evlilik programlarının topluma olumsuz etkileri olduğunu düşünüyor musunuz? <br />( ) evet % 55 ( ) hayır %10 ( ) kısmen % 35<br /> ( ) belirtiniz………………………………<br /> <br />Bu programlar ile olumlu veya olumsuz eleştirinizi paylaşır mısınız ? <br />*Topluma yanlış örnek olmaktadır.<br />*Olumlu anlamda tanışma fırsatı sağlamaktadır<br />*Şov amaçlı olup,mahremiyet ve çelişkiyi büyük bir başarı gibi ortaya koyup reyting amaçlanmaktadır.<br />*alt yapısı yok..aday olanlara ve talip olanlara eğitim( ilişki,eş seçimi kişisel yeterlilik vs alanda) verilmiyor. <br />Görüldüğü üzere rast gele örnekleme ile yapılan anket sonucunda ,anketi cevaplayanların genel olarak evlilik programlarına olumsuz baktığı,bu programları faydalı bulmadıkları,kesinlikle bu tip programlara çıkmayı düşünmediklerini belirtmişlerdir. <br /> <br />Analiz & Yorum<br /> <br />Seyirci kaynana-kayınbaba- görümcedir: bu programlar modern görücülük sistemidir. Çünkü siz tarafsınız. Adayı ya da talibi tutuyorsunuz. Onay veriyorsunuz. Yakıştırıyorsunuz. Eğer bu programları izliyorsanız,o evliliğin farkında olmadan bir parçasısınız. Ayrıca programlarda yapılan evliliklerde, tv izleyicilerinden bile hediye takı geldiği görülür. İzleyici,kendini o kadar kaptırır ki, kendini adayın yada taliplinin yakını sanır. “Seyirciden 1 tam altın” dercesine bir sahneye şahit oluruz.<br />Eş seçimi : programlarda, eş seçimi ile ilgili bilgilendirmeler yapılmalıdır. Seçim ve öneri konusunda boyu boyuna ilkesinden vazgeçilmeli, daha bilimsel bakışa geçilmeli, uyum ve bezerlik konusu ele alınmalıdır.( konu ile ilgili Habertürk gazetesindeki yazımı okuyabilirsiniz Bu nedenle adayların ve taliplerin bir ön eğitimden geçirilmesi gerekir. Toplumun bu programlara bu kadar olumsuz bakması, biraz da güven sorununun göstergesidir. <br /> <br />Alt yapı: programlarda öncelikle eğlence yerine, amacına yönelik bir eğitim veya öğreticilik hedef olmalıdır. Programdaki uzmanların, ilişki, eş seçimi, kriterler konusunda daha aktif olması gerekir. Seyircilerden 60 yaşındaki teyze 5 dakika yorum yaparken uzmana 1 dakika verilmemelidir. Eğitici yönlere ağırlık verilirse programa olan güven artar. Sonuçta bu programların kalkması mümkün gibi görünmüyor ise, daha sağlıklı olması sağlanmalıdır. Çünkü programların bir benzeri ve daha güvensiz hali internet üzerinden (chat) ile yapılmaktadır.İnternetten tanışmak ile evlilik programında tanışmak arasındaki fark açısından internette baskı yok. Daha rahatsınız. Ama internette kandırma-kandırılmak daha mümkün. <br />Tanışma şekli: şekil olarak bir beğenme ile başlayan süreçten bahsedebiliriz. “ şekil başlatır öz sürdürür” bakış açısının uygulanmasından çok sadece şekil ile yapılan değerlendirmelerden dolayı süreç sağlıklı işlememektedir. Ülkemizde, hiçbir zaman diliminde insanlar bu kadar birbirine güvensizlik duymamışlardı.Buna rağmen, oldu-bitti evliliklerin olması veya topluma öyle oluyormuş gibi yansıtılması bir dejenerenin göstergesidir. Bu nedenle tv deki tanışmalarda sürecin uzun tutulması ve sürecin nasıl işleneceği de belirtilmelidir. Ayrıca , tanışma ve evliliklerin devamı hakkında da bilgiler verilmeli, program sayesinde tanışanlardan ayrılanlar-boşananlar olursa bunlarda neden-sonuç şeklinde yansıtılmalıdır.<br /> <br />Mahremiyet: ülkemizde mahremiyetin deşifresine karşı özel bir merak var. İlişki mahremdir. Bu programların bu kadar izlenmesinin altında da bu durum mevcuttur. Ayrıca, seyircinin kendini hakem- onay merkezi gibi görmesi de heyecan yaratıp izlenme oranını artırmaktadır.<br />Adayların ve taliplerin özel hayatları, izleyiciler önünde malzeme olmamalıdır. Kendi hayatına yön veremeyen birkaç kişinin birilerine orada hayat dersi vermesi sadece kendini gösterme ve kanıtlama girişimidir. Samimi değildir.<br />Programların kazançları: bu programlar, tarafları bir araya getirerek seconder kazanç sağlıyorlar. Yani reklam, reyting vs. gibi. Fakat bu tanıştırmanın daha gizli olması sağlanabilir. <br />Adayların-taliplerin psikolojisi: düşünün ki, bir bayan 1 ay boyunca o programa katılıp evlenemeden mahallesine geri dönüyor. Mahallenin o bayana bakış açısını empati kurarak tespit edelim. Sanki istenmeyen, çirkin, değersiz bakış açısı ile yaklaşılmasını hissedecektir. Ayrıca aday, bunu kendi kendine de yöneltecektir. Ayrıca, adayların günlerce programda kalmalarına bağlı olarak, kendilerine gelen talipleri de geri çevirmelerini sağlamaktadır. Koltuğu kaptırmamak, devamlı kamera karşısında olmak adına hep geri çevirebilir. Hatta” inşallah talibim çıkmaz da daha fazla kalırım” bakış açısına sahip adaylar ile programlarda karşılaştığımı belirtmek isterim. Ayrıca taliplerin ise orada sadece dış görünüşleri ağırlıklı olarak değerlendirilmeleri ve canlı yayında reddedilmeleri tam bir travmadır.<br /> <br />Hemen Karar almak. Bu programlarda gerek format ve gerekse toplumun beklentisi hemen tarafların karar alması yönündedir. Taraflar görüştürüldükten sonra sunucu ve izleyiciler , yeni heyecanlı sürecin(söz, nişan ve evlilik) aşamalarını izlemek için iletişimin ilişkiye dönüşmesini talep ederler. Ayrıca izleyicilerin çoğunluğu ise flört dönemini yaşayamamış ya da sosyal baskı nedeniyle çok kısa yaşamış(tadı damağında kalmış) yaşı olgun, hatta yaşlı bir izleyici kitlesinden oluşmaktadır. Bu nedenle tanışma süresinin uzatılmaması görüşü seyircinin ortak fikridir. Sunucun ve izleyicilerin bu müdahaleleri ile kişiler spontane olarak ilişkiyi yaşayamamakta, süreci bile kendi dışında ve beklentilere uygun yaşamak zorunda kalmaktadırlar.<br /> Kısa sürede kararların alınması , toplumun dokusunu bozmakta, insanlara yanlış örnek oluşturmaktadır. Ülkemizde süreç; tanışma-flört- isteme-sözlenme-nişan-düğün olarak sürerken ve süre en az 1 yıl iken bu programlar oldu-bitti şeklini yansıtıp bunu normalize etme sürecini yaşatıyorlar. Ayrıca programlara da var olan güvensiz tutum, kişilerin de birbirine bakışını etkilemektedir. Orada tanışmanın ilişkiye olan güveni ne kadar etkilediği ayrı bir araştırma konusudur.<br />ü Dikkat çeken bir diğer nokta kamera önü ve kamera arkasının zaman zaman uymamasıdır.Arkada şöyle konuşmuştuk otelde böyle demişti..Bu bir samimiyetsizlik göstergesidir.Aynı zamanda kendisi için ilişki değil, seyircinin veya sunucunun isteğine göre davranmanın göstergesidir.<br />ü Bir sonraki talip beğenildiğinde bir öncekinin düştüğü durumunda içler açıcı ve onur kırıcı olduğu bilinmelidir. Bu durumu düzeltmek veya oluşmasına engel olacak yeterliliğe sahip yapımcı ve sunucunun olmalıdır..<br />ü Kişilerin hayatlarına hiç tanımadıkları başka insanların karışması ,ilişki hakkında yada karakter uyumları hakkında kendisini hiç tanımayan eğitimi ne olduğu belli olmayan insanların karışması olayın trajikomik yönüdür.<br />ü .Evlilik denilen kutsal kurumun yapay sıradan gösterilmesi ve eğlence malzemesi olması üzüntü vericidir.<br />ü Bunun yanı sıra bu programlar ,Türk halkının aç olduğu bir alanında ortaya çıkmasına yardımcı olmuştur.<br /> <br />Anketten:<br />(anket 96 kişiye rast gele örnekleme üzerinde uygulanmıştır. İlk pilot grupta gelen tüm sonuçların benzer olması nedeniyle sonucu değiştirmeyeceği düşünülerek, sayıyı arttırma yoluna gidilmemiştir. Anketler bire bir doldurarak ya da Internet üzerinden doldurup gönderilerek toplanıp, analiz edilmiştir)<br />Ankette de görüldüğü üzere, <br />Ø İzleyenlerin çoğu, programı keyifli ama sağlıksız buluyor.<br />Ø İzleme oranının yüksekliği, izleyen kesim ile de alakalıdır. Genelde bu programların akşam izlenme reytingleri daha düşüktür.<br />Ø Özel hayatın özentili ve ilgi çekici olması az gelişmiş ülkelerin tipik göstergesidir.<br />Ø Eğer, gerekli alt yapı sağlanırsa, imkânı ve fırsatı olmayanlar için bu programlar birer köprü görevi görmektedir.<br />Ø Gerekli alt yapı sağlanırsa adaylar ve taliplere nasıl davranmaları, neye göre eş seçiminde bulunmaları konusunda danışmanlık yapılırsa “ nerede tanıştığın değil, kiminle tanıştığın “ sözünü rahatça söyleyebiliriz.<br />Ø Toplumun bu programlara güveninin sağlanması için, programlarda uzmanları bulundurmaları, adaylara, evlilik ve tanışma öncesi eğitim verilmeli, içgörü, farkındalık, kendilik değeri ve uyum konularında bazı eğitimler verilmelidir.<br />Ø Bu programlara çıkmayı, ayıp ve küçük düşürücü olarak görenler , programa çıkmayı bir acizlik olarak yorumlayabilmektedirler. Fakat tv karşısında kısmetini aramak ile internette aramak arasında sadece gizlilik vardır. Aslında evlilik programları ,internete kıyasla daha gerçekçi ve daha reeldir. Ve güvenilirdir. Fakat yine de süreç şu an için her ikisinde de sağlıksızdır.<br />Ø Evlilik programlarında esas eleştirilerden biri de,adayın gün içinde birden çok kişi ile tanıştırılmasıdır. Bu durum izleyenler açısından alıcısını bekleyen meta gibi görünmekte ve ahlaki yapıya uygun bir olmayan bir görüntü çizmektedir.<br />Ø Evlilik programları,ülkemizdeki karşı cinsi tanıma, iletişim kurma, kendini ifade etme konularındaki eksikliği ve açlığı ortaya koymuştur.<br />Ø İnsanlara ; tanışma, kendini ifade etme,karşı cinse açılma ve karşı cinsi yüceltmeme gibi düşünsel ve davranışsal beceriler kazandırılmış olunsa bu programların ortadan kalkması kaçınılmaz olabilir.<br /> <br /> <br />Sonuç olarak yapılan kısa anket ile gözlemlerimiz sonucunda, evlilik programlarına şuan için güvensizliğin hakim olduğu, tanıştırma amacı dışında eğlence ve gündüz programına hitap ettiği söylenebilir.<br /><br />Desteklerinden dolayı tüm katılımcılara teşekkür ederimUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-58449133556003043822010-12-11T12:19:00.000-08:002010-12-11T12:21:00.364-08:00İlişki Yaşamaktan KorkmakIlişkide insan niye korkar?<br />Insanın ilişkide en çok hissettiği korkuların başında kaybetme korkusu geliyor.İlişkilerde insanın sevgilisini kaybetme korkusu yaşaması normaldir.Ancak tabii ki bu korkunun da bir derecesi olmalıdır.Seven, aşık olan kişi belirli bir düzeyde bu korkuyu yaşar. <br /><br /><br />Örneğin; bir kişi düşünün ki, sevgilisini gün boyunca arayıp sormuyor,merak etmiyor, onun için hiç önemli diil, nerede olduğunu bile bilmiyor..bunlar ancak kaybetmekten korkmayan bir insanın yapabileceği davranışlardır.Çünkü bu şekilde davrandığında ilişki yaşadığı insanın ondan soğuma ve onu terketme riskini göze almış demektir.Dolayısıyla, kaybetme korkusu olmayan bir insan için, ilişki yaşadığı kişiyi yokmuş gibi sayan ve ona değer vermeyen biri olarak düşünebiliriz.. <br /><br /><br />Böyle biriyle ilişki yaşayan kişi ise, her an o ilişkinin bitebileceğini bilmelidir.Çünkü bu tarz ilişkiler sağlam zemine kurulu ilişkiler değildir.Tam tersi her an yakılmak üzere olan harabe binalar benzerler..Sonunda en ufak bir darbede yıkılırlar.<br /><br /><br />Bu açıdan bakacak olursak daha çok üzülmemek adına, bu tür ilişkileri yürütmek için çaba sarfetmek yerine, bitirmenin daha doğru olduğu kanaatindeyim. <br /><br /><br />Yukarıda belirttiğim gibi, evet seven insan kaybetmekten korkar, ancak bu korkunun belirli bir düzeyde, ilişkiyi zedelemeyecek şekilde olması önemlidir.Kaybetmekten korkmak o kişiyi sevdiğinizi gösterir, bu korkunun aşırı olması ise aşkın sonunu getirir..<br /><br /><br /> Çünkü her seferinde “ya onu kaybedersem..” kaygısıyla ilişkiye adapte olamaz ve o ilişkinin tadına varamazsınız.Bu tip yersiz endişe ve korkular ilişkileri sonunda bitme noktasına getirir.Dolayısıyla aslında ortada sorun yokken ilişkinin sonunu kaygılarınızla getirmiş olursunuz. <br /><br /><br />Peki ya ilişkide insan başka neden korkuyor? Herşeyden korkuyor aslında..Sevmekten korkuyor, sevilmekten korkuyor, aldatılmaktan korkuyor, kaybetmekten korkuyor, değer görememekten korkuyor..Hatta bu sebeplerle duygularını yeterince ifade bile edemiyor.. <br /><br /><br />“ya beni sevmiyorsa..”<br />“ya beni aldatıyorsa..” <br />“ya terkederse..” <br />gibi düşünceler asılsız düşünceler olup, sadece kaygıdan ibarettir. <br /><br /><br />Bu konularda kanıtın yoksa (ki olmadığına eminim) bunları düşünmek sadece seni ve ilişkini yıpratır. <br /><br /><br />Bu kaygılar kişide özgüven eksikliğinin bir göstergesidir.Kişi belki de egosunun sarsılacağını düşünüyor olabilir.Halbuki özgüveni tam olan bir insan düşüncelerinde bu tip kaygılar barındırmaz ve ilişkisini doya doya yaşar. <br /><br /><br />Geçmişte yaşanılan bir takım olaylar da bu korku ve kaygıların tetikleyicisi olabilmektedir.<br /><br /><br />Halbuki geçmiş geçmişte kalmıştır.Aynı olayların tekrar yaşanacağı düşüncesi sadece bir kaygıdır.Bu olayların tekrar edeceğine dair kanıtımız olmadığına göre, bu düşüncelerden kurtulup geçmişi kabullenmek ve ona takılıp kalmamak, önümüzde yaşayacağımız güzel yıllara bakmak önemlidir.<br /><br /><br />Hem geçmişte bizi üzen insanlarla, şimdi karşımıza çıkan insanları aynı kefeye koymak haksızlık değil midir? Belki de bu yargısız infazlardan dolayı karşımıza çıkan pek çok fırsatı kaçırıyoruz.Böylece yalnız kalıyoruz.Korkularımızla hayatın anlamını çıkaramadan yaşayıp gidiyoruz..