13 Ağustos 2012 Pazartesi

Evlilik- Aile Danışmanlığı ne zaman gerekir ?

EVLİLİK DANIŞMANLIĞI NE İÇİN NE ZAMAN ?
Evlilik danışmanlığı, evlilik sürecinde yaşanılan ve tarafların çözüm yolları ile çözülemeyen sorunların çözümü için yol gösteren bir hizmettir.sorunun niteliği ve niceliğine bakılmaksızın bu hizmet alınabilir. Çünkü dışarıdaki birine basit görünen bir sorun ,sorunu yaşayan için içinden çıkılmaz ve dayanılmaz bir hal alabilir.

Çiftler, sorunlara çözüm bulamadıklarında,doğru insanla evlenmediğini,evliliğin yürümeyeceğini düşünmeye başlayabilir. Sonrasında ise “boşanma” kelimesi zihinlere tartışmaların içine sızabilir. Oysa tüm çözümleri denemeden bu aşamalara gelmek,hem hayatınızı zorlaştırır hem de zamanında destek almadığınız için suçluluk/pişmanlık duygularına maruz kalırsınız.

Evlilik danışmanlığına herkes başvurabilir. Bu hizmeti her sağlıklı insan, her kültürel-sosyal-ekonomik vs. düzeydeki çiftler alabilir. Evlik danışmanlığı bir tedavi değil,sorun çözme ve rehberlik etme sürecidir.

Evlilik danışmanlığında size paket çözümler veya reçeteler sunulmaz. Her evliliğin sorunu kendisine özgü olduğu gibi çözümü de kendine özgüdür. Çözümler evliliğin yapısı dikkate alınarak ve ortaklaşa sağlanır. Çözümlerde, kültürel değerler, dini,sosyal ekonomik vs. etmenler tümüyle dikkate alınır. Aksi takdirde kabul edişi kolay,uygulanışı zor olur.

Evlilik danışmanlığı almak, bir zayıflık veya çözümsüzlük değildir. Bazen taraflardan biri “biz çözemiyorsak başkası hiç çözemez” diyebilir.Ama unutmayın evlilikte duygular ağır basar. Objektif çözümler gözden kaçar. Hem sorunun çözümü hem de daha kaliteli bir evlilik için yol haritası almak bir zayıflık değil bir farkındalıktır.,evliliğe yatırımdır.

Evlilik danışmanlığı almak için sorunların kökleşmesine ve kemikleşmesine gerek yoktur. Sorunun devam etmesi zamanla tüm alanlara yayılmasına neden olur. İletişim sorunu zamanla cinselliğe, ortak zaman geçirememeye vs. gibi diğer alanlara da kayabilir.
Evlilik danışmanlığında sorunların sadece görünen kısmı değil, altında yatan nedenlerin de bulunması, fark ettirilmesi ve ortak çözümler geliştirilmesi sağlanır.

Evlilik danışmanlığında suçlu aranmaz. Kimin haklı/haksız, suçlu/suçsuz olduğuna değil sorunun nasıl çözüleceğine odaklanır. Bir tarafı suçlu çıkarmak, evliliğin riskini arttırır.

Evlilik danışmanlığında, arkadaşlarınızın akrabalarınızın gösterdiği gibi bir yöntem yerine, daha gerçekçi, uygulanabilir, çözüm odaklı ve bilimsel yöntemler çalışılır.

Evlilik danışmanlığında patinaja girmiş sorunların kaynakları ve iki tarafın bu patinajdaki rolü ortaya çıkartılıp neden-sonuç çözümleri çalışılır.

Evlilik danışmanlığında, tarafların beklentileri,kişilik özellikleri, evlilikten beklentileri ele alınır. Ortak ve iki tarafında kabul edebileceği şekilde çözümler ile yöntem edilir.

İletişim sorunları,güç savaşı, konuşamamak,aldatılma,aldatma,kıskançlık,iş bölümü,kök aileler,karşılıklı kabul edilmeme, tatminsizlikler,cinsel sorunlar,kaliteli zaman geçirememe, bütçeleme,ilgisizlik, sorumsuzluk v.b gibi tüm sorunlar evlilik danışmanlığında çalışılır.

Evlilik danışmanlığına yalnız da gelebilirsiniz. Ama ilişkide sorunlar ikili olduğu için çift olarak gelmek daha sağlıklıdır. Sonuçta bir sorunu incelediğimizde bir başlatan olduğu kadar bir de sürdürücünün olduğu görülür. O halde sadece bir taraf ile çalışmak yerine birlikte çalışmak daha faydalıdır.

Evlilik danışmanlığında, evliliğe bakış açısınız, beklentileriniz,ideal evlilik formatınız gibi bilişsel süreçleriz de ele alınır. Olan ile olması gerekenlerin bütünleştirilmesi ve yaklaştırılması amaçlanır.

Evlilikte temel sorunlardan biri de konuşmak yerine eşinin zihnini okumaya çalışmaktır. Evlilik danışmanlığında amaç, iletişimde yöntemleri oturtmaktır. İletişimde, açık, net olmak, doğru üslup ile doğru yer ve zamanda iletişim yöntemleri iki tarafında yapabileceği şekilde çözümler ele alınır.
Sorununuzun büyümesini beklemeden ve yeni sorunlara dönüşmeden evliliğinizin daha mutlu hale gelmesi için evlilik danışmanlığı hizmeti almalısınız.