<br /><br /><br /> <br />Hatta daha ilişkiye başlamadan korkanlar bile var..Neden korkuyor peki? Kendince yenilmekten korkuyor, reddedilmekten korkuyor, acı çekmekten korkuyor, aldatılmaktan korkuyor, partnerinin ikiyüzlü, çıkarcı olmasından korkuyor.Korkuyor da korkuyor..Peki neden bu kadar korkak oldu bu insanlar? Niye bir insanla ilişkiye başlamak bu kadar zor oldu? Sebep geçmiş mi yoksa yani yaşanmışlar mı?<br /><br /><br />Ozaman şu soruların cevabını arayalım mı? <br /><br /><br />1-Geçmişte yaşananlar geçmişte kalmadı mı? tekrar aynı şeyleri yaşayacağının kanıtı var mı? <br />Evet geçmişte yaşananlar geçmişte kaldı..Bir daha da aynı olayları yaşayacağımıza dair en ufak bir kanıt bile yok..yani böyle birşey olacağını bilmiyoruz..ozaman neden panik olalım?<br />Geçmişte yaşananları kabullenmek ve onlardan ders çıkartarak yolumuza durmadan devam etmek en doğrusu değil midir? <br /><br /><br />Geçmişin yolunu kesmesine, seni durdurmasına izin vermemelisin..aslında geçmişte yaşadıklarımızın hepsi birer deneyim bizim için..işte bu nedenle, yaşadıklarından ders çıkartmaya ve hatalarını tekrar yapmamaya özen göstermen ama bunu yaparken de takılıp kalmadan, hızla ilerleyerek yapman senin için en iyisi olmaz mı? Geçmişte yaşananları geri getiremeyeceğine göre, onlara takılıp kalman ve bu yüzden korkup kaçman sadece zaman kaybı ve sinir bozukluğu yaratmaz mı? <br /><br /><br />2-Geçmişte seni herhangi bir sebeple üzen kişiyle, şimdi ilişkiye başlamayı düşündüğün kişi aynı kişi mi? <br />Hayır değil.Kesinlikle değil hem de.. Bunu sen de gayet iyi biliyorsun.Nasıl herkesin parmak izi farklıysa, herkesin karakteri, yapısı da o şekilde birbirinden farklı.Dolayısıyla yine endişelenecek bir durum yok.. <br /><br /><br />3-Korkarak ve ilişkiden kaçarak olumlu bir sonuç elde edecek misin? <br />Hayır olumlu bir sonuç elde edemeyeceksin maalesef..Çünkü sen kaçtıkça hoşlandığın kişi belki de senden umudunu kesmeye başlıyacak..Belki de onunla dalga geçtiğini ya da hatta gizlediğin birşeyler olduğunu bile düşünecek..Böyle düşünmesini ister misin? <br /><br /><br />4-Korkun reddedilmekse, reddedileceğini nerden biliyorsun? <br />Reddedileceğinin bir kanıtı var mı? Yok..Eğer o kişinin ilgisini bir şekilde farkettiysen, neden seni reddedeceğini düşünüyosun? Belki de senden bir adım bekliyor..belki o da senden çekiniyor..ya da ilgin olduğunu anlayamadı belki..ayrıca diyelim ki senin hoşlandığın kişi senden hoşlanmıyor, bu hiç bir zaman hoşlanmayacağı anlamına gelmiyor ki..belki de seni tanıdıkça sevmeye başlayacak ama sen bu olasılığı da korkup kaçtığın için bitirmiş oluyorsun.. <br /><br /><br />5-Hoşlandığın kişiyle aranda bir yakınlaşma veya ilişkiye başlama durumu olmadığı sürece o kişinin senden umudunu kesip, başkasıyla görüşme olasılığı yok mu? Sırf korkuyorsun diye onu kaybetmeyi göze alabiliyor musun? <br />Evet senden umudunu kesecek belki ve sonuçta karşısına elbet başka biri çıkacak.. o da senden ümidini kestiği için karşısına çıkan diğer kişiyle görüşecek belki..ama sen bunu göze alabiliyosan, “onu kaybetmek benim için önemli değil; biri gider, diğeri gelir” vb. düşüncelerin varsa sen zaten o kişiye pek değer vermiyorsun demektir ki bu durumda zaten o kişiye yakınlık göstermemen onun açısından daha iyidir.. <br /><br /><br />Soruları kendimce cevapladım.. <br />Bu yanıtlardan yola çıkarak kısaca belirtmek gerekirse, <br />Asılsız olan bu düşüncelerimizden kurtulmamız en doğrusudur.Çünkü herkes aynı değildir.Aynı olması mümkün değildir.Bu olumsuz düşünceler sadece yük olur ve sen korkar kaçarsın.. <br />Peki aşk cesaret gerektirmez mi? Korkarsan bak gör, aşk da kaçar gider..Çünkü korku öldürür aşkı..İşte o yüzden aşıksan cesur olacaksın..Aşkını coşkuyla yaşayacaksın..Şimdi ver kararını..<br /> <br />Aşk mı? yalnızlık mı? <br />Cesaret mi? korkaklık mı? <br />Kararını vermeden önce William Shakespeare’nin bir şiirini yazıyorum, onu okuman belki kararını vermende yardımcı olabilir :<br />Korkuyor<br />Insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.<br />Sevilmekten korkuyor, kendizini sevilmeye layık görmediği için..<br />Düşünmekten korkuyor,sorumluluk getireceği için..<br />Konuşmaktan korkuyor,eleştirilmekten korktuğu için..<br />Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için..<br />Yaşlanmaktan korkuyor,gençliğinin kıymetini bilmediği için..<br />Unutulmaktan korkuyor,dünyaya iyi bir şey vermediği için..<br />Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için..<br />Belki.. <br />Nasıl birşeydir bu insanı korkar hale getirmek?<br />Duygularından korkar mı insan?<br />Korkuyor işte..<br />Neden korkmuyor ki zaten insan?<br />Sevmekten korkuyor..<br />Kaybetmekten korkuyor..<br />Değer görememekten korkuyor..<br />Böyle hayatın anlamını çıkaramadan yaşıyor insan..<br />Ne güzel olurdu aslında korkmasa..<br />Geçmişte yaşadıkları bu kadar ürkütmese onu..<br />Belki bir gün izin vermez buna insan..<br />Belki bir gün kabullenir geçmişini..<br />Takılıp kalmaz ona,ilerler coşkuyla..<br />Belki de bir gün olur..<br />Kim bilir..<br />Korkma<br />Korkma,<br />Korkmak kaçmayı getirir..<br />Peki ya kaçmak, sence marifet midir?<br />Marifet yürekli olmakta..<br />Yürekli olmak aşkı getirir sana..<br />Ve aşk sevmez korkuyu..<br />Çünkü korku öldürür aşkı..<br />Oyüzden korkma diyorum sana, öldürme aşkı..<br />Bırak da aşk sarsın seni, iliklerinde hisset aşkı..<br />Aşk içinde şimdi bak,yalnızlık korkaklara kaldı..Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-78072482426575686002010-12-11T11:40:00.000-08:002010-12-11T12:18:09.015-08:00(30 kez oylandı) Mutlu Olabiliriz Ama Nasıl ?Mutlu Olabiliriz Ama Nasıl<br /><br />Mutluluğun yolları yıllarca aranmış, deneme,yanılmalar,tecrübeler,eğitimler, terapiler gibi teknikler ve kaynaklar ile öğrenilmeye çalışılmıştır.<br />Aslında mutluluğun yollarını ararken, mutsuzluğun yollarını buluruz. Çünkü hayat kendi başına düşünüldüğü ve hissedildiği gibi yaşanır. Yani aynı olayı yaşayan iki kişinin farklı duygular ve düşünceler yaşaması,mutluluğun bir bakış tarzı ve hissediş olduğunu ortaya koyar.fakat insanların farklı bakması yüzeysel değil, bazen kemikleşmiş bir sistematik zihinsel süreç iken bazen çözüm yolu olarak geliştirilmiştir.<br /><br /><br />Mutlu olmak sadece belirli bir durum veya olaya karşı olabilecek kadar lokal bir durum değildir. Hayat bir bütün ise mutluluk da bir bütündür.fakat az sonra tek tek değineceğim gibi hiç de mutluluğa bir bütün olarak bakamıyoruz.<br /><br /><br />*Her An Mutlu Olmalıyım.<br />Peki bu mümkün müdür ? aslında şuan en büyük sorunumuz bu. Nedense her anımızın mutlu olmasının peşindeyiz. Mutsuzluğa,keyifsizliğe, bir şeyin yanlış gitmesine tahammülümüz yok.işte ilk nokta bu: her anımızda mutlu olamayacağımızı kabul etmeliyiz. Kabul edersek, gün içinde yaşadığımız olumsuzlukları yaşamın bir parçası ve gereği olarak görür,dövünmek ve üzülmek yerine çözüm ararız. İnsanın her an mutlu olması demek, hayatının anlamsızlaşması demektir. Zamanla rutin bir hal alan mutluluk adındaki etkinlikler bizde doyumsuzluk ve eskisi kadar bizi mutlu etmeyen durumlara doğru gider. Ayrıca burada mutluluğun tanımını da doğru yapmamız gerekir.mutluluk hayatın istenildiği düzeyde kısa ve uzun hedeflerin gerçekleşmesi iken aynı zamanda da bireysel olup herkesin isteğine göre şekillenir.<br /><br />Acı:<br /><br />Eğer hayatınızda acılar var, acılar yaşıyorsanız size acı verecek kadar değerli şeylere sahipsiniz ve bu acı sizinde önemli olduğunuzun bir göstergesidir. Bu nedenle acıların bir yaşam kaynağı olduğu,hayata bağlanmanın bir göstergesi olduğunu bilmeliyiz. Düşünün ki hayatta hiçbir şey size acı vermiyor. Ne bir kayıp ne bir bitiş ne de başka bir şey. O halde siz bu hayatın neresindesiniz? O halde siz bu hayatta hiç bir şeye sahip değilsiniz.<br /><br />Kaygı:<br /><br />Aslında ülkemizde en büyük psikolojik iki hastalığın varlığından söz edebiliriz. Kaygı ve depresyon. Kaygıların temel analizi: bizi üzen olaylar değil,bizim onlar hakkındaki yorumlarımız ve düşüncelerimizdir. <br />Aklınıza şuan sizi en çok kaygılandıran olayı getirin. <br />• sizin yerinize başkası olsaydı da bu olayı sizin gibi yorumlar mıydı?<br />• Bu olayı yaşayan arkadaşınıza ne önerirdiniz?<br />• olabilecek en kötü şey nedir?<br />• Dediklerinin olacağına dair kanıtlar var mı?<br />• Duygular hiçbir zaman kanıt değildir o halde kanıt?<br />• Sonucun beklediğim gibi olma olasılığı nedir? İhtimal mi gerçeklik mi?<br /><br />Kaygının temelinde olayı büyütmek,gücünü küçültmek vardır. Burada kişinin yaşadığı kaygı ne ile ilgili olursa olsun kontrol edememe, baş edememe vardır. “ya.. olursa biterim.,mahvolurum. Çıldırırım….. gibi… yani mutsuzluğumuzun temel nedenlerinden biri de gerçeklikler üzerinden değil de duygularımızı ve kendi yarattığımız düşünceleri kanıt saymaktır.<br />Eşinden sürekli şüphe eden birinin kanıtı yoktur. Duygularıyla bunu test eder. Ama artık bu güvensizlik ve hesap sormak evlilikte mutsuzluk haline geldiği için eşi kadını gerçekten aldatabilir. Yani duygularımız ciddi adımlar için bizi yanıltacağından mutsuz oluruz.<br /><br />Evlilik:<br />Tercilerimizdeki nedenler çok önemlidir. Neden evlenmek istiyoruz?<br />Aslında mutsuz evliliklerin temelindeki düşünce” tedavi amaçlıdır.” Evlenirsem hiçbir sorunum kalmayacak, evlenirsem ruhsal olarak, ekonomik olarak sosyal olarak tüm sorunlarım bitecek.dünyanın en mutlu insanı olacağım. Peki evlenenlerin hepsi bu sonuca mı ulaştı.karar sizin. Ayrıca evleneceğiniz kişinin de sizin bir kurtarıcı olarak gördüğünü düşünün. Bu beklentileri karşılayabilir misiniz? Evlilik bir tedavi değildir. Evlilik tedavi sonrası karardır. Doğru bir evlilik yoktur. Doğru yürütülen bir evlilik vardır. Sizin evlilik öncesi ne kadar flört ettiğiniz ne kadar çok görüştüğünüz o evliliğin sağlamlığını veya mutluluk derecesini desteklemez. Önemli olan evlilik öncesi zamanı nasıl geçirdiniz. Yıllarca flört edip,evliliklerinde hemen boşananları görebiliyoruz. Burada temel olan, flörtü nasıl geçirmektir. Flört ; partnerini tanımak için geçen süreçtir. Yoksa, sadece zamanı yaşamak,sosyal-fiziksel-duygusal paylaşım süreci değildir. Siz yıllarca biriyle çıkar, yine de onu tanıyamayabilirsiniz. Onu tanımak, onunla olmak değil, onunla önemli konuları kritik etmek, söylemleri ile eylemleri arasındaki tutarlılığı görmektir. Bu nedenle çoğunun aksine” aşık olmadan evlenin diyorum”. Aşık olursanız çoğu gerçeği görmeden evlenirsiniz. Size ters geliyor değil mi ? karar sizin. <br /><br /><br />Evlilik &benzerlik :<br /><br />İnsanlar her zaman tanıdıklarını tanımadıklarına göre daha yakın görürler. Bu nedenle ilişkilerde yakınlaşmak ancak tanımayla olur. tanımadan yaşanılan ilişkiler sadece içgüdüsel ve eğlence amaçlıdır. Sonrası ve devamı hakkında fikriniz yoktur.<br /><br />Bunun yanında şaşırdığımız bir nokta şudur: biriyle ortak noktanızın olması, onunla denk ve eşit olduğunuz anlamına gelmez. İkinizin pop müzik sevmesi,benzerliktir denklik değil. İkinizin çalışması denklik değil, benzerliktir. Evlilikte benzerlikler üzerine değil daha çok denklik üzerine hareket edersek, mutluluk ve mutlu olabilmek oranımızı arttırırız<br /><br />Bakış açısı tedavisi.<br /><br />Dedik ki bizi üzen olaylar değil, bizim onlar ile ilgili duygu ve düşüncelerimizdir. yani örnek: yaşadığınız yerde her gün piyango çekilişi var. Bu çekilişte herkese bir bilet veriliyor. Piyangoda ise,ölüm,kaza,kayıp,iflas,hastalık,kanser,düşmek, ağlamak,terk edilmek vb.. çok kötüden çok iyiye doğru ödüller !! var.amortiler var. Boşlar var. Bazılarının piyangosuna ölüm çıktı. Bazılarının kaza bazılarının kazanç,kayıp. Senin piyangona ise terk edilmek çıktı ne dersin. Üzülür müsün?<br />Sonuçta her gün elimizde bir bilet yok mu ?.. ve bu bilete her gün bir şeyler çıkmıyor mu? Ama biz olayı sadece bizim başımıza gelmiş gibi yorumlar, suçu ve kabahati kendimizde ararsak kendimizi mutsuz ederiz.<br /><br /><br />Gerçek mi hipotez mi?<br /><br />Duygularımız kanıt olamaz dedik.”.beni terk edecek, beni aldatıyor, beni sevmiyor gibi düşüncelerimizi yarattığımızda bunlar ile ilgili sonuçları da üretiriz.<br />“beni sevmiyor o halde,terk edecek. O halde başka biriyle ilişkisi var”. Bu tip yanlış çıkarsamalar ilişkiyi ve iletişimi 3 e böler. Siz, o ve sizin senaryonuz.senaryonuza o kadar kendinizi kaptırırsınız ki, artık partnerinizi senaryoda oynatmak için adeta rol verir ve ilişkilendirmek istersiniz.<br /><br />Genellemek:<br />Daha önce yaşanılan olayların sonra tekrar yaşanması kaygısı insanlarda hep gelecek ile ilgili girişim adım atma konusunda hata yaptırır. Eğer eskiden başınıza gelen bir olayı tekrarlarca yaşıyorsanız, sorun sizin yaklaşımınızdadır. Aynı nedenler aynı sonucu verir. Siz aynı yaklaşımlar ve aynı nedenlerin üzerine kurduğunuz her şeyde aynı sonucu alırısınız. aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” diyordu bir zamanlar dünyanın dahisi Einstein… yani hem geçmişe sığınıp onun üzerine hayatı kurmak bir mutsuzluk nedeni ,hem de nedenleri değiştirmeden sonuçları değiştirmeye çalışmak bir mutsuzluk nedenidir.