Serhat YABANCI
Evlilik-İlişki Danışmanı
505 540 09 77 0216 371 33 83

İLİŞKİDE YANLıŞ ANLAŞıLMALAR VE ÇÖZÜMLERİ

İlişki kendi başına bir iletişim ve paylaşım sistemidir. Her ilişkide sorun yaşanır. Farklı düşünüşler kaçınılmazdır. Farklı cinsiyeti temsil eden, farklı büyüyen,birbirlerine güvenmemeyi 3 yaşından itibaren telkin edilen İki farklı insanın, aynı evde birbirleriyle temeldeki farklılıklara rağmen uyum sağlaması ve benzer noktalarda buluşması çok kolay olmadığı gibi çok zor da değildir. İsterseniz kolay, istemezseniz arapsaçı kadar zordur.
İlişki ve evliliklerde sorun çözümü için ilk çıkmaz ve tanıdık nokta karşı koltuktur. Gelen çiftler genelde sorunu eşlerinde bulurlar. Kadınlar, erkeklerin ilgisizlik ve sorumsuzlukların yakınırken, erkekler kadınların çok konuşması, devamlı tartışma çıkarması ve olayları abartmasından yakınırlar. Erkeğe göre aslında evlilik veya ilişki çok iyi gidiyor, bir sorun yok sadece eşi büyütmektedir. Eşi büyütmezse ve yapılanları görürse sorun çözülür. Kadınlar ise, eşinin ilgili ve sorumlu olması halinde sorun bıçak keser gibi çözüleceğini ifade ederler. Oysa evliliğin düzelmesinin bir tarafın değişmesi ile asla sağlanamayacağı bilinmelidir.bu genel bir yanılgıdır. Çünkü eş, değişimi eşine bağlamaktadır. Diğer eş ise değişimi ona bağlamaktadır. Bu durumda önce kim değişmeli tartışması olmadan aynı anda harekete geçilmelidir.
Evlilikte sorunu başlatanın sorumluluğu kadar bu sorunu devam ettiren de bir o kadar sorumludur. Yani başlatıcı ile sürdürücü arasında çok fark yoktur. Herkes kendi yaptığı ile sorumluluğunu karşılamalıdır. Sorunların ilk başına arkeolojisine inmeye gerek yoktur. Bu sadece havada bir tartışma çıkarır tartışmalar çözümsüz biter ve artık tartışmaktan kaçar hale geçirirsiniz. Bu durumda genelde, KONUŞAMIYORUZ yorumları gelir.
Aslında sorun konuşamamaları değil, konuşmayı bilmemeleri ve yanlış yöntemlerle çözmeye çalışmalarıdır.
O halde esas sorun evlilikte değil, çözüm yöntemlerini bilmemektir. Siz sorun çözme yöntemi bilmediğiniz sürece boşanıp farklı biriyle evlenmeniz ya da parter değiştirmeniz halinde aynı şeyleri yaşamaktan kaçamazsınız. Bazen çevremizde 4 veya 5.evliliğini yapan insanlar ile karşılaşırız. Bunun temel nedeni ise çözüm yöntemi eksikliğidir. Yani hayatınızda örneğin Ahmeti çıkarıp Mehmeti koymanız bir şeyi değiştirmeyecek, sadece aynı şeyleri yaşayıp aynı sonuçları yaşamak, umutsuzluk ve suçluluk duyguları yaratacaktır.
Dediğimiz gibi evlilik ve ilişki sorunları iki tarafın sorumluluğundadır. Buna tekne örneğini verebiliriz evlilik 2 kürekli bir teknedir. Birini siz birini eşiniz çeker. Sadece bir tarafın küreği çekmesi de tekneği 1 adım ileri götürmez, 2 tarafında küreğini çekmemesi yine tekneyi yerinde saydırır.
Cinsellikteki yanlış anlaşılmaların tatminsizlik üzerine kurulan senaryolardır. Eşinizin o an cinsel paylaşımı istememesini sizi istememek olarak algılamanız hem kendinize olan güveninizi azaltır, hem de eşinize olan öfkenizi arttırır. Oysa istenmeyen siz değil, o an ki paylaşımdır. Bu durumda ısrar etmemek, uygun alt yapıyı hazırlamak veya ertelemek çözümü arttırıp iki tarafında kendini değerli hissetmesini sağlar. Cinsellik=iletişim ise iletişim düzeltilmeden cinsel paylaşıma girişilmemelidir. Ayrıca kadının da erkeğin de cinselliği konuşması, keyif aldığı noktaları ifade etmesi ve paylaşım esnasında sözel ve bedensel tepki vermesi gerekir. Ülkemizde kadının bu konuyu açık konuşması onun edepsizliği gibi algılandığı düşüncesi yanlıştır. Kişi eşiyle bunu rahatça konuşmalıdır. Bu konuşmalar ise, ilişki öncesi, ilişki anı ve hemen sonrasında olmamalıdır.
İletişimi düşük olan çiftlerin en büyük yanılgıları ise birbirinin zihnini okumasıdır. Eşine soru soramayan cevap alamayan kişi, soruların cevapsızlığından rahatsızlık duyduğu için kendisi cevaplamaya başlar. Oysa genelde kendi kendimize verdiğimiz cevaplar genelde yanlış veya eksiktir. Zihin okuma bir kaygı veya çekingenlik nedenli olabilir. Oysa soracağınız hiçbir soru veya konuşacağınız hiçbir konu zihin okuma kadar acı vermeyecektir.
İlişki veya evlilikte her yaşanan sorunu karşıdakinin psikolojik bozukluğuna bağlayıp buna inanmak ise çözüm çabasından sizi uzaklaştırır. Mesela eşinizle yaşadığınız sorunu onun kişiliğinden kaynaklandığını düşünür ve ona bu etiketi yapıştırır ve çevrenizdekilere de bu şekilde yansıtırsanız bu evliliğin düzelmemesi için ciddi engel olacaktır. Oysa genelde böyle durumlarda iki taraf birbirinin hasta/sorunlu olduğunu iddia eder. Her ilişki, ilişkiyi oluşturan bireylerin ruhsal yapılarına göre de şekil alıp yürüyebilir.
Aldatma konusunda ise temel konu, neyin aldatma olup neyin olmadığıdır. Bu durum toplumsal kuralların net olmamasından kaynaklanır karşı cinsle konuşmak, sohbet etmek, yazışmak, yemek yemek gibi paylaşımların aldatma olup olmadığı net olmadığı sürece yapan kişi her zaman bunu aldatma saymayıp yaptığını savunacaktır. Biri aldatıldığını iddia edip diğeri bunun abartıldığını söyler. Bu farklı bakış açısının çözümü ise en kısa zamanda bunların sınırlarının çizilmesidir. Sonrasında tartışma yaşanmaz. Ayrıca neyin aldatma olup olmayacağı netleştirildikten sonra aldatılma olması halinde de ne olması gerektiği de konuşmalıdır. Bu konuşma kaygı değil, sınırların net olmadığını düşünüyorsanız işinize yarayacaktır.
Aldatma algısındaki hata ise, çevremizdeki yorumların bizim üzerimizdeki etkisidir. Başkasının eşinin yapması sizin eşinizin yapacağı anlamına gelmez. Bir olayın aldatma olup olmaması çevreye göre değil eşler arasında değerlendirilmelidir. Ayrıca hiçbir sorununuz yokken aldatılmış erkek veya kadınların size önerilerini ciddiye almamalısınız.
Size evliliğinizde nasihat verenler daha çok yaşadıkları ve çözemedikleri ile alakalıdır.ayrıca başkasının yöntemini getirip eşinize “buna uygulayacağız” diyemezsiniz.
İlişkide kim değişmeli konusunda ise esas konu döngülerdir. Döngü ; “o bir şey yaptığı için ben de başka bir şey yapıyorumdur.mesela o bana ilgi göstermediğinde bende ona güzel yemek yapmıyorum dediğinizde, eşiniz ise o bana güzel yemek yapmadığı için ben de onunla dışarı çıkıyorum der. Bu döngü bu şekilde devam eder. Ülkemizdeki sorunlu evliliklerin temeli bu döngülerin kemikleşmesidir. Döngüler karşılıklı olarak kırılmadığı sürece evlilikte iyileşme süreci başlamaz, döngüyü başlatanı bulmanın bir önemi yoktur. Herkes kendi döngüsünü kırmalıdır.
Eşlerin birbirlerinin aileleri ile ilgili yanlış algılamaları da evliliği bozar. Sık eleştirmek, ailenin tutumunu eşinize mal etmek, ailenin tavrını eşinin tavrıymış gibi görmek birer algı hatasıdır. Siz eşinizin ailesi eleştirdikçe eşiniz bunu kendisinden kaynaklanan bir durum olarak algılayıp savunmaya geçer. Siz ise eşinizin kendisini değil, ailesini savunduğunu sanırsınız. Ayrıca bir kişinin eleştiri anında savunma yapması sorun değildir. Sorun eleştirel tutumdadır.
Ülkemizde evlilikler oluşurken kız ailesi evlilikten çok şey beklemezsen erkek ailesi bu evlilikten çok şey bekler. Çünkü ataerkil aile yapısı gereği erkek ailesinin güvencesidir. Hem gelinden hem de damattan çok şey beklenir. Bu kültürel genetiktir. Erkek bu durumda ailesini memnun etme, onların beklentisini karşılama düşüncesinden vazgeçmelidir. Aksi takdirde bu durum eşiyle-aile arasında kalmasına neden olabilir. Erkek aile çoğu zamana duygusal mesajlar, ajitasyonlar ile erkeği arada bırakabilir. Yapılacak şey, tüm kararları eşler beraber almalıdır. Kadın ise bu ikilem içindeki eşine mutlak destek vermeli ritüeller ve zorunlu durumlarda eşini zor durumda bırakmamalıdır. Ailesi ile sınır koyan erkek, eğer eşinden beklediği desteği bulamazsa kendini yalnız hissedebilir, tekrar ailesine yakınlaşabilir ya da hem eş hem de kök ailesinden uzaklaşabilir.
Evlilik, iletişimdir. Hem açık ve net iletişim hem de az eleştiri çok övgü mekanizmasıdır.

evlilikte güç savaşı

Neden insanlar evlenmek veya sevgili olmak için bu kadar çok çabalarken, kavga etmek için de bir o kadar çabalarlar.
Genelde evlilik ülkemizde bir senfoni şekilde oluşmaktadır. Ailelerin dahil olduğu, geniş katılımlı ve törenli… Fakat bu kadar anlam yüklenen bir durum değişikliği, neden zorlu ve çetrefilli olarak geçer. Teorik kısımları bir kenara bırakıp nedenleri ve çözümlerine odaklanalım.
Çiftlerin kendi geliştirdiği evlilik yürütme tarzları ve bekarlıktan getirdikleri bakış açıları evlilikte duruşlarının ilk zamanlarının temel nedenidir. Bu duruşlar, taviz vermemek, otoriter olmak, kendisi ve ailesi odaklı evlilik sürdürmek,her konuda fikir beyan etmek, kontrol etmek,kendi mutluluğu odaklı düşünmek vb.gibi. genelde kendi bakış açısıyla hareket eden taraf, beklentisi gerçekleşmediğinde ani tepkiler ve mutsuzluklar yaşar. Burada unutulmaması gereken şey, sizin ne kadar mutlu olma ve ön planda olma hakkınız ve talebiniz var ise eşinizin de bu hakka sahip olduğudur. Empati bu anlamda karşıdakini dikkate almak ve beklentisini fark etmektir.
ESKİDEN BÖYLE DEĞİLDİ
Evliliğin başında eşlerden biri düzelir veya değişir veya sevginin yoğunluğu nedeniyle mükemmeli oynar veya herşeye evet der. Zamanla sesini çıkaran, ilgisi azalan, tepkisi keskinleşen durumlar bir değişim göstergesidir. Bu değişimler; ya ilişkinin verdiği güven, ya da düzelmeye ve umuda olan zayıflamadır. O halde bir taraf değişiyorsa (olumsuz manada) bunun nedenini öncelikle ilişkide ve kendi tavrımızda da aramalıyız. Değişti demek, kendinizi sıyırmanız demektir. Ortada bir aldatma yok ise değişim; ilişki nedenlidir. Yapılacak şey, bu değişim ve farklılaşmayı suçlama ve eleştirme olmadan karşıdakine yansımasını yapıp, “amacım suçlamak değil, nedenini bulmak” demektir. “Benden kaynaklanan bir durum var ise bunu bilirsem ne yapacağımı bilirim.'' diyebilmektir.
Bunun yanında her değişim sizi korkutmamalıdır. İlişkinin duygu düzeyi hiçbir zaman sabit kalmaz. İniş-çıkış sağlıklıdır. Ama önemli olan çok ani ve sürekli olmamasıdır. Evliliğin 1.yılındaki duygu durum düzeyi, 10.yılda farklı ton ve içerikte olabilir.
GÜÇ SAVAŞI
Güç savaşı son 5 yılda ülkemizdeki evlilik sorunlarının temelini oluşturmaktadır. Özellikle kadının güçlenmesi ve ekonomik - eğitim yetisinin artması ile evlilikte güçlü olma arayışını arttırmıştır. Buraya kadar herşey normal. Fakat sorun şu: güçlü olmaya çalışırken , hangi bölümde ön planda olması, hangi kısımda paralel veya geride durması gerektiği net değildir. Kontrolsüz bir güç şeklinde yürütülen evliliklerde, kişi her konuya dokunmak ister. Bu ise sınırları zorlar ve çatışma çıkar
Oysa güç ve baskın olma misyonuna sahip erkek/kadın; partneri güçlü olduğunda onunla savaşır, partneri pasif olduğunda ise onu hor görür ve gözünde düşer. Her iki durumda da evlilikte sorun yaşanır.
Güç savaşı yaşanan ilişkilerde, sınırlar çok sık aşılır. Sınırı aşan (baskın olmaya çalışan)kişi, herşeyi eleştirendir. Herşeye müdahale edendir. Genelde de tek taraflı düşünendir. Mesela, eşinin arkadaşlık ilişkilerini eleştirir, ailesini eleştirir, maddi konulara, yaşamsal sürece, evin dizaynına vs herşeye müdahale eder.
GÜÇ SAVAŞINDA ALGISAL ÇARPITMALAR
1. güç savaşı içindeki kişinin temel alt düşüncesi, değersizlik ve ciddiye alınmama(önemsizlik)tir.fakat, gerçek değil bir algılama bozukluğudur.
2. Güç savaşında eşlerin birbirine karşı güvensizlikleri vardır. Taraflardan biri; devamlı ezileceğini, sessiz kalırsa haksızlığa uğrayacağını, eşiyle farklılıklarını da eşinin üstünlüğü gibi görür.
3. Güç savaşında, önceden inanılmış düşünceler vardır. “taviz vermeme, hep tetikte olma, duyguları kontrol etme, eşinin destekçilerini uzak tutma gibi
4. Güç savaşında, önemli olan doğrunun uygulanması değil, kimin dediğinin uygulandığıdır.
5. Kendi acısını azaltmak için eşine acı çektirerek iyileşeceğini düşünmek
6. Eşi rakip takımdır. Rakip takımın diğer oyuncuları ise eşi ve ailesidir. Bazen de eşinin sosyal çevresidir.
7. Annem babamı ezdi. Sesimi çıkarmasam annem gibi ezilirim düşüncesi ve geçmiş yaşantısı
8. Ya da annem gibi baskın ve otoriter olmalıyım ( annenin büyütürken telkini veya rol modelliği)
9. Babam gibi pasif olmayacağım. Ya da “oğlum otoriteyi asla bırakma telkini
10. Gerçek erkek, evde her dediği olandır gibi yanlış algılar ve bakış açıları birer güç savaşı nedenidir. Eşlerin hep büyüme tarzları hem de modelleri güç savaşı yaşanan evliliklerin altındaki etmenlerdendir.
Güç savaşı , evlilikte genelde romantizm bittikten sonra kendini göstermeye başlar. Yani romantizm bu anlamda evliliğin koruyucusudur. Genelde tartışmalar başlamışsa romantizm azalmış veya bitmiştir. Güç savaşına giren kişi, romantizmin bitişini kabul eder ama sorunu eşine atar ve ona bağlar.