<br /><br /><br />Çaresizlik:<br />Hayatta çaresiz insan yoktur. çaresizlik hissetmek vardır.Sadece bir şeyler yapması için cesareti ve planı olmayanlar vardır.çaresizlik için önce plan ve yol haritası çizmeliyiz. Yeni bir ben olmak adlı makalemde buna detaylı değinmiştim. Yolunuzu çizersiniz, önceden planlarsınız. Engelleri de kabullenir ve sistematik çözersiniz. Gerekirse destek alırsınız. Ama unutmayın ki; çaresiz insan yoktur, ne yapacağını bilmeyen vardır. Nasıl yapacağını bilmeyen vardır. <br /><br /><br />Hareket et mutlu ol : sev ve çalış<br /><br />İnsanın bünyesi hareket etmek için kurgulanmış bir makine gibidir. Siz hareket etmedikçe, tekerlekler dönmez, demirler paslanır. Özellikle depresif ruh hallerinde hareket etmek, isteksizlik ve halsizlik vardır.. fakat bunu yenmek için üzerine gitmemiz gerekir. Hareket etmeyen insan, az iş yapsa da daha çok yorgun düşer,daha keyifsizdir,sorumluklardan kaçar. Aslında zamanda bu durumu alışkanlık ve yaşam şekli haline dönüşür. Freud, dediği gibi “mutlu olmak istiyorsan çalış ve sev”.. çalışmak, vücuttaki seratonin hormonunun salgılanmasını ve kendinizi güçlü hissetmenizi sağlar. <br /><br /><br />“İşe yaramıyorum” diye düşünen biri, çalışırsa (buradaki çalışmak illaki para kazanmak amaçlı değildir) kendini işe yarıyor, elinden bir şeyler geliyor diye algılayacağı için kendini önemsemeye başlayacaktır. <br /><br /><br />Sonuca değil sürece odaklan :<br /><br />Sonucunu düşündüğün her şeyde, zevk almak yerine kaygılarınla boğuşursun. “ ya olursa ya olmazsa.belki, belirsizlik, karamsarlık hep olumsuzlukları seçme gibi çıkarımlarda bulunuruz. İlişkinizde soruna odaklanırsanız tadını alamazsınız. bu durum ise hep plan yapan hep kaygı yaratan bir sevgili haline dönüştürür sizi. Sınav kaygısının tek nedeni sonuca odaklanmaktır. Ya kazanamazsam, ya sınav günü bir şey olursa gibi. Hayat sınav gibidir, hep ya bir şey olursa derseniz evden çıkmamamız yada kimseyle iletişim kurmamanız gerekir. Sonuca odaklanmak, sürecin kötü yaşanmasına neden olur. partneriniz “ flört ederken böyle evlenirsem hiç kaldıramam deyip sizden ayırabilir”<br /><br /><br />Aslında sonuca odaklanmak bazen bir özgüven sorunun göstergesidir. Rahat olamamaktır. Kaybetme kaygısıdır. Bu nedenle sonuca odaklı biriyseniz “nende böyle düşünüyorum”diye kendinizi sorgulamalısınız.yada bir danışmandan destek almalısınız.<br /><br /><br />Ayrıca eğer günlük hayatınızda “ya ile başlayan cümleler veya se-sa ile biten cümleler var ise bunlara inanmak yerine bunların gerçek olmadığını düşünmelisinizUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-81205566936549278792010-12-11T11:39:00.002-08:002010-12-11T11:40:38.618-08:00GEÇMİŞİMİZDEKİ OLAYLARA DOĞRU BAKABİLMEK(geçmişi silebilir miyiz ?)Geçmiş yaşantılarımızda, yaşadığımız olumlu ve olumsuz olaylar bizleri sık sık ziyaret eder. Bu olaylar bize olumlu-olumsuz duygular hissettirir. Geçmişimizdeki olaylar,temel de travma denilecek kadar etkiye sahip ve halen bizi etkileyip yönlendiriyorsa bu konuda bir destek zorunludur. Zihinden eski olayları silmek keşke mümkün olsa. Sihirli bir değnek, bir ilaç veya bir şok olsa. Bunlar yok ama bunu bireysel başarabilir ve yeni bir beceri kazanabiliriz. Temel de önerdiğim şudur. Affedin ama unutmayın. Unutayım demekle zaten unutulmaz.<br />Geçmişi unutmaya çalışmak, hatırlama oranını arttırır. Çünkü unutmak için devamlı “unutmalıyım” telkinini hatırlamak zorundasınız. Bu durumda ise, problem ile devamlı baş başa kalıyorsunuz.<br />Olumsuz içerikli geçmiş olaylarla yaşamak, çoğu zaman bize , değersizlik, pişmanlık, suçluluk, kandırılmışlık,öfke, kin gibi duygu ve düşüncelere neden olur. Aslında sadece olayı hatırlamak ile bitmez. Eşantiyon olarak az önce saydığım duygu ve düşünceleri de beraberinde çağırırız. Peki bu olaylar neden herkeste aynı etkiyi yaratmaz.. bu olayı yaşayanlarda, neden eşantiyon duygular farklıdır.<br />O halde şunu diyebiliriz tekrar: BİZİ ÜZEN VE MUTSUZ EDEN OLAYLAR DEĞİL, BİZİM ONLARLA İLGİLİ BAKIŞ AÇIMIZ,DUYGU DÜŞÜNCE VE YORUMLARIMIZDIR.<br />Olaylar ile yıllarca beraber yaşamak yerine onları çözmek, analiz etmeye ne dersiniz? Peki bunu nasıl yapacağız.?<br />Hayata bakış açını genişleterek irdelediğimizde kendimizi, kısır döngüye saplanmaktan koruruz. Geçmişe takılmak, bugünü, anı yaşama arzusunu da alır götürür. Önemli olan ince nüansları yakalamak, acıları yeni bakış açılarıyla, dar kalıplardan uzaklaşarak irdelemek ama geçmişe takılmadan irdelemek, şimdi ve burada kavramlarını görmezden gelmeden irdelemek… Acılar derin izler bırakırken bireye farkındalık da katar. <br />Psikolojik deneyimler aslında bireyin psikolojik açıdan güçlenmesini de sağlar. Dezavantaj gibi görünen durumları birey kendi içinde geliştirdiği savunma mekanizmalarıyla avantaja çevirebilir. Böylece bireyin kendi içsel dünyasına yaptığı bu özel yolculukta acılarına yüklediği anlamlarla derinleşir. Ve yaşam böylece, deneyimlerimiz, yaşadıklarımızla hayatın içindeki acı, tatlı, iyi, kötü gibi anlamlara atfettiğimiz değerlerle anlam bulur. (asal,T)<br /><br />Kişisel gelişim kitapları genelde “ unutun, takılmayın anı yaşayın “gibi cümleler sarf eder. Ama bilmeliyiz ki , bu,bu kadar kolay değil.kolay olsa yapardık.<br />Unutmak, yok saymak, küçümsemek veya abartmak da çözüm değil.<br />Aşama aşama değerlendirelim.<br /><br /> Yaşanılan olayları öncelikle kabul etmeliyiz. Çünkü kabul etmek,onaylamak değildir.yaşanılanı doğru bulmasak bile kabul edersek, çözüm kolaylaşır.Keşkeler hayatımızda sadece hayal kırıklıkları ve hataların suçluluk sonuçlarıdır. Olayın yaşandığı gerçeğini bizim bakış açımız değiştiremez.<br /> Sosyolojide bir kural vardır .”Olayı, zamanı içerisinde yorumlamak.” İşte esas noktamız bu. Biz geçmiş olaylarımızı yorumlar iken, o dönemden ve o gün ki şartlardan bağımsız yorumluyoruz.bu nedenle ,hep bir eleştiri, bir haksızlık,pişmanlık ,kandırılmışlık duygusu içine kapılıyoruz. 2. bakış açımız bu olmalı. O gün yaşanılan olayı, bir bütün olarak ele alalım. Çevresel etmenler, ruh halimiz, olgunluk düzeyimiz, yaşımız, çaresizliğimiz, duygularımız … gibi tüm etmenleri, geçmiş olaylarımızı yorumlarken ele almadan doğru yorum sağlayamayız. Kendimize haksızlık etmiş oluruz. O zaman içinde, bizim tepkimiz, duruşumuz, bize verilen rol vb tüm eylemler bir bütündür. Eğer bugün olsa “şöyle yapardım, keşke şunu deseydim/yapsaydım-yapmasaydım” gibi düşüncelerimiz var ise bunu “ o gün öyle gerekiyordu” şartlar ona imkan vermişti” diyerek gerçekçi yorum geliştirebiliriz.<br /> Değiştiremediğimiz, bizim dışımızda gelişen olaylar, bizim çaresizliğimiz gibi durumlar mümkün ise sorumluluğumuz da yoktur. “Nedenleri ben seçmedim ve kuralları ben koymadıysam, sorumlusu da değilim” diyebiliriz.<br /> Kendimizi suçlamamız,bize sadece kötü duygular hissettirir. Yani aptal mıyım?, niye böyle davrandım demek yerine yaşantıyı kabul et ve sorumluluğunu gözden geçir diyebiliriz. Kendimizi suçlasak da suçlamasak da bir şeyi değiştiremeyiz. Bunun yerine neden sonuç ilişkilerine odaklanmalıyız. O an çaresiz olabiliriz, kendimizi kötü hissedebiliriz, olgunluk düzeyimiz yetersiz olabilir. Nedenleri hem kendi gelişimimiz hem de çevresel etmenlerle beraber ele almalıyız.<br /> Olayın yarattığı acı ve keder, bizim yorumumuzla şekillenir. Yani bizim o olayı yorumlamamız acı ve keder oranının direkt şekillendirir.Ayrıca ,acı var ise hayatımızda önem verdiğimizi bir şey var demektir. Önemsiz bir şeyin acısı da değeri kadardır.<br /> Bugünümüzü şekillendirirken çıkmaza düştüğümüzde, bunu geçmişe ve çocukluğumuza bağlamak bir savunma mekanizmasıdır. Terapi Akımını uyguladığım kognitif davranışçı terapi, bunu bir savunma mekanizması olarak değerlendirir ve insanın kendi rasyonel düşünceleriyle mutluluğu bulacağını söyler. <br /> Sonuçta, duygularımız düşüncelerimizden çıktığı için, “ nasıl düşünür isek öyle hissederiz. Olayları doğru yorumlamak, doğru hisleri de yaratır.<br />Bilinç düzeyimizi yükseltmek ve farkındalığımızı arttırmak için cevaplamamız gereken sorular ? (sadece okumak yerine kalem kağıdınızı alın başlayalım)<br /><br />1. yaşadığın olayı, arkadaşın yaşamış olsa ve sana şu an anlatıyor olsa, ona ne söylerdin? Nasıl bir öneride bulunurdun?<br /><br />2. bu olay başka nasıl düşünülebilir?<br /><br />3. şuan geçmişteki olay ile ilgili ne yapılsa mutlu hissederdin kendini?<br /><br />4. yaşadığın olayda sen neleri değiştirebilirdin ? çevreyi, şartları, yaşını olgunluğunu …vs.?<br /><br />5. Olayda farkındalığın yoksa , sorumluluğun olabilir mi?<br /><br />6. farkındalığın var ama, değiştirebileceğin gücün yoksa sorumlu olur muydun yine?<br /><br />7. bu olayı hep bildiğin ve yorumladığın gibi bakmaya devam edersen ne olur?<br /><br />8. farklı baksan ne kaybedersin ?<br /><br />9. şu an ne olsa o olaydaki karakterleri affederdin?<br /><br />10. affetmemek sana ne kazandırıyor?<br /><br /><br />Soruları kağıda yazı tek tek cevaplar isek olayı ve olayların derin analizini yaparak, tekrar sorgulamış oluruz. En azından fark etmediğimiz bakış açılarını ve hataları da görmüş olurUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-74047562408742157222010-12-11T11:39:00.001-08:002010-12-11T11:39:23.373-08:00EVLİLİK DE BEKARLIK DA ARTIK DAHA ZORGünümüz psiko-sosyal değişimlerinin en büyük göstergesi artık evlilik yapılarıdır. Artık hem evlenmek hem de bir evliliği yürütmek çok zorlaştı. Yaşamın stres oranının artması,stres ve zorlamalara bağlı olarak, insanların tahammül düzeyinin düşmesi, sorumluluk almayı ve ilişikleri sürdürmeyi zorlaştırmıştır.<br /><br />Sadece stres mi ? stresin yaşanılan toplumda yüksek olması sadece yeterli neden değil. Bunun yanında toplumsal paranoyalar, güvensizlikler de hem evlenmeyi hem de evliliği sürdürmeyi olumsuz etkilemektedir. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz “ erkek milletine- kız milletine güvenmemelisin, havasına-suyuna –kızına güvenmemelisin,”vb. gibi telkinler ile artık maalesef birbirimize güvenmiyoruz.<br /><br />Karşı cinse yaklaşımların başladığı ergenlik döneminden itibaren “yaklaş-kaç” çelişkisi artık sadece ergenliği değil tüm yaşamımıza hükmetmektedir. Ergenlik döneminde karşı cinse ilgi duyan biri, aynı zamanda da akranları tarafından “güvenme” telkini ile bir çatışmanın içinde bulur kendini. Bu nedenle sevmek- sevilmek, bağlanmak-uzak durmak arasında sıkışır kalır. Bu güvensizlik ileri de partnerinin her zaman yedeğini bulundurma şeklinde gösterir. Artık postmodern çağımızda yedek sevgili veya partner olması moda halini almıştır. Neden? Partnerine güvenmeyen birey, terk edilme korkusu, tatmin olamama, farklı beklentiler gibi nedenler ile hep bir kaygı ve güvensizlik yaşamaktadır. Bunun yanında evlilerde ise farklı bir paylaşım adına sadakatsiz davranışlar ve takıntılı düşüncelerden kurtulmak adına reel veya sanal yedek partnerler aramaktadır.Gerek bekarların güvensizliği ve sorumluluk almaktan kaçmak adına evlenme süresini hep ertelemeleri, gerekse evlilerin psiko-sosyal nedenlerden dolayı eleştirdikleri ama yaptıkları hataların nedenlerini incelemek gerekir.<br /><br />Evlilik yaşı da toplumsal değişimlere bağlı olarak yükselmektedir. Artık erkekler 35-40 arası bir hedef koyarken kadınlar,30 yaş altını pek düşünmemektedirler. Kadının 30 yaşına kadar bu süreci uzatmasının altında aynı zamanda ekonomik ve mesleki sorunları çözüp evlenmek, kendini evlilik öncesi ve sonrasında da güvene almak düşüncesi de vardır. Tabi sadece güvence ötesinde de yaşın ilerlemesi “ DOĞRU İNSAN” kavramını da tartışmamıza neden olmaktadır<br /><br />Hep soruyorum danışanlarıma ve eğitim verdiğim gruplara nedir doğru insan? Aslında cevaplar o genel ki? -Ahlaklı olsun- işi olsun, saygılı güvenilir olsun… olsun….olsun diye devem ediyor…peki evlenmek için yok mu ahlaklı güvenilir…… insan. Yoksa biz mi bulamıyoruz. Bu noktada cinsiyete göre yorum yapmak istiyorum.<br /><br />Kadınlar, her ne kadar şeklen etkilense de evlendikleri kişilerin işi ve mesleği artık seçimlerinde daha etkili.çok sevmek aşık olmak bile yetmiyor artık.. para, kariyer, güç.. kadınlar artık bu referanslara daha çok önem vermektedirler.<br /><br />Erkekler, temelde güzel kadın olması bir erkek için aslında ilk şart. Eğer erkeğin özgüveni yüksek ise,güzelliği ön plana alıyor. Ama güvensizlik ile hareket ediyorsa, standartlarının altında biriyle evlilik yapabiliyor.Veya bazı kriterleri es geçebilmektedir.<br />İşte Sokrates in yorumu:<br />Öğrencileri Sokrates’e sormuşlar:<br />- Evlenmek mi iyidir, yoksa bekâr kalmak mı?<br />Sokrates duraksamadan yanıtlamış:<br />- Hiç fark etmez!<br />Öğrenciler şaşırmışlar. İçlerinden biri üstelemiş:<br />- Nasıl fark etmez üstadım? Birinde tek başınasınız, ötekinde hayat yoluna iki kişi devam ediyorsunuz?<br />Sokrates söylediğinden şaşmamış:<br />- Fark etmez. Çünkü ikisinde de pişman olursunuz.<br />Sokrates’in öğrencileri bu yanıttan tatmin oldular mı olmadılar mı bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa, evliliğin lehinde ve aleyhindeki evrensel külliyatın çok zengin olduğudur. Tayland ahalisine göre , “Evlilik, dışarıdakilerin içine girmek için, içindekilerin de dışına çıkmak için uğraşıp durdukları bir mapusane gibidir.”<br />Türkler ise “Bekârlık sultanlık, evlilik krallıktır” deyip avunurlar<br /><br />Tabi sadece bu kadar değil. Mesela yine Sokrat ;<br />“Mutlaka evlenin, eğer eşiniz (erkek yada kadın) iyi çıkarsa mutlu olursunuz. Kötü çıkarsa filozof olursunuz” diyor. Bu durumu yorumlarsak;<br />eğer ilişkiniz boyunca eşinizi hep değiştirmek (adam etmek) için mücadele ediyorsanız siz iyi bir filozof olursunuz. Hatta bu konuda felsefe kürsüsünde ders verebilirsiniz.<br />İlişkide karşıdakini ısrarla değiştirmeye çalışmak Türk deyimiyle “adam etmek” tamamen hayal kırıklığı ve gökyüzünü mızraklamaktır bence. Onun yerine adam olmuş birini tercih etmek gerekir.<br /><br />“bBize başvuran danışanlarımızın bu konuda en çok rahatsızlık duydukları nokta, eşlerinin(sevgililerinin) değişmemesi, kendi gözleriyle olaylara bakmamasıdır. Aslında biz onları değiştirmeye çalışırken, onlar daha fazla direnç göstermektedir. Bu bir uzlaşmadan çok güç gösterisi halini almıştır. Ama bunun farkında olmadığımız için partnerimizin değişmediğini görürüz. Fakat ,en samimi arkadaşı onu istediği zaman değiştirebilir.Burada önemli olan kullanılan dil ve amaçtır.<br /><br />Evliliklerin bu kadar zor yürütülmesinin bir başka nedeni ise,fedakarlıktan yoksun olmaktır.uzman olarak görev aldığım “Boşanmak istemiyorum” programındaki senaryoların tümünde hep ayın tema var: iletişim engelleri ve problem çözme becerileri yetersizlikleri. Burada Eğer eşiniz ile bütünleşememişseniz, onu bir yabancı gibi görebilirsiniz. Hatta onun sevgisinden ve sadakatinden şüphe edersiniz. Bunu test etmek adına ayrılmayı, boşanmayı da önerir,blöf yapabilirsiniz. Fakat bu gibi test yöntemleri tamamen yanlış ve ilişkiyi yıpratıcı uygulamalardır.Evliliklerde önerdiğim en büyük yöntem;şeffaf olmaktır. Eşinize veya sevgilinize açık olun. Duygularınızı ,düşüncelerinizi açık ve uygun bir ses tonuyla iletin. Bunu anlayamadığı için eleştirmek yerine üzüntünüzü bildirin.<br />Evliliklerin zorluğunun bir başka nedeni ise bekarlık alışkanlıklarıdır. Özellikle güvensizlik, bağlı kalamamak,”hiç kimse vazgeçilmez” felsefesidir. Oysa evlilik, emek ve fedakarlık edilmesi gereken kutsal bir yuvadır. Ailenin temeli olan evliliklerde kutsallığına inanmayan bireylerin eşleri için fedakarlık etmeleri beklenemez.<br /><br />Evlenmek isteyen bireylerin aile kavramına inanmaları gerekir. <br /><br />Evlilik sadece aşk üzerine olmamalıdır. Evlilik tek bire neden üzerine de olmamalıdır. Evlilik bir bütündür. Sadece birkaç uyum yeterli değildir.<br />Bu noktada evlilik teorileri şöyledir.:<br />*tamamlayıcı evlilik<br />*zıt çekicilik<br />*benzerlik ilkesi.<br /><br />Benim önerdiğim yöntem,benzerlik ilkesidir. Evlenecek insanla benzerlikleriz evliliğin sağlamlığını arttırır. Aynı kültür, aynı değerler, inançlar,değerler, hayat felsefesi gibi konularda benzer biriyle evlenmek daha sağlıklı ve mantıklıdır.<br />Bu nedenle hayatta en önemli iki seçim olduğunu düşünüyorum.EŞ_İŞ<br />Doğru bir evlilik yaşamınızın tüm alanlarına etki edecektir.<br />Evliliklerin zamanla değişimi de toplumun ruhsal ve sosyal yapısını göstermektedir.İnsanlar artık daha güvensiz, daha az sorumluluk almak istemekte, daha fazla bağımsızlık istemektedirler. Özellikle sosyal hayatın hızlı yaşanıldığı yerlerde hem evlilik yaşı hem de bireylerin birbirine olan güvensizlikleri daha fazladır.<br /><br />Bunun yanında ergenlikten gelen çatışmalar otuzlu yaşlarda da devam etmektedir. Özellikle “evlenilecek insan-eğlenilecek insan” ayrımı da son zamanlarda trendi yüksek olan bir söz. Yıllarca ilişki sürdürdüğü kişiyle evlenmemek bu sözün göstergesidir.<br />Üniversite okuduğum yıllarda profesörümüz şöyle söylemişti: herkesle çıkarsınız , sonra el değmemiş, göz görmemiş birini bulup evlenmek istersiniz.” İşte bu cümlede de ruhsal çatışmalarımız mevcut. Yani hem yaklaş hem kaç. Aslında çıkmak istediğimiz kişi ile evlenmek istediğim kişi çoğunlukla aynı olmayabilir. Özellikle tecrübesiz kişiler merak ve bilgisizliğini gidermek için ilişki yaşamak isterler. Fakat tam olarak ne aradıklarını bilmedikleri için karşıdaki insanı da mutsuz edebilirler.Bu nedenle ilişkilerde beklentilerin net ve açık olması ilişkinin başlangıcı ve devamı için gereklidir.<br /><br />Yani genel olarak artık evlenmek ile bekar kalmak arasında insanlar düşündükçe zamanın ve yaşın ilerlemesini yarattığı farklı bir kaygı içinde kendilerini bulmaktadırlar.<br />Yani kaygılarımız, çelişkilerimiz,korkularımız, yüksek boşanma oranları,yüksek stres faktörleri, tahammülsüzlük, sabırsız yaşam gibi nedenler hem evliliklerin yürümesini zorlaştırmakta hem de bekarların evliliğe karşı durmalarına neden olmaktadır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-81424325440167087502010-12-11T11:38:00.001-08:002010-12-11T11:38:36.944-08:00EVLİLİKLERDE TARTIŞMAKGünümüz evliliklerinin en temel sorunudur tartışmak. Aslında tartışmayı tartışmalıyız önce. Bizim dilimizde tartışmak, olumsuzluk, kavganın ön aşaması, kabalık veya gerginlik olarak algılanmaktadır. “Annem ve babam tartıştı”. “ eşimle çok tartışıyoruz” gibi cümlelerin genel manası olumsuzluktur.<br />Oysa tartışma ,temelde sorunun çözümüne yönelik yapılan fikir alışverişi ve açıklamadır.fakat ülkemizde tartışma kültürü oluşmadığından istenilen düzeyde bir tartışma görülmemektedir. Televizyonlarda üst düzey kişilerin katıldığı tartışma adlı programlarda , kavgalar, hakaretler, kabalıklar,eleştirel yaklaşımlar sık olarak görmekteyiz. <br />Aslında temel sorun ilk aşamada karşıdakini dinlememektir. Sözünü bitirmesine bile izin vermemektir. Sanki taraflar karşıdakinin ne söyleyeceğini bilircesine sözünü kesmektedir. Sözünü kesmek tartışmayı kısa tutmak amaçlı olsa da tam tersine konu amacından sapıp, saygısızlık adı altında başka bir boyuta gitmektedir. Gözlemlemişsinizdir ki, tartışılan küçücük konulardan büyük sorunlar çıkmasının tek nedeni ,üslup ve tartışma şeklidir. Türk evliliklerine özgü bir durum olacak ki, tartışılan konu hep amacı ve konusu dışına çıkmaktadır. O anki konu ile benzer ama tartışmaya hiçbir şey katmayacak başka bir konuya geçilmesi veya konuya dahil edilmesi sadece öfkenin ve çözümsüzlüğün adı olur.<br />Evliliklerde tartışmanın kimin başlattığı önemli mi? Aslında değil. Bir başlatan varsa bir de devam ettiren vardır. Eşlerden veya sevgililerden birinin başlatması suçlunun o olduğu anlamına gelmez. <br />İlişkilerde mutluluk uyumdur. Uyum ise anlaşabilmek ve anlayabilmektir. Evlikler, boy uyumuna, görsel uyuma göre yürümez ama kendini anlayan biriyle evlilik yürütülebilir. Zaten evlilik kararı sadece duygusal kararlar ile alınması halinde duygusal hayal kırıklıkları daha etkili ve acıtıcı olur. <br />Şekil algısı ile yapılan evliliklerde ise gerçek şudur. Şekil sizi o insana çeker. Beğenirsiniz,ilgilenmek istersiniz. Şekil ile ilişkiye başlamak istersiniz. Bu durumda ilişkileri ve evlilikleri “ ŞEKİL BAŞLATIR, ÖZ SÜRDÜRÜR “ diyebiliriz.<br />Ayrıca kabul edilen üç tip evlilik yöntemi vardır.<br />1. Tamamlayıcı <br />2. Benzerlik <br />3. Zıt <br />1.Tamamlayıcı evlilikte birey, eksiklik yaşadığı ,yetersiz olduğu bir yönünü tamamladığı-tamamlayacağını düşündüğü kişiyle evlenmek ister. Tam olursam mutlu olurum.<br />2. benzerlik evlilikte , kişi bir çok yönden kendine benzeyen ortak noktaları olan biriyle, paylaşımların fazla olacağını düşünerek evlenmek ister. Benzer yaşam.<br />3. zıt evlilik ise, kendisine ters olan biriyle evlenerek farklı bir arayışta olup risk almak tadır.<br />Yapılan araştırmalarda da anlaşılmıştır ki, en güçlü ve mutlu evlilikler benzerlik ilkesine göre yapılan evliliklerdir. Ayrıca ilişkide beklenti net olursa sonuca ulaşmak daha kolay ve kısa sürede olur. Daha önce de yazdığım (http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_1058.htm) ilişkilerden beklentimiz makalesinde de belirttiğim gibi beklenti açık ve net olursa ilişkinin yönü ve kalitesi de belli olur.<br />Tartışmanın başka bir boyutu ise, hesap sorma ile bilgi alma arasındaki ince çizgiyi kaybetmekten kaynaklanır. Örnek “ neredeydin” sorusunun, hesap sormak mı meraktan bilgi almak mı olduğunu kestirmek çok zordur. Bu nedenle sorunun hangi şekilde sorulduğu hangi ses tonun kullanıldığı önemlidir.<br />Evliliklerde riskli dönemler 1-2 yıllık uyum ve oryantasyon sürecidir. Çiftler birbirine uyum sağlamak adına çatışmalar yaşayabilir. Bu normal ve olması gereken bir süreçtir. Aksi taktirde sorun yokmuş gibi davranılmış kabul edilir. <br />Tartışmalarda kullanılması gereken dil “BEN DİLİ” dir. Yani” bu davranışından dolayı çok üzüldüm, kendimi önemsenmemiş hissettim,beni dinlemediğini düşünüyorum,.”…. bu tip cümleler suçlama içermeyen ama aynı zamanda da kişinin kendisini net ve açık ifade eden cümlelerdir.<br />Fakat, bu ilk 1-2 yıllık süreç içerisinde kırıcı hareketler, davranışlar, söylemler gibi tüm paylaşımlar evliliğin sonraki sürecini de belirler. Artık taraflar bunun tatsız olaylar üzerine evliliği kurarlar. Bu nedenle bize danışmaya gelen çiftler , ilk olarak ilk yıllardaki mutsuzluklarını ve yaşadıklarını anlatırlar. 1-2 yıllık süreç hem uyum hem de devamı için çok hassastır. Tıpkı çocuğun 2 yaşına kadar süreç gibidir. Nasıl büyürse öyle devam eder. Değişmez mi ? tabi ki değişir. Evlilik danışmanlığı, karşılıklı konuşma,yardım alma bu durumlar için çözüm köprüleridir. Böyle olunca evlenmeden önce çiftlerin sorun olmasa bile evlilik danışması almalarını öneririm.<br />Evliliklerde tartışma konularına baktığımız zaman;<br />Çocuk, aldatma,ekonomik sorunlar, içki,ilgisizlik, tarafların aileleri,otorite çatışması ve her evliliğin kendine özgü sorunları başı çekmektedir. <br />Temel tartışma dili,”herkesin açık ve net olarak kendini ifade ettiği, duyguların ve düşüncelerin diğer olaylardan ayrı tutularak açıklandığı,öfke ve sertlik içermeyen bir ses tonunda uygulanan iletişimdir.<br />Tartışmalarda sonuç alınmadığında taraflar sorunu yok sayabilir ya da erteleyebilirler. Ama unutulmamalıdır ki, çözülmeyen her sorun farklı şekilde tekrar çıkacaktır.(pişip pişip gelmek). Yukarıda da bahsettiğimiz gibi nedensiz tartışmaların temelinde çözülemeyen veya eksik kalan bir durum söz konusudur.<br /><br /><br />ANALİZ:<br /><br />Bir tartışma bir evde veya iletişimde herØ gün yaşanıyorsa burada bir oyun vardır.yani eşinizle(sevgilinizle) her gün tartışıyor, ve genelde de sonuç hep istenmedik şekilde bitiyor ise oyunun bir parçası olmuşsunuzdur.<br />Eğer taraflardan biri tartışmayı başlatıyor ve sizdeØ devam edilmesi için destek veriyorsanız % 50 duruma ortaksınız.<br />EğerØ taraflardan biri sudan bahanelerde tartışma veya gerginlik yaratıyorsa bu bir sinyaldir. Temel beklentinin ne olduğu incelenmelidir.<br />Devamlı olarakØ tartışmak ve gerginlik yaşamak(yaşatmak) eşlerin anne-babalarını da model aldığının göstergesi olabilir. Şu an hemen çocukluğunuzu gözünüzün önüne getirebilirsiniz.<br />Bazen taraflardan biri eşinden ilgi göremediği içinØ iletişim kurmak adına bilerek tartışma ortamı yaratabilir. Çünkü başka iletişim kuracak yöntem bulamamıştır. Bu durumda konu her zaman suni ama iletişim gerçekçidir. Bu nedenle şuan bu makaleyi okuyup ta kendinizi bulduysanız tartışmalarınızı gözden geçiriniz.<br />Evliklerde tartışma genelde, anlaşmak veØ ortak yol bulmak adına yapılmalıdır. Tartışmaların devamının temel nedenlerinden biri “İMA” dır. Yani açık ve net ifadeler yerine imalarda bulunmaktadır. “Her şey söylenmez anlasın” yerine önemli konuların açık ve net olarak ifade edilmesi gerekir.<br />Tartışmalarda sorun birebir ise sorunun çözümüne başkalarınıØ katmamak gerekir. Aksi taktirde tartışmanın yönü, diğer insanları suçlayan ve savunan konumuna geçer. Bu ise sorunun çözümünü engeller.<br />Tartışma alanındaØ taraflardan biri, olayın büyütüldüğünü söylemek yerine “ neden bu kadar alındın, rahatsız oldun, seni üzen şey nedir?, şöyle mi düşündün? Gibi cümleler ile olayın tanımı tekrar yapılmalıdır.<br />Tartışılan konu, baş başa ve zamanØ ayrılarak yapılmalıdır. Araya sıkıştırmak, söyleyip geçmek olayı önemsizleştirir.<br />Evliliklerde tartışmalarda, kişilerin taraftarØ bulmamaları, eşler birbiriyle tartışıp çözmeden başkalarını devreye koymamaları gerekmektedir.<br />Her gün tartışma var ise bu bir oyundur dedik. O haldeØ tartışmayı başlatan tarafın neye ulaşmak istediğini, neyi amaçladığını bulursak tartışmanın şekli ve niceliğini değiştiririz.<br />Yapılan eleştiriler veØ yorumlar kişiliğe değil, olaya bağlı olmalıdır. “ sen şöylesin, böylesin değil, bu olayda şöyle davranman beni daha üzdü…..<br />Tartışmaya başlamadan önce neØ konuşulacağını amacın ne olduğunu belirlememiz lazım. Aksi taktirde tartışma amacı dışına rahatça çıkabilir.