Güç savaşında kimin neyi ne kadar kontrol edeceği netliği yoktur. Eğer doğal bir paylaşım yok ise sınırlar aşılır,kontrol etmeye çalışan ve buna direnen veya karşı koyana bir çark oluşur. Biri elde etmek ve ele geçirmek adına devamlı savaş verip kavga ederken diğeri otoritesini kaybetmemek adına direnir, bazen hoşgörülü olarak karşılık verir. Fakat güç savaşına giren kişi elde edemedikçe hırçınlaşır, gücün kullanımı ile ilgili hep hata ve eksiklere odaklanır ve olay artık çözümden güç savaşına dönüşür.
Toplumumuz erkeğe daha çok yetki/ sorumluluk vermiş buna bağlı olarak daha çok güç atfetmiştir. Fakat erkek bu gücü hükmetmek ve baskı kurmak için değil idare etmek (yönetmek değil) için kullanmalıdır.
Kadın ise güç savaşında erkeği pasivize ederse, erkek fonksiyonlarını yitirir. Zaten kadın zamanla eşinin bir işe yaramadığı düşünüp eleştirmeye hatta terk etmeye çalışır. O halde, herşeye müdahale eden her zaman her yükü üstüne alır. Devretmek istediğinde ise iş işten geçmiştir.
Güç savaşı içindeki eş/partner, eşini güçsüz kılmak adına bazen onu,gücünü aldığı noktalardan koparmak ister.ailesinden, arkadaşlarından vs. bu ise yine; ”Senin ailen mi benim ailem mi en iyi” kavgasını başlatır. Bu tip yarış ve savaşların altında hep ilişkiyi istediği gibi yönetme ve yaşama isteği vardır.
ÇÖZÜM VE ÖNERİLER
1. İlişki-evliliğin başında çatışma konuları ve netleşmeyen karar konularında eşler birbiriyle görev-sorumluluk paylaşımı yapmalıdır.
2. Eşler, karar ve yetkileri devrettikleri konularda müfettiş rolünde değil, destek rolünde olmalı ve yıkıcı eleştiride bulunmamalıdır.
3. Hiç kimse gücü elinde tutmak İstediği noktayı, eşini-sevgilisini eleştirerek hedefine ulaşamamıştır. Bu neden eleştirerek değil, sakin ve uzlaşarak karar verilmelidir.
4. Evlilikte iki taraf birbirine jestler yapmalıdır. Eşinize, bazen sadece onun istediğinin olacağı kararlar konsunda fırsat verebilirsiniz.
5. Her konuda fikir beyan edip, sonra da bunun ciddiye alınmasın istemekten vazgeçmek ve bazen evliliği doğal akışına bırakmak gerekir.
6. Güç savaşı yaşanların genelde cinsel hayatında daha sık sorun yaşanır. Bu nedenle cinsel sorunların altında yaşanan güç savaşını bulup buna odaklanmak gerekir. Mesela kadın güç savaşına girdiyse eşine cinsel temasta bulunmaz ve izin vermez. Eş ise bunu gurur yapıp ona, sana muhtaç değilim (güçlüyüm) yaklaşımıyla talepkâr olmaz. Erkekte güç savaşı var ise kadın da cinsellikte aşırı pasif olur.
7. Eğer güç savaşı içinde iseniz, eşinizi (şeklen, tarz, sosyal ilişki, iş vs.) değiştirme girişimleriniz fazladır. Bu nedenle mümkün olduğunca uyum sağlaması ile değişmesi arasındaki çizgiyi kaybetmeden değişimi isteyin. Geriye kalan kısımda ise onu kabullenin, o haliyle sevin be yaşayın. Çok değişen, sonrasında bedelini ister.
8. Eğer birinin kazanması gerekiyorsa savaşa girmeyin ve tartışmayı o kazansın. Gergin olmayan (savaşsız) bir zamanda konuyu tekrar konuşun.
9. Sağlıklı evliliklerle eşler yanyana yürür, güç savaşı evliliklerinde ise eşlerden biri hep önde yürür veya öne geçmeye çalışır.
10. Yürütmek istediğiniz evlilik şekline göre değil, eşinizin yapısı ve toplumun yapısını da göz önüne alarak yürütün. Ülkemizde erkeğin konumu gereği bir adım önde olması, kadını güçsüz kılmaz aksine hayatını daha da pratikleştirir.
11. Elinizdeki ekonomik gücü veya diğer güçlerinizi evliliğe yansıtmayın. Ünvanınız, kazanç oranınız veya yeteneklerinizi, eşinize karşı kullanmayınız. Eşler, birine karşı kadın-erkek olarak durmalıdır.
12. Unutmayın; “güçlü olmalıyım.” düşüncesi güçsüzlüğün, bencilliğin ve hayata karşı güvensizliğin yansımasıdır. O nedenle kendi bakış açılarınızı evlilik sorunu olarak görmeyin. Bu sizin sorununuzdur. Bireysel destek alın.
13. Evlilikte kendinizi güçsüz hissediyorsanız, bunun kişisel algı mı evlilikteki konumdan mı kaynaklandığını bulmaya çalışın.
14. Güç savaşına giren kişi, isteklerine ulaşamadığında konuyu tekrar açmak ister. Bu SATAŞ-DİKKAT ÇEK tekniğidir. Bunun yerine en sakin ve en uygun zamanda, kazanmak amaçlı değil çözme amaçlı adım atın.
15. Eğer uzun süredir patinaj evliliği yaşıyorsanız bilin ki güç savaşı hastalığına yakalanmışsınız. Unutmayın bu yöntemler ile yıllardır sonuç alamıyorsanız “AYNI YÖTEMLERLE FARKLI SONUÇ ALAMAZSINIZ”.
Unutmayın, her sorunun çözümü vardır. Fakat çözüm hiçbir zaman tek tarafın çabasıyla mümkün olmayabilir. Evlilik tekne gibi olduğu için herkes kendi küreğini çekmelidir. Tek kürek ile o tekne sadece kendi etrafında döner.
SERHAT YABANCI
EVLİLİK-İLİŞKİ TERAPİSTİ
0505 540 09 77