<br />Soru sorarken bilgi almak ile hesap sormakØ arasındaki nüansa dikkat etmeliyiz. Her zaman açıklama beklenilmeden yargıya ulaşmamalıyız.<br />Ortamın gergin olduğu anlarda konuyu değiştirmek veyaØ tartışmaya ara vermeliyiz.<br />Ortam gergin olduğunda gerektiğinde ortamı terkØ edebiliriz.<br /><br /><br />Sorunlu evlilikler olmaması için en temel kural sağlıklı iletişimdir.<br /><br />Evlilik kale gibidir,içerdekiler çıkmak için, dışarıdakiler girmek için çalışırlar.<br /><br />“evlenseniz de pişman olacaksınız evlenmeseniz de “ (Sokrates)Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-22561565751919427202010-12-11T11:37:00.001-08:002010-12-11T11:37:48.244-08:00BOŞANMANIN PSİKO-SOSYAL BOYUTUEvlilikler, tarihsel, psikolojik, sosyal, dini ve kültürel nitelikli bir akit olarak günümüze kadar devam etmiştir. Evliliğin temeline taraflar beklentilerini koymaktadırlar. Evlilikte bir neden olduğu gibi aynı anda birkaç neden de bulunabilir. İnsanlar bazen sadece duygusallık için evlendiği gibi bazen ekonomik sosyal dini unsurların tümünün bileşimi olarak evlenebilirler. Evlilikte genelde söylenen aşkın ömrü 3 yıldır kavramı aslında uyumun ve tem uyuşumunun olgunlaştığı ve oturduğu dönemdir. 3 yıl içinde aşk bitmez,sadece ilişki net şeklini alır.Yani taraflar birbirini ancak 3 yılda tanıyıp evliliği oturturlar.Taraflar zaten evliliğin realitesini görmeye başladıktan sonra kararlar ve yol haritası belirlenmeye başlar. Yüzyıllar boyunca çeşitli evlilik biçimleri görülmüştür. Bunlar daha çok evliliğin sosyal boyutunu yansıtmaktadır. Bunlarda da boşanma tarzları da evlilikleri gibi ilginçtir. <br /><br />BERDEL: taraflar töre ve örfi kuralların gereği olan ekonomik olarak yüklü olan evlilikleri karşılayamadıkları için karşılıklı kız alıp verme şekli ile evliliği gerçekleştirmektedirler. Taraflardan biri kızı boşarsa diğer tarafta boşamak zorunda kalır. Yani evlilikler birbirinin tamponu gibidir. <br /><br />GÖRÜCÜ USÜLÜ: Bu evlilik şekli daha çok insanların birbirleriyle iletişiminin zayıf olduğu, ataerkil/feodal toplum yapılarının göstergesidir. Erkeğin kız arkadaş edinememesi, aile büyüklerinin çocuğa seçme seçilme hakkı vermemesi bunun bir görücü usulünü yaratmıştır. Bu tip evliliklerde boşanma zor olmakta görücüler devreye girip süreci uzatmakta, aracılık görevlerini devam ettirmektedirler. Görücü için riskli ve sorumluluk gerektirdiği için günümüzde insanlara kefil olmayı kimse göze alamamaktadır. Tabi bunların dışında kız kaçırma, yıldırım nikâhlar, eğlenceli günümüz düğünleri de evlilik oluşum süreçlerinin diğer şekilleridir. Evliliğin bu tanım ve sosyal yönlerinin ötesinde boşanma kararı daha etkileyici ve önemlidir. Boşanma süreci her iki taraf için sancılı bir dönemdir. Sadece boşanma süreci değil süreç sonrası da sorun teşkil etmektedir. Özellikle yeni boşanan kişilerin daha çok incinme sonrası stres, belirsizlik stresi, sosyal uyum zorluğu, yalnızlık/çaresizlik gibi duyguları yaşadıkları gözlemlenmiştir. Boşanma döneminde taraflar evliliğin kurutulması umudunu yitirmişler ise veya yaşanan olaylar (aldatma, şiddet alkol, ilgisizlik gibi) çözülecek boyutta değil ise haklı çıkma savaşı başlıyor demektir. Bunun temel nedeni ise bireyin döneceği sosyal çevreye karşı hesap verme durumudur. Kimse evliliği bitiren, evlilik düşmanı, aile düşmanı olarak bilinmek anılmak istenmez. Bu nedenle boşanmada kimin haklı olduğu sonraki yaşam için çok önemlidir. Peki, çok güzel başlayan evlilikler neden bitiyor? Esasen bakıldığında ülkemizin kanayan sosyal yaralarının neler olduğuna bakmak için aile mahkemelerinin dosyalarını incelemek yeterlidir. Boşanma nedenlerine bakıldığında;<br /><br />Ekonomik yetersizlik veya ani zenginleşme, <br />Aldatma, <br />Şiddet, <br />Çocuk sahibi olamamak, <br />Alkol, kumar uyuşturucu kullanmak, <br />Kültürel ve yaşamsal farklılıklar, <br />Sorumsuzluk. <br />Yetersiz tatmin (duygusal sosyal cinsel. Vb. açıdan) <br />Gibi nedenleri sayabiliriz. Bu nedenler aynı zamanda Türk kültürünün şuan en çok çözülemeyen sosyal sorunlarını da içermektedir. Toplumsal şiddet, ekonomik yoksulluk, bağımlılık, sorumsuzluk gibi nedenler aklımıza ilk gelenlerdir. Evlilik süresi içinde paylaşımın olmaması, iletişimin sağlanamaması, beklentilerin karşılanmaması evliliğin sonunun geldiğinin göstergesi olmaktadır. Fakat evlilikte sosyal yön daha ağır bastığı için herkes aynı şartta boşanamıyor. Bugün 12 saat evli kalanları da görebiliyoruz her şeye rağmen evliliklerini sürdüren (sürdürdüğünü zanneden) tarafları da görebiliyoruz. İnsanlar evlilikleri olumsuzluklara rağmen neden sürdürmek isterler? Aslında bunun cevabı yine sosyal şartların ağır bastığı bir kategoriye girmektedir. <br /><br />Ekonomik yetersizlik, <br />Yalnız kalmak, <br />Çocuk sahibi olmamak, <br />Boşanan kişinin sosyal kimliği (dul) <br />Gelecek hakkında belirsizlik, <br />Şartların olgunlaşması beklentisi. <br />Kıyaslama yaptığımızda, evliliğin nedenleri aynı zamanda sürdürülmesi (zorunluluk) için de birer neden olduğu görülmektedir. Bunun yanında toplumun ataerkil yapısı itibariyle erkeği değil de genelde kadının haksız bulma eğilimi de kadını evliliği yürütmesine bir sosyal baskı aracı olarak etki yapar. Toplumda dul kadın ( ki bekâr artık) her zaman daha sahipsizmiş daha çabuk elde edilirmiş gibi bir kategoriye konulmaya çalışılmaktadır. Bu durum aslında sosyal dışlanmanın bir gelişmemişliğin göstergesidir. Yani boşanmayı kabul ettin ise bunu göze almışsındır gibi. Fakat her ne olursa olsun kişinin evliliği, kendisi için çekilmez bir hal almışsa, mutsuz, umutsuz bir durumda ise, paylaşımlar yok ise sevgi, saygı ve sadakat yok ise evlilik gözden geçirilmelidir. Kişisel prensibim; evlilikte üç temel taş vardır. Bunlar; Sevgi, Saygı, Sadakat kavramlarıdır. Bu temel taşlardan birinin eksikliği evliliğin çatısının yıkılmasının başladığının göstergesidir. 3 S kuralı kişisel olmanın ötesinde genelliği de içinde barındırmaktadır. Evlilik sonrası durum ise en sarsıntılı ikinci dönem olabiliyor. Kişi eğer evlilik sonrası için plan yapmamışsa, alt yapı hazır değilse, birikim ve destek yok ise artçılardan sonraki gerçek deprem o zaman olmaktadır. Kişi, yalnızlığını hemen paylaşmak, duygusal, sosyal, ekonomik için destek aramakta ve çok fazla seçeneği de yok ise en yakınındakilere yönelmektedir. Bu avukatı, danışmanı, sırdaşı, eski aşklarından biri, kendisi gibi boşanmış biri hatta adliyedeki görevliler bile olabilmektedir. Boşanan kişi, aslında daha temkinli olmalıdır. Yeni ilişki için acele etmemelidir. “Denize düşen yılana sarılır misali” her yönelimi kurtuluş görmemelidir. Bunun yanında taraflar bazen boşanmadan sonraki 3–;5 yıllık süre içinde (aradıklarını bulamadıkları için de olabilir) eski eşlerine görüşme ve birleşme teklifinde bulunabilmektedirler. Yine boşanma sonrası geçen iki yılda kişilerin, çok sayıda kişiyle görüştükleri, kısa süreli arayışlara girdikleri, ilişkiler yaşadıkları görülmektedir. Bu ise belli zaman sonra kişide pişmanlık, değersizlik, suçluluk gibi duygular yaratmaktadır. Bu duygulara bağlı olarak da depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunlar oluşmaktadır. Yoğun düşünme süreçleri, uykusuz geceler, iletişim ve paylaşım ihtiyacı yaşanan ve yaşanması muhtemel durumlardır. İleri ki dönemlerde ise özkıyım girişimleri de söz konusu olmaktadır. Bu söylediklerimize bağlı olarak; boşanmanın kendi kendini başlatan bir süreç olduğu, evliliğin nedeni, şekli ve temellerinin de aslında ileri ki dönemlerde birer boşanma nedeni olabileceği unutulmamalıdır. Tercihlerimizi yaparken, bir noktaya takılmamak, sadece bir noktayı yüceltmeden, her açıdan değerlendirme yapmamız gerekir. Çünkü sadece aşk evliliği veya sadece mantık evliliği bir evlilik için yeterli olmamaktadır. Aşk evliliğinde nasıl ki karşıdakinin bir yönünü yüceltiyorsak, unutmamak gerekir ki gölgede kalan kısımlar ve ayrıntılar çok daha önemli olabilmektedir. Çünkü evlilik; sizi çok mutlu bir yaşama götürebileceği gibi, mutsuz bir hayata da sürükleyebilir. Boşanma, bir yandan bir sonlama iken, diğer yandan bir başlangıçtır. Fakat nasıl olursa olsun boşanma insanların hayatında, nedeni ne olursa olsun hata olarak görülmektedir. Sonuçta pişmanlık da bir hatanın sonucudur. Boşanmak her zaman kurtuluş olmadığı gibi, mutsuz bir evliliği sürdürmek de çözüm olamaz. Sorunlar, fark edildikçe çözüme kavuşabilir. Bu nedenle her zaman duygu ve düşüncelerimizi olduğu gibi aktarmak gerekir. Eğer sorunlar paylaşılmaz ve ifade edilmezler ise çok küçük bir neden bile boşanmaya götürebilir. Belki birikim belki son damla ama sonuçta yanlış bir sonucun başlangıcı olabilir. Sorunlar her zaman uygun yer ve zamanda ifade edilmeli, çözüme kavuşturulmak için karşılıklı çaba sarf edilmelidir. Evlilikte yaşanılan her şey kartopuna benzer. Mutluluklar paylaşıldıkça büyür. Mutsuzluklarda çözülmedikçe büyür. Sadece sayılsa olarak çoğalmaz ilerde bir çığ halini alır. <br /><br />Her zaman paylaşmak dileğiyleUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-46720705518694970512010-12-11T11:35:00.000-08:002010-12-11T11:36:42.344-08:00ALDATMA PSİKOLOJİSİTanım olarak, iki kişi arasındaki birlikte, taraflardan birinin 3.kişi ile yaşanan; duygusal ,fiziksel eylemler ve söylemlerdir. Aldatılma için somut göstergeler; yazılar, temaslar,ifadeler ve davranışlardır. Eğer somut göstergeler yok ve sadece hissediş var ise bu sadakatsizlik olup aldatmanın doğasını gösterir. <br /><br />Aldatmanın psikososyal dinamikleri arasında, aşırı yüceltilmiş karşı cins ve buna ulaşamamanın verdiği acizlik duygusu olabilmektedir. Genelde bayanlar tarafından tercih edilmeyen biri evlendikten sonra tercih edildiğinde bilinç altındaki duygular depreşir ve elde etme düşüncesi harekete geçer.<br /><br />Aynı zamanda kadına değer vermeyen, çok sık sevgili değiştiren birinin de aldatması bir oyun ve heyecandan başka anlam taşımaz.<br /><br />Aldatmanın nedenleri üzerine kafa yormuş olsak da belirtmeden önce şunu belirtmeliyim: hiçbir ayrılık nedenin kabul görür yanı yoktur. Yani kişinin neden yaptığının kabul edilebilirliği tartışılmaz olmaktadır.<br /><br /><br /><br />Eşin cazibesini yitirmesi.<br />Hamilelik veya hastalıklı bir dönem<br />Sık görüşememek ve mesafe<br />30 yaş sendromu ve 40”lı yaşlara girerken (bu dönemler varlığını,duygularını ve bedenini gözden geçirme sürecinin yoğun olduğu dönemdir.<br />cinsel sorunlar<br />ilişkide iletişim sorunları<br />Çocuğun doğumu ile ilginin çocuğa yönelmesi ile değersizlik duygusu yaşamak.<br />Şiddet görmek<br />intikam<br />Yeni bir başlangıç yapmak ve kendilik değerini test etmek için aldatmak(halen ilgi çekici miyim, arzu ediliyor muyum ?)<br />Son madde olarak tekrar belirtmek gerekir ki neden olabilir ama kabul görülmez.<br />Aldatmak, evliliklerin bitiminde en çok ilk üç madde arasında bulunmaktadır. Aldatma olayını doğru göremeyen ve süreci doğru sürdüremeyen tarafların % 75 ,i ayrılmış veya boşanmıştır. (Z.Sungur) Aldatma sonrası, ilk öğrenilmek istenen “neden yaptı” sorusudur. Aslında herkes yaşadığı ve yaşattığı travmanın gerçek nedenini bulmak-bilmek ister. Kişi de bazen nedenini bilmeden aldatır. Ta ki derin sorgulamalar veya danışman desteği ile bunu bulana kadar. İşte sorun,nedeni bulurken aldatılanın nedeni, kendine mal etmemesidir. Neden ne olursa olsun aldatılan kişi, suçluluk içinde değildir. <br /><br /><br /><br />Aldatılan Kişinin Durumu ve Yaşadıkları<br /><br />ü Aldatılacak kadar basit miyim? <br /><br />ü Demek ki hak ettim<br /><br />ü Kocamı kazanmak için artık her dediğini yapmalıyım<br /><br />ü Aptalım<br /><br />ü Bana bunu yapanı affetmem.<br /><br />ü Ben de onu aldatacağım<br /><br />ü Depresyona girmek<br /><br />ü Ayrıca evliliğin bitmemesi için aldatanlar da var. Mesela evliliğinde yaşadığın problemlerin stresini ve kaybettiği enerjiyi başka kişiyle yaşayan ve sorunlarının çözümüne destek alan kişi bu sayede evliliğin de stresine karşı koymakta ve evliliğini sürdürmektedir<br /><br />ü Güvensizliğin yarattığı düşünceler ile , her şeyden şüphe etmek. Eşinin her şeyini bilmek istemek- incelemek.<br /><br />ü Bütün erkekler/kadınlar ayın önyargısı ile tavrını genelleştirmek<br /><br />ü Yaşadığı acıyı azaltmak adına rast gele yada normalde istemeyeceği biriyle cinsellik/duygusallık yaşamak<br /><br />ü Boşluk,yalnızlık ve çaresizlik duygularını yaşamak<br /><br />ü Ailesine yakınlaşmak<br /><br /><br /><br />Aldatılan kişi, kendisine yapılan olayı ,içselleştirerek kendisinden kaynaklandığını düşünür. Ama yapılan araştırmaların sonucunda da % 100 aldatmanın nedeni bulunamamıştır. Yukarıdaki nedenler ise ihtimallerdir..<br /><br />Aldatılan kişi, kayıp ve ölüm travmasına benzeyen travma yaşar. Bu nedenle ağır ve destek isteyen bir süreçtir.Nasıl davranmalı kısmı ise az sonra<br /><br />Aldatan Kişinin Durumu ve Yaşadıkları<br /><br />v Suçludur.<br /><br />v Kendine inanamaz.