Evlilikte Karşılıklı Kabullenmek

Tanışma süresinden itibaren en çok gözden kaçan nokta, çiftlerin birbirinin yapılarını kabullenip kabullenmeme sorunudur. Bu sorun eğer başlarda çözülmezse ilişki bitmese bile her zaman ilişkinin huzursuzluğunun gizli kaynağı olacaktır.

Kabullenmek nedir: iki tarafın karşılıklı olarak; şekil, kültür, statü,eğitim,para,daha önce geçirmiş olduğu yaşantılar,( evlilik,boşanma,flört, kaza,suç vb.) tüm konuları bilerek, görerek, analiz ederek,sorun olamayacağına emin olarak ilişkiye başlaması veya sonradan kabul etmesidir. Kabullenmek, her şeyi kabullenmek demek de değildir. Mesela, şiddet, devam eden aldatma, sorumsuzluk, ilgisizlik, kumar vs. gibi. Kabullenilecek konular, ilişkinin genel yapısına ve kabul edecek kişinin fiziksel, ruhsal yapısına zarar vermeyecek düzeyde olmalıdır.

Peki neyi kabul edip neyi kabul etmeyeceğiz: bu konu, ilişkinin ve tarafların özelliğine göre değişir. Ama kabul edilmez dediklerimiz genelde herkesin yanlış bulduğu şeyleri barındırmalıdır. Şiddet, alkol, devamlı aldatma ( neden devamlı diyorum çünkü, bu konu her evlilik için özeldir,kendi içinde değerlendirilmedir.),sorumsuz,ilgisiz, vs .gibi. tabi burada esas olan bir başka nokta ise kabullenilmeyecek olan davranışın sıklığı ve sürekliliğidir.
Esas olan aslında yapılan davranıştan çok SIKLIK ve SÜREKLİLİKTİR. Davranışın bir/kaç kez olması genelde tolere edilebilir. Bu nedenle anlık ve çok nadir davranışları genele yaymadan değerlendirmeliyiz.

Neleri kabul edelim: öncelikle, sahip olunan ve değişmezleri ya kabul etmeliyiz ya da başında isek karar vermeliyiz. Din, dil, ırk, şekil, kültürel durum, aile gibi. Bunlar kabul edilmelidir. Çünkü bunlar kişinin kendisinin bile değiştiremeyeceği, kaldı ki bir ilişki için değiştirmemesi gerekenlerdir. Sizi siz olduğunuz için seven/kabul eden biriyle evlenir/sevgili olursanız, tavizler yaşamazsınız. Biri ilişki için kendinizle devamlı çelişmezsiniz.


Neler kabul edilebilir risksiz: değişebilir şeyler konusunda kabul edilebilirlik düşünülebilir. Mesela, evinin olmaması, kıyafetinin yetersizliği, çok konuşmak, kilo, alışveriş kontrolsüzlüğü,yemek yemek/yapmak, temizlik.vs. gibi. Bunların geliştirilmesi ve değişmesi zamanla ve iki tarafında isteği ile olabilir.


Kabullenemeyen insanların kişiliği: kabullenemeyen insanlar genelde hırslı, bencil, kontrolcü, kaygılı ve takıntılı olabilir. Karşıdakini kendi istediği şekle sokmak, onu kontrol etmek adına kendi istediği gibi yaşamını sınırlamak, ilişkiyi kendi mutluluğu için sürmesini istemek,başkası için normal gelen bir şeyi sorun edip değiştirmeye çalışmak.partneri üzerinde başardığı değişimi kendi egosuna yada partnerinin kendisine verdiği sevgiyle ölçmek.


Kabullen(e)meyen kişi, bir davranışın değişimi istiyorsa, bunun ilişkiye getirisini öncelikle ölçmelidir. Bu bir hırs mı kontrol mü yoksa ilişki için yapıcı bir değişim mi? Bireysel isteklerimiz için karşıdakinin değişmesini istemeye hakkımız yok.


Değişmesini beklemek veya değiştirme çabası çok az ve zamana yayılmalı iki taraf birbirine zaman tanıyıp destek olmalıdır. Değişimi isteyen sadece isteyen ve rahatsızlığı bildiren değil, bu değişim için daha çok çaba sarf eden olmalıdır.


Çok iyi giden bir ilişkide partnerinizin bir davranışına odaklanıp iyi ilişkiyi görmezden gelip sadece olumsuz davranışa odaklanmak da direnç yaratır. İlişkinin diğer iyi yönlerini de bozmaya başlar ve siz saplantınızın bedelini bozulmalar ile ödersiniz.