<br /><br />v Kendini savunamaz. Bu nedenle bu konuların açılmasından korkar-gerilir.<br /><br />v Eşine suçluluk duygusundan dolayı devamlı taviz verir<br /><br />v Utangaçtır. Başka insanların bilmesinden kaygılanır.kaygı ve depresyon görülebilir.<br /><br />v Umutsuzdur. Bu evlilik artık toparlanamaz. Mahvettim gibi..<br /><br />v Bir an önce sürecin normalleşmesini ister.<br /><br />v Hep açıklama yapmaktan bıkmıştır.<br /><br />Genel düşünce aldatan kişinin bu durumdan büyük zevk aldığı düşüncesi olsa aslında ,olay yaşanırken bir çatışma ve mutsuzluk hakimdir. Çünkü başına gelmesini istemediği bir şeyi yapmaktadır. Bu nedenle aldatma ortaya çıkarken aldatan kişinin de ruh halinin sağlıklı olmadığını unutmamalıyız.<br /><br />ÖNERİLER VE YOL HARİTASI<br /><br />Aldatan eşin yalansız bir şekilde olayı anlatması ve tüm sorumluluğu üzerine alması.<br />Aldatma anlatırken varsa yaşanan cinselliğin detaylarına girilmemesi ve aldatılan tarafın bunda ısrar etmemesi gerekir. Çünkü anlatılması halinde zihinde senaryolaştırma ve filmleştirme ile sorunun çözümü zorlaşır.<br />Olayın başında;<br />-ayrılmak,kararsızlık veya ilişkiye devam kararlarından birini vermeden önce, önce olayı öğrenmeye çalışın. İstediğiniz kararı yine verebilirsiniz.<br /><br />Sorunun çözümüne, anlaşılmasına ve olağan sürece geçene kadar aldatılan tarafın onayı ve rızası olmadan cinselliğin yaşanmaması<br />Soruları sorarken, ne zaman başladı,neden bitirmedin, cinsellik var mı, duygusallık var mı,tehdit edici bir durum var mı, önlem alınması gereken bir durum var mı? Soruları ağırlıklı kullanılmalıdır.<br />Aldatan kişi 3.kişinin iletişim ve adres bilgilerini vermemelidir.<br />Eğer aldatıldıysanız, <br /><br />eşinizle duygusal,cinsel ve paylaşım bağlarını konuşun. Bunları olay netlik kazanana kadar devam etmeyeceğini ortaklaşa kararlaştırın. <br />Devamlı sorgulamak yerine zaman dilimi belirleyin.<br />Bütün detayları öğrenmeye çalışmayın.<br />Sizin bunu fark edememeniz beceriksizliğiniz değil, güvenmenizin göstergesi olduğunu unutmayın.<br />Evliliğinizi ve kendinizi suçlamak yerine, bunun bir evlilik sorunu ve eşinizin tutumu olduğunu unutmayın.<br />Kendinizi başkasıyla kıyaslamayın.<br />Benden güzel olsaydı gam yemem demeyin. Sizden güzel olsaydı daha üzülürdünüz.<br />Eşinizi devamlı kontrol etmeyin. Maillerini telini cüzdanın karıştırmayın. Bu ilişkinize yapıcı bir katkıda bulunmaz.<br />Eğer iletişimle sorunu çözemiyorsanız karşılıklı anlaşarak birbirinize mektup yazın.<br />Eşinizin aldatmasına onu aldatarak cevap vermeyin. Size sadece suçluluk hissettir. Sonraki zaman diliminde bu davranışınız sizi hep rahatsız eder.<br />Olayın hemen ertesinde hiç bir şey olmamış gibi davranmak yerine, baş başa uzun zaman dilimi içinde olayın detaylı konuşulması,<br />Aldatılan eşin olayı tam öğrenmeden herkese açmaması ve bu olaydan dolayı eşine karşı alınacak tavır ve tepkileri hesaplaması.<br />Çocuklara anlatırken, aldatan tarafı suçlamak ve cezalandırmak olarak değil, durum hakkında bilgilendirmek olarak açıklanması.. Aslında çocuklara anlatırken uzman desteği önemlidir.<br />Yine çocuklara anlatırsa şayet; eşlerin aynı şeyleri söylemeleri veya beraber söylemeleri önerilir.<br />Çok acı bir süreçti fakat geride kaldı diyebilmek. (M.Sungur ). Kabullenmeyi gurursuzluk ve çaresizlik olarak değil, güçlü olabilmek olarak da düşünmeliyiz.<br /><br /><br />Aldattıysanız;<br /><br /><br />Aldatma olayını olduğu gibi anlatın ve tüm sorumluluğu üzerinize alın.<br />Aldatmanızı,eşinize mal edecek nedenlere dayandırmayın.<br />Sessiz kalmak yerine, sorulara açık ve samimi cevaplar verin.<br />Evliliğiniz/ilişkiniz hakkında net konuşun.<br />Sürecin iyileşmesi adına her şey yapmaya hazır olduğunuzu ona bildirin.<br />Eşinizin size güvenmemesine saygı gösterin. Hemen güvenmesini beklemeyin.<br />Aniden sevgi göstergelerinde bulunmayın. İnandırıcı değildir.<br />Mümkün olduğunca, aynı evde yaşamaya devam etmek, çocukların sorumlulukları, ev işleri, cinsellik gibi konularda baskı yapmayın ve eşinizle uzlaşın.<br />Benden ayrılamaz ne de olsa demeyin. Size muhtaç olduğunu düşünerek olayı ört bas etmeyin. Aksi taktirde intikam duygusunu perçinlersiniz.<br />o Eğer eşi gerçekten pişman olmuşsa, kadın da 'aramızdaki sevgi bağını artırmak için ne yapmalıyım?' diye düşünmeli. İnsan değerli bir şey kaybettiği zaman onu hemen unutmaz, tekrar bulmaya çalışır. Evlilik de böyle. Aldatan eş, yere düşen mücevher gibidir. Mücevheri yere düştü diye çöpe atmak yerine, yerden alıp temizlemekte fayda var. Ancak kadın, aldatan eşini affederken, ona mutlaka 'bir daha yaparsan sonuçları evliliğimiz için kötü olacak' mesajını vermeli. Çünkü aldatan erkeğin hemen affedilmesi, hiçbir şey olmamış gibi davranılması; onun bu olayı 'bir şey olmadı' şeklinde yorumlamasına ve aynı hatayı tekrarlamasına neden olur. (N.Tarhan)<br /><br /><br /><br />Aldatmalar travma etkisi yaratır. Ama ilginç olan şudur ki, bazen aldatma olayından sonra evliliklerin daha sağlıklı yürümeye başladığı, bağlılık duygusunun arttığı, sorunların bu tip travmadan sonra netleşip çözüm için ortak hareket edildiği tespit edilmiştir. <br /><br />Aldatma, sadece kötü evliliklerde olmaz. Dediğim gibi aldatılma ,sizin dışınızdaki nedenlerden de olabilir size dayandırılmış da olabilir. Ama aldatılan kişi ilişkisini veya evliliğini bitireceği gibi, devam da ettirebilir. Her aldatma boşanmayla bitmiyor.<br /><br />Aldatılmanın sosyal boyutuna kısaca bakarsak, erkekler arasında pekiştirilen, övünülen,bir güç ve beceri göstergesi olarak kabul edilen bir davranış olması, aldatmayı nicel olarak destekler.sanal aldatmayı aldatmadan saymalıyız bu çerçevede. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğrencilerinin gerçekleştirdiği, 'Evlilik ve Sadakat' konulu araştırma, sanal flört ve sanal seksin, en yaygın aldatma biçimi haline geldiğini doğruluyor. Hatta kimi zaman hayatlarına sadece renk katmak için cinsel tatmini internette arayanlar, fiziksel bir temas söz konusu olmadığından, bu yaşananların aldatma ya da sadakatsizlik olmadığını düşünüyor.<br /><br />Ayrıca, bayanlar içinde ise aldatma, yeni heyecan ve kendini kanıtlama olarak algılanmaktadır. Genç sevgili yapmak, duygusal boşluğunu doldurmak, halen beğenildiğini test etmek de sosyal anlamda desteklenen göstergelerdir.<br /><br /><br /><br /><br /><br />Psikolojik danışmanlık- Çocuk Aile Danışmanlığı<br /><br />İletişim Ve Destek için:<br /><br />05055400977<br /><br />05348747622<br /><br />021653713383<br /><br />serhatyabanci@hotmail.comUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-90488108726572276432010-12-11T11:33:00.002-08:002010-12-11T11:34:59.480-08:00İLİŞKİ BAĞIMLILIĞISon zamanlarda ilişkilerde yaşanan en büyük sorunların başında gelen, ilişki bağımlılığı, hem bağımlıyı, hem de bağımlı kılınan kişiyi mutsuz eder. Bağımlılık, kişinin kontrol etmek istemesine rağmen, davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini kontrol edememesi, kendisiyle çatışma yaşamasıdır.<br /><br /><br />Bağımlılığın temel düşüncelerinin başında, ilişkiye zarar gelecek kaygısı, terk edileceği ,endişesi, ilişkiyi istediği noktaya götüremeyeceği düşüncesi ve açılımları ile ilgili oluşturduğu senaryolardır.. bu kaygılar, ilişki boyunca, her defasında teste tabi tutulsa da, kişinin bağımlılığı&kaygısında bir azalma sadece anlık olarak yaşanmaktadır.<br />Kişi, bağımlılığın yarattığı “ o benim her şeyim, ben onsuz yapamam, onsuz olmayı, hayal edemiyorum” gibi rasyonel olmayan düşüncelerini yaşadığı ilişkinin bitmemesi adına devamlı kontrol ederek güvenirliğini sağladığını düşünür. Kontrol etme düşüncesinin temelinde aslında görüldüğü gibi çok ilgilenmek ya da Leyla-Mecnun aşkı yoktur. Yani çok seviyor gibi görünse de esasen bir kayıp korkusunun dışa vurumudur. Kişi, kaybetmemek adına, mükemmel sevgili olmak, her türlü beklentisini karşılamak,onun her anını doldurarak başkasına muhtaç olmamasını sağlamak ister. Aynı zamanda kaybetme kaygısının senarize olmaması için,parterini hem cinslerinden uzak tutmak ister. Sanki, biri onu her an aklını çeldirir diye düşünerek kendinden uzak tutmaz. Burada kişinin farkında olması gereken ilk nokta, ilişkideki davranışlarını doğru yorumlamaktır. Yani onu çok sevdiğini zannetmek ve onu çok özlemek , bazen farkında olmadan bir kaybetme kaygısının kendisidir. Kişi, bunun farkına varırsa, bu davranışlarını daha rahat kontrol etmektedir. Psikolojik olarak Kişi mutsuzluklarının nedenlerini bilirse, çözümü daha kolay olur. <br /><br /><br />Kişi, kendince çok seviyor, çok arıyor,ilgi gösteriyor ve karşılığını alamıyor. İlk bakışta ilgisiz bir partneri var diye düşünebilirsiniz, ama esas olan, bunu hangi dinamikler ile yaptığıdır. Burada bağımlılığın başka bir noktasına geleceğiz. <br /><br /><br />Bağımlılık kokan ilişkilerde izole bir ilişki yaşama şekli vardır. Çevre daralmış, çiftin baş başa geçirdiği zaman artmış, aileler ile iletişim azalmış, arkadaşlar ile ilişkiler azalmıştır.<br /><br /><br />Bağımlı ilişkilerde, ilişki bağımlılığı arttıracak şekilde ilerler.yani tarafların birbirine muhtaçlığı ,izole edilmeye bağlı olarak artmıştır. Bu durum, bireylerin birbirine olan mecburiyetlerini arttırır.bu durumlarda, bir taraftaki duygusal-düşünsel değişim, diğer tarafı direkt etkilemektedir. Yani bu kadar iç içe olmak, ilişkinin yürümesi için bir engel iken, bağımlılık oranını da arttırmaktadır.<br /><br /><br />İlişkiyi matematiksel olarak açıkladığımızda siz A kümesisiniz.Sevgiliniz B kümesi, ilişkiniz ise , ortak küme olarak C kümesidir. C kümesi hiçbir zaman A yı ve B yi kapsamaz. Ve C ortak kümesinin oluşması için A ile B , kendinden bir şeyler vererek B yi oluştururken,kimse kendi kümesini olduğu gibi ortak alana aktarmaz. Bu açıdan bakıldığında, ortak kümeye katkınız en fazla %50 olmalıdır. Yani siz yaşamınızın en fazla %50 sini ,parteriniz de %50 sini verirse, bir bütün oluşur. Siz de bu şekilde bir yandan ilişkinizi yürütürken, diğer yandan da , sosyal-kültürel ve diğer alanlardaki ilişkilerinizi devam ettirirsiniz.<br /><br /><br />Yine mutluluğu bir havuz olarak kabul edersek, bu havuzu farz edelim altı musluk dolduruyor. Bu musluklar, aile, iş, arkadaş, sevgili, hobiler, bireysel çalışmalar vs.. olsun. Siz eğer diğer beş musluğu kapatıp sadece sevgili musluğu ile hayatınızda mutluluk havuzunu dolduramazsınız. Hem havuz dolmayacak, hem de tek musluğa aşırı yüklenip onu da tahrip edeceksiniz. Ki bir yanda da o sevgili musluğu da aşırı beklentiden dolayı bir noktadan sonra, kendisi de mutsuz olacaktır. Mutsuz insan ise ,size mutluluk akıtamayacaktır. Yani kısaca, mutlu olmayı sadece partnere yüklemek,sorunu çözmez. Ne matematiksel olarak ne de insani durumlar olarak..mutluluk havuzumuz ancak musluklardan en az dördünün açık olması ile normal düzeyde olur.<br /><br /><br />İlişkilerinde bağımlı olanlar, genelde bir noktadan sonra,partnerlerini aşırı derecede eleştirmeye ,onları ilgisiz, kalpsiz, duyarsız olarak suçlamaktadır. Çünkü madde bağımlılığında olduğu gibi, ilişki bağımlılığında da bir noktadan sonra, kişiden beklentiniz git gide artmaktadır.tolerans denilen bu arttırma süreci, karşıda kişinin pes etmesi, ben sana yetmiyorum demesi, sizden ayrılmak istemesi (vicdanı el vermez genelde) ile sonlanabilmektedir.<br /><br /><br /><br />İlişki bağımlılığı bir hastalık mıdır?<br /><br /><br /><br />Aslında süreç olarak uzun sürmesi bir psikolojik problem olarak tanımlanabilir. Fakat ayrım yapılması gereken nokta şunlardır:<br />o Tecrübesiz ise,<br />o İlk ilişki ise,<br />o Kişinin çevresi da ise,<br />o Asosyal ise,<br />o Kendine özgüveni düşük ise,<br />o Kendine, çirkin, yetersiz, güçsüz, gibi nitelendirmeler yüklemiş ise,<br />o Daha önce yaşanılan olumsuz içerik ve sonuçlu bir ilişki ise,<br />Kişide bu tanımlanan durumlar yaşanabilir. Fakat bu durumlar, çözüme kavuşabilecek düzeydedir. Özellikler ilişki ve bireysel terapide farkındalık ve ego gücü seansları ile bu tip durumların aşılması ve yaşam kalitesinin attırılması mümkündür.<br /><br /><br /><br />Bu tip ilişkilerde ;<br /><br /><br />Kıskançlık: çok sevmenin ya da sahiplenmenin bir göstergesi değil, daha çok kaybetme duygusunun bir göstergesidir. İyice izole olmuş ve hayatında sadece sevgilisi olan kişi, elindeki son kişiyi kaybetme kaygısıyla hareket eder. Eğer partneriniz, bu tip bir ilişki içinde ise,onu sosyal çevresinden koparmamalısınız.<br /><br /><br /><br />Sık görüşmek: ilişkinin geleceği ve güvenliği için görüşülen zamanların iki tarafın kendine ayıracağı zamanı aşmaması,haftanın belli günleri ya da belli saatlerde görüşülmeyi sağlanması gerekir. Bu tip durumlarda, partneriniz, bu öneriyi sizin az sevmenize ya da sıkılmanıza yorsa da mantıklı açıklamalar ya da ilişki danışmanına giderek çözebilirsiniz. Sık görüşmek, birinizi özlemenizi engelleyeceği gibi, bir noktadan sonra ilişkiyi de monotonlaştırıp, sıkıcı hale sokabilir.ayrıca ilişkilerde önemli olan sık görüşmek değil, aktivite yapmaktır.<br /><br /><br /><br />Evlilik Israrı: bazen partner, evliliği evlenmek için değil, ilişkini sağlamlaştırmak için ister. Yani kaybetme kaygısını aşmak ve aidiyet duygusu yaratmak için. Bu durumda, kişi esasen evliliği değil, güveni ve istemektedir.<br /><br /><br /><br />Öfke : bağımlı ilişkilerde,kişi aşırı vericiliği karşıdakinden bekler. Fakat partnerinin bunu karşılayamayacağını bilemez. Beklediğini alamamasını, karşıdakinin vermemesi veya vermek istememesi olarak yorumlayan kişide öfke oluşur. Bu durum, onu değersizleştirdiği içini, kendisini hissetmeye neden olan partnerine öfke duyar. Bu öfkeler genelde ani ve birikip beklenmeyen şekildedir. Öfkenin ilişkideki nedenlerinde, beklentinin karşılanmaması ,kendini değersiz ve kötü hissetmesini partnerine bağlamak gibi düşünceler vardır.<br /><br /><br /><br />Sevgiliyi Kontrol etme : kontrol etme ile ilişki bağımlılığı arasında doğru orantı vardır. Kendini partnerine , muhtaç ve mahkum hisseden kişi, onu daha çok kontrol eder. Devamlı mutluluk kaynağı olarak gördüğü partnerini hem tatmin duygusu için hem de kaygılarını rahatlatmak adına takip-kontrol eder.<br /><br /><br /><br />Neler yapılabilir ?<br /><br /><br />• İlişki bağımlılığının bir algılayış ve bilişsel bozulmadan kaynaklandığını kabul etmeliyiz.<br />• İlişkide, sadece tüm beklentiyi ve mutluluğu partnerine bağlamak yerine, kendine bir yaşam alanı yaratmalıyız.<br />• Aile,iş arkadaşları, sosyal ilişkiler, hobiler ve ilişkiden önceki faaliyetlere ağırlık vermeliyiz.<br />• İlişkinin bozulması,beklentinizin kaynağı zorlaması ise, ilişkide mutsuzluğu partnerinize çıkarmak yerine ,hayatta mutlu olmayı tek nedene indirgememeliyiz.<br />• Partnerinizin ilişkideki ısrarlarının temel nedenlerini bulmaya çalışın.. mesela evlilik ısrarı var ise; bunu evlilik için mi kaybetmemeyi garantilemek için mi istediğini bulup, ilişkideki güveni güçlendirmelisiniz.<br />• İlişkide öfke var ise, öfkenin nedenini bulun. Öfke ani ve parlak ise,olaydan bağımsız olduğunu unutmayın.<br />• Partnerinizin kaybetme kaygısı için, ona güven verici net ifadelerden bahsedin. Onu kıskandırmak veya gizli öfkenizi yansıtmak adına güvensizliğe sürüklemeyin. Geri dönüşü zordur. <br />• Hem onun alışması hem de ilişkinizin sağlığı için ortak zaman dilimlerini kaliteli zamana çevirin. Çok sık görüşmek,çok sevmenin göstergesi değildir.<br />• Kıskançlığı, sevgi olarak görmeyin. Eğitilebilir bir duygudur. Kaygılarınızı kanıtlara dayandırın.Mesela : <br />1 kıskanmak için ne gibi kantlarım var?<br />2 Beni terk edeceğine dair kanıtım var mı?<br />3 Bu gerçek mi yoksa benim yarattığım bir senaryo mu?<br />4 Bu senaryoyu yaratan ben isem, onun bozacak olan neden o olsun?<br />5 kendimi güçsüz ve yetersiz hissetmem, güçsüz ve yetersiz olduğumu mu gösterir?<br />6 Kendimi süperman hissetsem,süperman olur muyum?<br />7 Hissettiklerimiz, her zaman bizi tanımlar mı?<br />8 Hisler gerçekler için kanıt olabilir mi?<br />9 Biz öyle hissediyoruz diye öyle olmalı mı ?<br />10 Duygular,düşüncelerden çıktığına göre, olayları gerçekçi yorumlamak,duygularımızı da değiştirir mi?<br />• Bu değişiklikleri yapmanın zor olması,çözümsüzlük değildir. Önemli olan bu zorluğa dayanabilmektir. Çözümün uzaması, çözümsüzlük olamaz.<br />• İlişkiyi bir tedavi olarak görmemeliyiz. Sonuçta siz ne kadar beklerseniz, partneriniz de sizin kadar bekleyebilir.<br />• İlişkideki duruşunuzu değiştirmediğiniz sürece, partnerinizi değiştirmek sorunu çözmez.<br />• Düşüncelerimizi sorgulamalıyız. Mesela “hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir” diyebilmeliyiz.<br />• Kendine verdiğin değeri,başkasının sana verdiği değerle ölçersen,kendini değerli hissetmek için hep başkalarına ödün vermek zorunda kalırsın.<br />• Ne fark eder ki, kör için elmas da birdir camda...Sana bakan bir kör ise; sakın kendini cam sanma(mevlana)<br />• Senin kendine değer vermediğini fark eden insanlar, sana değer vermeyecektir.<br />• Mutlu bir yaşam için sevmek ve çalışmak gerekir (Freud)<br />• İlişkinde, aynı yöntemler ile farkı sonuç alamazsın.Farklı sonuç beklemek, boşa emektir.<br />• İlişkiler bizi mutsuz etmez. Bizim onu yaşayış,tercih ediş ve algılayış tarzımız bizi mutsuz eder.<br />• Tüm mutsuzluklarımızı çocukluk dönemlerimize bağlamak bize yeni bir şey katmaz.<br />Hayat, sorgulanmış ve düşünülmüş tercihlerimizden ibarettir.<br />0216 371 33 83Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-54075569101968414592010-12-11T11:33:00.001-08:002010-12-11T11:33:54.815-08:00İlişkiler Açısından Partnerini Tanımak ve Kimden Elektrik Alacağını Bilmek Mümkün mü ?Hayatımızda en önemli iki tercih olan eş ve iş seçimi, tüm yaşamımızın büyük bir alanını teşkil eder. Özellikle hayata bakış açımız, hayattan beklentilerimiz,idealize ettiğimiz ilişki şeklinden yola çıkarak eş adayını veya partneri seçmek isteriz. Tüm seçimler, yaşanmamışları yaşamak hayaline göre yapıldığını düşünürsek, partnerimizi de ideallerimize, ve geleceğimize göre planlamalıyız. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, geçmiş ilişki tecrübelerinin bizi ne kadar yönlendireceği ve etkileyeceğidir.Eğer tüm ilişkilerinizde hep aynı sonuçları yaşadıysanız; <br /><br /><br /><br />1. Seçim kriterlerinizde sıkıntı var. Size uymayan bir tercihi kovalamaktasınız.Bunu biraz açalım. Eş veya partner seçimi kriterleri doğumumuzdan itibaren sosyal öğrenme ve eğitim ile şekillenir. Gerek büyüdüğünüz çevre, gerek se aldğınız eğitim ile kafanızda eş modeliniz oluşmaya başlar. Kariyerli olsun, zengin olsun, boyu,kilosu,ailesi, vs… tüm nitelikler yaşamınızın kazanımları sonucu oluşur. Burada esas sorun, önce ne aradığınızı bilmeden önce kendinizi bilmenizdir. Kendini bilen kişi, her bulduğunun aradığı olmadığını bilir. Eğer, siz kendilik değeriniz hakkında gerçek veya gerçeğe yakın bir içgörüye sahip iseniz kendinize uygun bir partneri bulmanız kolay ve kısa sürecektir.<br /><br /><br />Partner bulmakta yaşanan düşünsel sorunlar: <br /><br /><br />1.eşi üzerinden prim yapmak <br /><br />2.varoluşunu kanıtlamak üzere, kendinden üstün veya çevresinin özendirildiği birini aramak <br /><br /><br />3.evliliği veya ilişkiyi bir iyileşme olarak görmek ve eşinin kendisini tedavi edeceğini düşünmek. <br /><br /><br />4.ailesinin övgüsü ve onaylanma ihtiyacı ve reddedilme kaygısı ile anne veya babasının sesiyle hareket etmek.<br /><br /><br />5.aşırı şişmiş ego ile kendisini uygun olmayan aday için uygunmuş sanmak <br /><br /><br />6.yoğun narsist algı ile kendisinden farklı, zıt üstün veya düşük dikey ilişkilerde başarıyla çıkacağını sanmak Aslında bu seçenekleri arttırmak mümkün.zira, esas olan şudur ki, tercihler düşünceden başlayıp kalbe doğru yol alır.<br /><br /><br />Yani evlenmeden veya ilişkimiz olmadan önce şekli ve sınırları kafamızda çizilmiştir. O nedenle aşık olacağımız kişiyi önceden biliriz. Bu durum ise yıldırım aşklarının,çarpılmaların da yanlış bilinmesini gösterecektir. Aslında kimseye çarpılmıyoruz. Biz zaten çarpıldığımız (etkilendiğimiz) kişiyi düşüncelerimizde yaşatıyorduk. <br /><br /><br />O ideaya en yakın olanı gördük ve “işte bu” dedik. Yani kime aşık oluyoruz? Evet yani yıllarca üzerine kafa yorduğumuz,hayal ettiğimiz kafamızda tasarladığımız birine aşık oluyoruz ve o bilinen biri. Sadece kim olduğu belli değildi. Bazen “ben herkese aşık olabilirim simitçi, memur, şöfor, başbakan gibi söylemler duyarız. Bunu söyleyen bir arkadaşımın 10 yıldır simitçiye aşık olmasını beklediğimi de söylemek isterim. O halde önümüze gelen herkesten elektrik almayız.<br /><br /><br />Sadece zihnimizdeki protipe uygun olana benzeyenden benzerlik oranına kadar etkileniriz. Tercihlerimizin doğruluğu konusunda ise, yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı üzere, eğer eşinizi seçerken çevresel etmenler ve çevreye mesaj verme amaçlı bir düşünse sizi hareket ediyor ise bu evliliğinizin sıkıcı gitmesinin nedenlerinden biri olabilir. Çünkü; diyelim ki, evlendiniz. Herkes sizi onayladı tebrik etti. Ee sonra??? O sosyal destek evliliğinizin yürümesine de destek olacak mı? Sadece süreyi uzatır ama bitme sonucunu değiştirmez. Yani toplumun beğenisi için yapılacak bir evlilik,birazcık bencillik içerir. Diğer yanlış tercih düşüncelerine baktığımızda, varoluşunu tamamlamak ve kendini gerçekleştirmek amaçlıdır.tamamlayıcı tercih bir seçim nedenidir ve onaylarım fakat esas olan sadece tamamladığı için tercih edilmemesidir. Sizi sırf tamamlar diye, zengin, iyi mesleği olan, yaşam-düşünce tarzı farklı biriyle evlenmeniz sizi mutlu etmez. <br /><br /><br />Sadece kendinizi bir süreliğine güçlü hissetmenize neden olur. Fakat sadece eşinizin zengin, boylu, kariyerli olması belki de yarım asrı geçecek bir evlilik için yeterli olmaz. 2.aynı yöntemleri kullandıkça,aynı sonuçlardan kaçamazsınız. İlişkilerde başarısızlık söylenecek en güzel söz; aynı yöntemlerle farklı sonuç alacağını ummanın delilik olduğunu söyleyen Einstein in sözüdür. Defalarca evlenmek, partner değiştirmek,suçu başkasında bulmak bu sözün yansımasıdır. Kişi devamlı aynı sonuçları yaşıyor ise, ya aradığı kriter yanlış ya yöntemi yanlış, ya psikolojik yapısının farkında değil ya da bu durum ile varoluşunu tamamlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi esas olan kendimizi tanıdıktan sonra “ben”in ne istediğini keşfetmektir. “ben” tanıyan biri, onun isteğini de bilir.. geriye sadece nasıl yapacağını öğrenmek kalır. Ne istediğinizi bilmediğiniz sürece, nasıl yapacağınızı bilmenizin bir anlamı yoktur. Eğer bulduğunuz (ya da sanıyorsunuz) kişi size uymuyor ise ilk yaşayacağınız yoğun bir şekilde onu değiştirmeye ve eleştirmeye çalışmaktır. Yoğun değiştirme eleştirme çabasının altında 3 şey yatar. Ya uygunsuzluk, ya mükemmelliyetçilik ya da hafif narsizmin verdiği bencilliktir. Size uymaması eleştirmekle uyumlu hale gelmez. Velev ki yılardır eleştirdiğiniz partnerinizin A özelliği ne kadar değişmiştir? Eleştirmek veya onu suçlamak hem ilişkiyi yıpratır, hem size karşı nefret ve inat yaratır hem de, onun sanki bilerek değişmediğini düşünmenize buna bağlı olarak da öfkelenmenize saldırgan olmanıza neden olur. O halde ilişkilerde eleştirmekten çok karşılıklı uzlaşma ile çözüm aranmalıdır. Aynen şöyle: Bir araç aldığınızda satıcı 1000 lira ister siz ise 800 lira verirseniz her iki tarafın 100 liralık vazgeçişi ile 900 lirada uzlaşma sağlanır.. <br /><br /><br /><br />İlişkilerde de olaya bu örnek ile bakılması çözümü kolaylaştırır. Ama siz satıcıya, senin aracın, kötü, kirli, bakımsız, sigara içilmiş vss… derseniz o ise size, tepki gösterecek ve bu fırsatı tümden kaçırmış olacaksınız. Çünkü araç sahibine yapacağınız eleştiriler aracın fiyatını düşürmeyecek aksine, satıcının size rest çekmesine neden olacaktır. <br /><br /><br /><br />İlişki bir uzlaşma ise size en yakın en benzer, en uyumlu olan ile daha az pazarlı yapacağınız için ilişkinizin en güzel yıllarını pazarlık e uzlaşma yapmak yerine mutlu paylaşımlar ile geçireceksiniz. Ve ilişkinizin kimyası azalsa da antropolojisi sağlam olduğu için kolay yıkılmayacaktır. Yine ilişkide aşırı eleştiri bir mükemmeliyetçilik dedik. Mükemmeliyetçilik bazen takıntı sıkıntısının da bir yansıması olabilmektedir. O zaman bir uzmana gidene kadar sorunun eşinizde olduğunu sanarsınız. Taa ki uzman size “efendim siz takıntı veya mükemmeliyetçi bir kişilik özelliğine sahipsiniz” diyene kadar. İşte o zaman da BEN in yeni bir özelliğini daha keşfedersiniz.<br /><br /><br /><br />Eleştirideki narsizme ise sonraki yazımda değineceğim. Bazen partner adayımızı (ya da aşık olduğumuz sandığımız) kişiyi çok ama çok isteriz. O olsun ne olursa olsun deriz. Aslında birini çok fazla istemek ego tatmini veya estetik bir beğeninin ötesine geçemez. Zaten kişisel görüşüm: insan bilmediği tanımadığı birine aşık olamaz ve sevemez. Bu kendi hayaliyle flört ve fantezisidir. Daha yalnızlık, yoğun duygusallık, çaresizlik,ergenlik girişi veya mutsuz dönemde insanlar aşırı bir istek veya tanımadığına ( platonik)aşk veya arzulama yaşar. O halde bilmediğiniz tanımadığınız birine aşık olmak mümkün değildir. Bunun adı aşk da değildir. Bu sağlıksız bir sürecin olduğunun göstergesidir. <br /><br /><br /><br />Çözüm sevgili bulmak yerine probleminin çözümüne yönelmek ya da uzmana gitmektir. İlişkinin gidişatını da doğru analiz etmeliyiz. Mesela ilişkinin başında gösterilen yoğun ilgi bazen bir sevginin göstergesi değil, bir tanıma isteğinin motivasyonudur. Sonradan ilginin azalması mantıklıdır. Uyum ve benzerliğin azlığını gördükçe ilgi azalması olabilmektedir Ayrıca ilişkide her yaptığını doğru ve mantıklı görmek bir üstünlük psikozudur. Yani üstün olmasından çok sanmasıdır. Böyle düşünen kişinin kendilik algısı bozulmuştur.