Değişim eğer, emir veya dayatma şeklinde yansır ise karşıdakinde ciddi bir direnç oluşur. Yani yapacağı varsa da yapmaz. Çünkü ona göre o davranışı yapmak artık mağlup olmak anlamına gelir. O nedenle iki tarafın birbiri üzerindeki etkileri asla otorite ve güç ile ilişkilendirilmemelidir. İlişki gönül işidir. Gönül ile yürüyen bir sisteme güç karıştırırsanız karşınızda güç bulursunuz.


Yeni dönem ilişkilerde iki tarafında egoları aşırı yüksek. Bu egolar gönül ilişkilerinin formatına aykırıdır.egonun olduğu yerde hırs,yarış ve zamanla acımasızlık oluşur. O nedenle mümkün olduğunca ilişkiye egolarımızı bulaştırmayalım.


Yeni dönemde kadının iş hayatında güçlü olması, erkeğin paraya verdiği değerin artması, paranın ve statünün temel güç kaynağı olması nedeniyle ilişkilere de müdürlüğümüzü patronluğumuzu bulaştırdık. bunun yanında herkesin yeni eş/sevgili bulma şansı da arttığı için rest çekmek ve güçlü olmak daha da büyük tehlike haline dönüştü. Bu nedenle evliliklerde bitmez bilmeyen güç savaşları, ego savaşları ve haklıyım-güçlüyüm savaşları başladı. Artık tartışmalar neyin doğru olduğu için değil, kimin haklı olduğu için yapılıyor. O halde evlilik veya flörtünüze güç bulaştırmayın.


Gönül ilişkilerinde karşıdakini değiştirmeye çalışmak, sadece doğru bir üslup ve sevgi dili mümkündür. Terk etme Tehdidi, aynısını yapma vs çözümsüzlüktür. Eğer partnerinize bunu yaparsanız o da değiştiremediği konuda aynısını yapar. Ama diğer yandan da eğer partneriniz bir konuda ısrarla davranış değişikliği istiyor ve siz kulak tıkıyorsanız o zamanla sizin davranışınıza inat bir davranış geliştirecektir. İnadın altındaki kendi inadınızı veya sorumsuzluğunuzu bulmalısınız.

İlişkilerimizdeki Pişmanlıklarımız ve Tercihlerimizin Nedenleri -1

Pişmanlıklarımız her zaman analiz edilmeli ve yeni yaşantılara aktarılmadan ve bulaşmadan çözülmelidir. İnsan yaşamının her döneminde değişimlere göre kararlar alır. Geçmişimiz zaten kararlarımızdan ibaret ise, aldığımız veya alamadığımız kararlar pişmanlıklarımızın kaynağıdır. Oysa en temel kararlarımızdan doğru eşi ve doğru işi seçmek pişmanlıkların da temelini oluşturur.
İlişki ve eş konusunda seçimlerimizdeki pişmanlıklarımızı konuşacağız bugün.
Pişmanlıklar, beklenmeyen sonuçlar, mutsuzluk süreçleri, hedefe ulaşamama, sonradan istenmeyen sonuçlarla karşılaşmasının yansımasıdır. Fakat öncelikle şu kuralı belirmek zorundayım. Her olay, zamanına ,şartlarına ve o anki potansiyelinize göre yorumlanırsa sağlıklı ve gerçek sonuçlara ulaşılır. Geriye dönük pişmanlıklardan kurtulamamak ve bunu depresyona dayanak geliştirmek genelde az önce bahsettiğim gibi yorumlama hatasından kaynaklanmaktadır. Yani bugünkü potansiyelimizle, bilinç düzeyimizle ,varlığımızla geçmişi yorumlar isek hatalı bakış açısı ile hatalı sonuçlar çıkarırız. Şimdiki aklım olsa, bugün olsa, gibi yorumlar yerine “ ogünkü şartlarda o kadarı elimden geliyordu, farkındalığım ve yeterliliğim o kadarına yetiyordu” demeli ve kendimizi affetmeliyiz. Fakat affetmek , şuan ki durumu kabul etmek veya pes etmek değil, geçmişte yaşananı kabul etmek ve geri dönüşüm kutusundaki “BİZ”i affetmektir.
İlişkilerde kendimizi nasıl algılamamızı affetmemize değindikten sonra bir de bu pişmanlıkları yaşamadan veya daha aza indirmek için ne yapmalıyız konusunda konuşalım.
Seçimler her zaman en kritik konulardır. Aslında her seçim o gün için değil, sonrası için yapılır . yani her seçim yaşanacaklar üzerine kurulur. Peki pişman olmamak için ne yapmalıyız?
Aslında öyle kolay bir cevabı yok bunun. İlk aşama yine kendimizden başlamak.
Yani karşıdakini suçlamak yerine önce kendimizi tanımalıyız.biz ne istiyoruz? Nasıl biriyle mutlu oluruz, toplumsal beğeniye uygun mu seçiyoruz yoksa derinlerden gelen öz seçimlerimizle mi seçiyoruz?. Bu gün eş ve sevgili seçimlerinde dışsal telkinler ve etmenler o kadar etkilidir.
Şöyle örnek vereyim. Eskiden bir kızı veya erkeği annesi veya babası şununla evlenmelisin diye baskı altına alırken şimdi çaktırmadan basın-medya, arkadaş çevreniz kariyer kanalınız, insanların yakıştırmaları durumları da gizli baskı olarak seçimlerimizi yönlendirmektedir. Anne-babanın baskısı ile sosyal-medya baskısını karşılaştırdığımızda aslında ebeveyn baskısı daha masum ve pragmatik görünmekte.