üstün değil, üstün olduğunu sanar. Bu tip bireylerde yapılacak en büyük hata onun eksikleri ile veya psikozu ile yüzleştirmektir. O nedenle aşamalı bir sistem kurulmalıdır. Son olarak kişi ilişkide hangi özelliğini ön plana çıkarır ise o özelliği daha çok sömürülür. Kişi ise bu özelliğini ilişkide daha çok kullanmak zorunda kalır. Mesela paranızı ön planda tutuyor iseniz ,paranız daha çok sömürülür ve daha çok para kullanmak, güzelliğinizi veya fiziğinizi ön planda tutarsanız onu en çok kullanmak zorunda kalırsınız. Yani ön planda tuttuğunuz vasfınız, aslında riske attığınız vasfınızdır. İlişkinin benzinidir. Vasfınızın devamlı güçlü kalabilmesi gerekir ki ilişki yürüsün. <br />216 371 33 83 serhataybanci@hotmail.com<br /><br /><br />kadıköy-iSTANBULUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-54016551680872845082010-12-11T11:31:00.000-08:002010-12-11T11:32:56.707-08:00Mutlu Evlilik ve İlişki İçin Ne Yapmalıyız ?Evlilik ve ilişki, her şeyden önce yeni bir süreçtir. İlk konuşulması gereken konu, bu yeni süreci kabullenmektir. Evliliğin ilk yıllarında yaşanan sorunların başında ; işbölümü, uyum süreci, bekarlıktan, evliliğe geçişi kabul edememek ve kendi hayal ettiği evliliği yaşayacağı beklentisidir.<br /><br /><br />Evliliğin ilk 2 yılında olası yaşanabilecek sorunlar:<br /><br /><br />İş bölümü sorunu <br />Sosyal yaşam ortaklığı <br />Duygusal- cinsel uyum ve beklenti sorunu <br />Ekonomik harcamalar sorunu <br />Tarafların ailelerine ilişkilerinde mesafe sorunu <br />Hayal ettiği evliliği yaşayamama. (reel yaşam geçiş) <br />Çocuk sahibi olma-olmama sorunu <br />Güvenmek- emin olmak sorunu <br />Doğru insan mı ? kaygısı ve acabalar <br /><br /><br />Genel olarak bakıldığında, evlilik ilk 2 yılı uyum dönemidir. Burada önerim evliliğin ilk 2 yılı mümkün olduğunca emek verilmeli, bu süre gerekirse 3 yıla da uzatılmalıdır. Bu ilk evrede boşanmaktan ayrılmaktan söz edilmemeli, bu kelimeler her farklılıkta kullanılacak kadar basite indirgenmemelidir.<br /><br /><br />Evliliğin ilk evresinde gereken emek verilmeden boşanma kararı alınmamalıdır.bu hassas süreç emek- iletişim- paylaşım ve karşılıklı çözüm inancı ile aşılır.<br /><br /><br />Çiftler, ilk yıllarda tüm evlilere olduğu gibi yaşanan sorunları sadece kendilerinin yaşadığını zanneder. Böyle olunca da “ eşim doğru insan mı?” sorusu ile evliliğini sorgularlar. Unutulmamalıdır ki bu soruyu evliliğin ilk yıllarında sormayan yoktur.<br /><br /><br />Aslında ilk evreyi sağlıklı geçiren, binanın temelini sağlam atmak gibidir. Çünkü bu dönemde çözülmeyen sorunlar ilerleyerek kronikleşir. Sonrasında ise eşinizin öksürüğü bile sizi rahatsız edebilir.çünkü nedeni öksürük değil birikmiş çözümsüzlüklerdir.<br /><br /><br />Öneriler:<br /><br /><br />Evliliğin ilk evresinde ayakkabınızı çıkarıp eve girdiğinizde bekarlıktan getirdiğimiz ön yargıları bir kenara bırakarak adım atmalısınız.<br />Bu dönemde sorunların birer tanıma ve iş bölümünden kaynaklandığını bilmeliyiz.<br />Sorunu evlilikten değil, sorunu bu evliliğe emek vermeden yürütmeye çalışma fikrinden kaynaklandığını bilmeliyiz.<br />Sorunlar, suçlayıcı ve eleştirici olmayan bir üslup ile net olarak, diğer olaylar ile bağlantı kurulmadan ifade edilmelidir. Unutulmamalıdır ki evlilik bir işbölümü ve iletişim sanatıdır.<br />Problemler konuşurken, ben dilini kullanmalıyız. Neden sonuç ilişkisi şeklinde olmalıdır. (Örnek : x işinde bana yardım etmediğin için kendimi çok yalnız hissediyorum)<br />Parasal konularda eşinize net olun. Kısa süreli sorunları bile onunla paylaşın. Geçer diye gizlemeyin. Ortaya çıkarsa bir güven kaybı yaşanır.<br />Geçmiş yaşamınıza karşı çok net durun. Eski arkadaşlarınızın evliliğinize tehlike olması, sizin verdiğiniz izine bağlıdır. <br />Bekarlık dönemindeki arkadaşlarınız ile ilişkilerinizde eşiniz ile beraber karar almalısınız.eşiniz tüm arkadaşlarınızı sevmek ve sizin karar samimi olmak zorunda değil.<br />Cinsel paylaşım konusunda, yaşanan sorunu güç ve ego ile özdeşleştirmeyin. Bunlar olağandır. Bir durumun sorun olabilmesi için sürekli be sık olması lazım. O halde anlık ve küçük sorunlar hastalık olarak görmeyin.<br />Ortak mekanlar konusunda birbirinizin beklentilerini ciddiye alın. Her zaman sizin istediğiniz yere gidilmesi zamanla eşinizin hem o etkinliğe hem de size öfkesinin oluşmasına neden olur.<br /><br />EVLİLİK TEKNESİ<br /><br /><br />Evlilikler tekne gibidir. Bu teknenin 2 küreği vardır. Her eş kendi küreğini çekmek zorundadır.kürekler, belli oranda çekilmediği zaman teknenin yol alması( evliliğin yürümesi) mümkün değildir. Eğer sadece bir eş devamlı küreği çekerse tekne küreği çekenin yönüne kendi ekseninde döner. Bu demek oluyor ki bir evliliği tek taraflı yürütmek, küreği çekenin başını döndürür.<br /><br /><br />Sağlıklı bir evlilikte eşler belli oranda küreklerini çekmek zorundadırlar. Aksi taktirde evlilik hedeflerine ulaşmak imkansızlaşır.<br /><br /><br />Eğer evlilik gitmiyorsa sorun evlilikte( teknede) değil, kürek çekmemektedir. Bu durumda tekneyi değiştirmek ( yeni eş veya partner yapmak) sonucu değiştirmez. Sorumluluğunu yapmayan bir eş, her ilişkide aynı veya benzer sorunları yaşar. <br /><br /><br />O halde uyum ve emek üzerine kurulmayan tüm ilişkiler ve evlilikler bitmeye yakındır.<br /><br /><br /><br /><br />EVLİLİKTE PATİNAJ<br /><br /><br />Bazı evliliklerde kronikleşmiş sorunlar vardır. Özellikle ilişkinin başından beri devam eden ama çoğu zaman dokunulmayan konular olabilir. Bu sorunlar, günlük yeni sorunlar ile temas ettiğinde, günlük küçük sorunları daha da büyütür. Çocuğu okula bırakma konusu bazen boşanma nedeni olabilir. Asıl olan çocuğu okula bırakmak değil, çocuğun bir eşin ısrarıyla olmasıdır. Görüldüğü üzere günlük sorunlara değil, altında ve etken sorunlara bakmak daha doğru olacaktır. <br /><br /><br />Evlilikte patinaja bakıldığında, arabanın kumda ya da buzda patinaj yapması ile çiftlerin yılların aynı sorunu tartışması ve sonuca ulaşamaması bir arabanın patinajı gibidir. Evliliği bir araba olarak düşünürsek, aynı sorunu devamlı konuşmak sorunu çözmez. Konuşmak, çözmek değildir. Bu tip durumlarda aynı konuşmaları defalarca yapmak, umutsuzluğu,öfkeyi, mutsuzluğu arttırır. Eğer aynı yöntemleri deniyorsanız sonuç hep aynı olacaktır. Demek ki önce konuşma yöntemini, içeriğini,şeklini ve amacı değiştirmek gerekir.<br /><br /><br />Evlilik patinajında sorun çözmek, arabayı patinajdan kurtarmaya benzer. Eğer arabayı patinaja almışsanız, gaz vermeniz, işe yaramaz. Yani devamlı sorunu gündeme getirmek hep tartışmak patinajdaki arabaya gaz vermeye benzer. Patinajdaki arabaya gaz vermek, arabayı yorar. Bu durumda ilişkinizdeki sorunu çözme yöntemi yanlış ise, arabanın modeli, şoförün bir önemi yoktur. Yani evliliğinizi bitirseniz de partnerinizi değiştirseniz de sonuç değişmez. <br /><br /><br />Patinajdaki evlilikler için ilk yöntem konuşmayı kesmektir. sonrasında 2 tarafın beklentilerini somut olarak yazması ve uzlaşma sağlamaktır. Son aşamada ise bir uzman desteği almaktır.<br /><br /><br />EVLİLİK İLETİŞİMDİR<br /><br /><br />İletişim ile her sorunun aşılacağı inancı evlilikte çözüm yoludur. İletişim ile , rahatsız olduğumuz şeyleri, beklentilerimizi, isteklerimizi net ifade ederek önce kendimizi partnerimize tanıtırız. <br />Mutlu evliliklerin temeli; konuşabilmek, sorumluluk almak, paylaşımda bulunmaktır. Konuşmak için zaman, mekan ve uygun üslup lazım.<br /><br /><br />Sorumluluk için ; istekli olmak, iş bölümü yapmak ve bunun bir evlilik kuralı olduğunu kabul etmek gerekir.<br /><br /><br />Paylaşım için ise,ortak etkinlikler yapmak, farklı planları denemek ve üretkenliğe açık olmak .<br /><br /><br /><br />ÖNERİLER:<br />· Evlilik öncesi süreçte yaşanılan olayların evliliğe sarkması, evliliğe sorunla başlanması olduğu için, netleşmeyen tüm sorunları evlenmeden cevaplandırın ve konuşun.<br />· Evlilik için süre önemli değildir.önemli olan geçen sürede neler konuşuldu, neler netleşti neler oturdu? Bu nedenle evlilik öncesi tüm “ACABALARINIZI” cevaplandırmalısınız.<br />· Evlilikte yaşanan küçük sorunlardan dolayı hemen umutsuzluğa düşmemek gerekir. Evlilik emek ve zaman ister. Zamanla ve ifade etmekle sorunların azalması ve uyumun artması kaçınılmazdır.<br />· Unutulmamalıdır ki sağlıklı her insan evlilik yapabilir. Bu konuda esas sorun nasıl yürütüleceğidir. Sağlıklı olarak yürütmek için ise,ortak hareket etmek ve evliliğin 2 kişilik olduğunu kabul ederek başlamak gerekir.<br />· Evlilikte yaşanan cinsel sorunlar için durumu değerlendirirken ayıplanma veya utanma ile değil, kişiliğinizi dışından tutarak değerlendirmek gerekir.<br />· Kültürel sorunlar için ortak noktalar ve paylaşımlar üretilmelidir.<br />· Eşler bilgili ve tecrübeli oldukları alanlarda sürükleyici ve önder olmalı, bu durum eşler arasında güç çatışması değil,üreticilik olarak algılanmalıdır.<br />· Eşlerin en hassas noktaları arkadaşlarına ve akrabalarına nasıl davrandığınızdır.Eşinizin arkadaşlarına, akrabalarına saygı temelli davranmalısınız. Saygı zorunlu sevgi ise tercihtir.<br />· Eşinize duygularınızı ifade etmeyi bir alışkanlık haline getirmekten kaçınmamalısınız. İfade edilmeyen duygular, söylenmedikçe zamanla söylenmesi daha ağır ve zor gelir.<br />· Evliliği yaşarken anne-babanızın evliliğinden yola çıkarak yürütmeyin.annenizin tavırlarına eşinizden beklemeyin. Babanız gibi bir eş ise hayal etmeyin.<br />randevu iletişim: 0216 371 33 83 053487476 22Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8132792743176315935.post-55956702154158056882010-12-11T11:30:00.000-08:002010-12-11T11:31:49.989-08:00Doğru eş nasıl bulunur?İyi yürüyen evliliklerin sırrı bu cevapta saklı..<br /><br /><br /><br /><br />ZIT karakterler misiniz, yoksa birbirini tamamladıkları düşünülen çiftlerden mi? Belki de benzerliklerinizdir sizi bir arada tutan ve yaşamınızı kolaylaştıran. Aile Danışmanı Serhat Yabancı, evliliklerdeki eş seçimlerinde genel kabul gören teorilerin arasında 3 temel kriter bulunduğunu söylüyor: “Tamamlayıcılık, benzerlik ve zıtlık ilkesi.<br /><br /><br /><br />ZIT TERCİH SEÇİMİ<br /><br /><br />Bu 3 kriterden “zıtlık ilkesi” yaşamını merak, heyecan ve farklılık üzerine kuran kişilerin tercihi olarak biliniyor. Tarafların depresyonda olmalarının eş seçiminde zıt tercihler yapmalarının da büyük etkisi bulunuyor. Türkiye’de en az rastlanan evliliklerin bu tip evlilikler olduğu belirtiliyor.<br /><br /><br /><br />TAMAMLAYICI SEÇİM<br /><br /><br /><br />Tamamlayıcılık ilkesinde ise kişi, eş seçiminde tercihini kendisinde olmayan vasıflara sahip adaydan yana kullanıyor. Bu, evliliklerde bütün olabilmek ve gerekli adımları<br />atmak adına doğru seçim olarak değerlendiriliyor. Bununla birlikte bu tip evlilik yapmak da her zaman yeterli olmuyor ve tamamlandığı düşünülen yönlerde eksiklikler<br />çıkabiliyor. Serhat Yabancı, toplumumuzdaki “mantık evlilikleri”nin bunun bir örneği olduğunu söylüyor.<br /><br /><br /><br />BENZERİNİ SEÇMEK<br /><br /><br /><br />Kişinin kendi kültürüne, inancına, eğitim ve ekonomik düzeyine uygun adayla evlenmesi, özellikle Türkler arasında herkes tarafından desteklenen bir seçim olarak görülüyor.<br /><br /><br />Bu açıdan benzerlik ilkesi, toplumumuzda rastlanan en uygun evlilik çeşidi olarak dikkat çekiyor. Adayların meslekleri, doğup büyüdükleri topraklar, düşünce yapıları, hatta boylarının denkliği bile beraberinde destekleyici bakış açılarını getiriyor. Büyükler, damadın veya gelinin kültürel benzerliği, aile yapısı ve mesleğiyle ilgilenirken, yaşıtları, daha çok estetik uygunluk, boy uyumu ve tarafların birbirine gösterdiği ilgiye odaklanıyor. Bu tavırlar ilişkinin evliliğe gitmesini hızlandırıyor.<br />Aile Danışmanı Serhat Yabancı, ülkemizde yapılan evliliklerin tamamlayıcılık ve en çok da benzerlik ilkeleri üzerine gerçekleştiğini söylüyor.<br /><br /><br /><br />Evleneceğimiz kişiyi kafamızda tasarlarız...<br /><br /><br /><br />“Aslında hepimiz evlilik tercihimizi yaparken zihnimizde bir eş profiliyle gezeriz” diyen Aile Danışmanı Serhat Yabancı, yaşadığımız aşkların anlatıldığı gibi rasgele olmadığını söylüyor. Yabancı’nın belirttiğine göre “yıldırım aşklarda bile zihnimizde âşık olduğumuz kişinin bir görüntüsü var.” Serhat Yabancı, bunun her insanın evleneceği kişiyi kafasında kısmen de olsa tasarladığını gösterdiğine dikkat çekiyor.<br /><br /><br /><br />YANLIŞ NEREDE?<br /><br /><br /><br />Yanlış evliliklerin oranının bu kadar yüksek olmasının altında o dönemdeki ruh halleri ile günün şartlarına ve duygularına yenik düşülmesinin yattığını söyleyen Serhat Yabancı, “uyumsuz çiftlerin evliliklerinin devam etmeme nedenini, sorunların evlilik sonrası çözüleceğine dair duyulan yanlış inanca bağlıyor.<br /><br /><br /><br />Akıllı kadın, sizi anlayacak kadın<br /><br /><br /><br />Erkeklerin güzel kadınla evlenmeyi tercih edip, akıllı kadından ürkmelerinin nedeninin geleneksel düşünce yapılarından kaynaklandığını söyleyen Serhat Yabancı, “Oysa akıllı kadın, sizi kontrol edecek kadın değil, sizi anlayacak, oturup konuşacak ve sorunları muhakeme edecek kadın demektir.<br /> iletişim:<br />serhatyabanci@hotail.com<br />0216 371 33 83 0505 540 09 77Unknownnoreply@blogger.com0