Bu durumda temel sorun seçim kriterlerimiz. Nasıl biriyim ki nasıl biriyle mutlu olabilirim?, nasıl bir ailede büyüdüm ki, hangi aile yapısının bireyi ile evliliğim daha sağlıklı olur. Hangi konularda ilişkilerde sorun yaşıyorum? Seçeceğim kişi hangi yönümle mutlu olur hangisiyle mutsuz olur ? birbirimizin hangi olumsuz yönlerini provake edip bileriz.
Bunları açıklayalım:
Ebeveynlerinizle sorun yaşamış ve bu sorun onların kötü evliliğine tanık olmak veya direkt sizin kişiliğinize zarar vermek şeklinde ise şu risklerden bahsetmeliyim.
Ebeveyn intikamı: çocukluğunuz ve ergenliğinizde ebeveyniniz ile yaşadığınız sorunlar onun gibi biriyle evlenmekten kaçmayı bir seçim hedefi haline getirebilir.onu andıran davranış,tutum söz mimik vs herşey sizi o kişiye hemen bir teşhis koymaya neden olabilir. Bu önyargı nedeniyle o kişiyi detaylı tanımaktan alıkoyar sizi. Oysa yaşadığımız ülkede erkeklerin ve kadınların kendi cinslerini hiç benzememesi veya çağrıştırmaması mümkün değildir. O halde çağrıştırmaları değil, tümüyle tanımaları ele almalıyız.
Ebeveyninize benzeyen birinden her zaman kaçmaya bilirsiniz de.onun gibi biriyle beraber olup hem (anne veya babadan) intikamınızı almak, hem de onu düzelteceğinizi zannedip kendi annenize olan öfkenizi ve gizli yarışınızı tamamlamayı amaç edinebilirsiniz.
Mesela devamlı anne-babasının kavgalarına şahit olanlar, annelerinin bu duruma sessiz kalmalarına isyan edememelerine veya kendini savunamamalarına hem çözüm üretemedikleri için çok üzülür hem de annelerinin tepkisizliğine karşı çok öfkelenirler. Bu şekildeki bireyler, kendi sevgili veya eş seçimlerinde bilinçdışında babalarına benzer insanları seçerler. Çünkü hem annesinin yapamadığını yapacak ve yarım kalan savaşı kazanacak hem de çocukluğundaki yaraları saracağını düşünecektir. Peki başarılı olabilecek midir? HAYIR. Çünkü düzelmek veya iyileşmek ilişki ile olmaz.
Mesela anneler ile kızlar arasında özel bir dertleşme bağı vardır. Fakat toplum yıllarca bu bağı görmezden gelip “kızlar babalarına düşkündür ”gibi yanlış bir yoruma kaçmıştır. Düşkün değil hayrandır. Anne ile kızı arasındaki bu bağ ile anne tüm sorunlarını kızına anlatırken kötülediği kişi babasıdır. Kız çocuğu bu durumda “ asla annem gibi olmayacağım,kendimi ezdirmeyeceğim” düşüncesiyle sahaya inmeyi bekler. İlişkilerinde ise kemikleşmiş bu düşüncenin yarattığı aşırı savunma ve gereksiz güçlü olma-itiraz etme davranışları dışa vurur. Buradaki kız gereksiz bir feminist- isyankar role bürünür. O tüm erkekleri babası gibi zannederek başlar. Bilinçaltında erkeklere büyük bir öfke-güvensizlik vardır.hep ezileceği ve değersizleştireceği düşüncesi hakimdir.
Gördüğümüz gibi yaşantılarımız, beğeni ve seçimlerimizi direkt etkileyebilmektedir.
bunun yanında ilişkide en çok rahatsız olduğunuz şey, her zaman ve herkes için rahatsızlık yaratmayabilir. Bu durumda ise daha çok eski sahneler( anne –babanın davranışına benzemesi-tahammülsüzlüğün sınır vs.) etkilidir. Mesela yıllarca anne-babası hep küs olan bir çocuk, eşinin küsmesine aşırı tepki verebilir. Yine mutsuz evliliklere tanık olan bireyler, ilişkilerindeki küçük mutsuzluklara bile tahammül edemezler. Onların toleransları bitmiş gibidir. Ama hayatlarındaki kişi değil, ebeveynleri bunun %95 ini doldurmuş, eşinin küçük bir hatası bile bardağı taşıran ağır duygusal etkilere neden olur.
Tamir seçimi. : seçtiğiniz kişi,en hassas noktanızı en çok zedeleyen biri ise siz aslında bu kişiyi seçerek zayıf noktanızla başetmeye çalışıyorsunuz.taze taze yaşanan duygular ile çalışmak sahaya inmektir. O nedenle zayıf noktanızı aktive eden kişiyi seçmeniz bir tesadüf değil bir tamamlanamama durumudur. Çocukluğunuzda duygusal istismar veya sevgi sorunu yaşamışsanız soğuk birini seçmek gibi. Yada sert babanızdan sonra bağıran bir sevgili gibi.
Bunun yanında eş/sevigili seçiminde hiçbir zaman “ aşarım,anlaşırım, zamanla uyum sağlarız “ gibi bakış açıları ile karar alınmamalıdır. Böyle bir seçim ihtimaldir-risktir. Sonuçta savaşarak ilişki olmaz. Savaşarak kimseyi düzeltemezsiniz. Savaşıyorsanız sevişemezsiniz.

boşanma Bulaşıçı mı?

Yaşamımız boyunca arkadaşlarımızdan, grubumuzdan akrabalarımızdan içinde bulunduğumuz toplumun baskın kültüründen etkileniriz. İş evlilik ve boşanma kararına geldiğinde ise farkında olsak da olmasak da bu etki kendinidaha çok hissettirir.
Boşanmanın bulaşıcıolup olmadığına yapılan çalışmalar ile örneklervermek istiyorum.
Amerika'daki Brown Üniversitesi'nde 32 yıl boyunca 'boşanma' konulu araştırmayı psikolog Rose McDermott, yakın bir arkadaşı veya akrabası boşanan çiftlerin ayrılma ihtimallerinin yüzde 75 arttığını açıkladı.
Peki neden?Boşanan insanlar, evliliklerinin veya eski eşlerinin hep olumsuz yönlerini hatırlarlar. Bunun yanında boşanan insanlar, nasihat, öğüt ve önerilerinde kendi yaşadıklarından çıkardıkları tecrübeleri aktarırlar. Aldatılanın, güven noktasını , şiddet görenin öfkesizliği ,ilgisiz kalanın ilgiyi ön plana koymasıgibi. Yani kim neden ayrılmışsa ona yönelik telkinde bulunması yüksektir. Bu durumda boşanan kişiler, çevrelerinde veya akrabalarındakilere benzer telkinlerde bulunur vekarşı cinse olan güvensizliklerini veevlilik kurumuna olan inançsızlıklarını aktarırlar.
Aldatılmış bir insanın, çocuğuna veya kankasına evliliği önermesini bekleyemeyiz. Yada evliliğinde hep mutsuz olan birinin boşandıktan sonra evlenmeye teşvik etmesini beklemekzordur. Ya da boşanan kişinin sağlıklı bir otopsisinden sonra mümkündür.
Oysa temel sorun ,boşanan kişinin durumunuve yaşadıklarınıgenellemesidir. Yani aldatılan erkeğin, her kadının aldatabileceğini iddia etmesi, ilgisizlikten boşanan bir kadının ise her erkeğin aynı olduğunu iddia etmesi gibi. Bu telkinler ile büyüyenveya bu telkinleri sohbetmişgibi arkadaşlarından alan kişilerin etkisinde kalmaması mümkün değildir.Araştırma sonucunda da görüldüğü gibi % 75oranında insanların etkilenme oranıvardır.
Türkiye'de boşanmış kadınların yüzde 53,56'sının, erkeklerin ise yüzde 52,86'sının kardeşi boşanmış. Bu veri bize gösteriyor ki 1. Derecedeki akrabalarınmodel olma ve etkileme oranı % 50 üzerindedir. O halde boşanma kararının iki kişi arasında değil, genetiğine işlenecek 2-3 kuşağı etkilemesinden bahsedebiliriz.
Başka bir araştırmada;Türkiye'de boşanma üzerine yaptırılan ilk resmi araştırma sonucunda da boşanan çiftlerin ailelerinde de daha önce boşanmaların gerçekleşmiş olduğu sonucu çıktı. Araştırmada; boşanan kadınların yüzde 36,4'ünün, erkeklerin ise yüzde 25,8'inin ailesinde boşanmalar olduğu tespit edildi. Araştırma da "Daha önce ailede olan boşanmaların diğer boşanmalar için örnek teşkil ettiği söylenebilir." Bu araştırmada da boşanmanın ailenin evlilik kurumuna olan bakış açısının da bir yansımasıolduğu kadar, ailenin psikolojik yapısı, yetişme tarzı,anne-babanın birbiri ile olan ilişkisi de birer neden olarak gösterilebilir.
Birebir gördüğüm üç kuşak boşanan aileler ile çalıştığımda, boşanma-sevgiliden ayrılma gibi algılandığını , yine bunun yanında,boşanmayı bir rest çekiş,varoluşunun kanıtıolarak algılayanlar ve boşanan anneye rağmen evliliğini yürütmeye çalışmayı da anneye veya boşanan kardeşlere bir haksızlık olarak algılanları da görmek mümkün.
Başa dönersek, kötü sahneler akılda daha çok durur. Ayrıca biten bir ilişkide daha çok son zamanlarhatırlanır. boşanan bireylerinzaten son zamanları acı ve üzüntü ile doludur. Sonuçta hiçbir ayrılık acısız olmaz. Lafta söylense de kimse arkadaşça boşanamaz. O halde boşanan kişi, evliliğini hep son şekliyle hatırlar ve ona göre evlilik yorumu yapar. sorun, insanın 10 yıllık evliliğini son 6 aya indirgemesi ve öyle yaşanmışgibi yansıtmasıdır.
Boşanan biri doğru bir analizyapsave yol gösterse degüven sorunu oluşabilir. Zaten evli birinin boşanmış birinden yardım istemesi de yardım isteyen açısından güvenilir bulunmayabilir. Boşanan kişinin, objektif olmasıiçin profesyonelolması ya da biten evliliğini çok iyi aşması ve otopsisinin çok iyi yapması gerekir. Boşanan kişi, evliliğinde sorun yaşayan birine yol gösterse, evli olan kişi bunu neden evliliğinde uygulamadıdiyebilirgüven sorunu yaşanabilir.
Tabi olay sadece akraba veya arkadaşlar ile alakalı değil.Mesela ünlü şahsiyetlerin (!) rahatça boşanması ve evlenmesi de evlilik kurumuna olan saygıyı sarsar. İnsanlar, o bile boşanıyorsa benim gibi sıradan bir vatandaş kimin umrunda diyebilir. İşte burada, televizyon yüzleri, politikacılar, statü ve mevki sahipleri vs. kişilerin boşanmasıtoplumu bu davranış konusunda cesaretlendirir.
Tabi bunun yanında herkes olumsuz anlam çıkarmayabilir.Mesela, Arkadaşım ilgisizlik yüzünden boşandı diyen biri, evliliğini korumakiçin daha ilgili davranabilir. Yani ders çıkarabilir. Bu da mümkün. Fakat insanımız genelde sorun anında savaşmak yerine sıyışmayı seçiyor. Çünkü kolay olan bu. Çünkü savaşmak için yeterli duygusal güç ve yöntem yok. Aileler çocuklara sorun çözme becerisi kazandırmamakta.
Boşanmanın bulaşıcılığıaçısından bakıldığında, boşanan ebeveynlerin çözüm konusunda çocuklara yeterli bir mirası olmayabilir. Yani kendi evliliğinde çözümsüz olan anne-babalar çocuklarına da faydalı olamayabilir. Bu açıdan ailede çözümsüzlük, bir çözüm yöntemi haline dönüşür. Yani otomatik olarak sanki çözümü yokmuş dercesine boşanmaya sürüklenirsiniz.
Bunun yanında ,(anne-baba veya çocuğun) boşananın olduğu ailelerde boşanmak isteyen bireye sosyal baskı uygulama gücü azalmıştır. Yani sigara içen babanın oğluna sigara içme demesi gibi.Ebeveyn boşanmışa bu konuda çocuğuna söz geçirmesi veya sosyal-kültürel-dini motifleri kullanıp baskı yapma gücü azalır. Zaten toplumumuzda aileler destek verirseboşanma oranları kanımca %200artar.
Yine boşanan arkadaşların, boşandıktan sonra sanki her şeyçok güzel oldu. Özgürlüğüme kavuştum, katlanmaya değmez gibi ifadeleri ,evliliğinde sıkıntı yaşayan aile bireyleri veya arkadaşları için çekici gelmektedir. Aynı zamanda ebeveyni boşanan çocuklarda bu tip yorumlar ile evliliği çoğu kez denemek için yaparlar. Bilinç altında ise evliliğinin bir gün biteceği veya eşinin korktuğu gibi olacağına dair otomatik düşünceleri vardır. Bu nedenle bu inançla evlilik yapanlar, daha tahammülsüz ve küçücük olaylara bile gereğinden fazla tepkiler vererek bertaraf etmeye çalışırlar. Aynı zamanda “kendini gerçekleştiren kehanet”denilen döngüye yakalanıp farkında inançlarının alt yapısını hazırlarlar.
Burada toplumun yanlış algılarını da değinmek lazım. Boşanan kadına veya erkeğe bakış açısı gibi. Onlara vebalı gibi bakmak, ahlaki yapılarını sorgulamak, arayışta olduklarını zannetmek onlarla arkadaş olanların boşanmaya neden olacağı gibi düşünceler önyargıdan ibarettir. Bu yorumlar –elma-armut ayrımıyapamamaktır. O nedenle evlilik bir durumdur. Boşanmak ise bir durum değişikliğidir. Bizim amacımız her zaman doğru zamanda doğru durumda olmayısağlamaktır

Biten İlişkiden Hemen sonra Sevgili Yapmak

Sağlıklı bir ilişki için biten ilişkinin ardından bir otopsi süreci tanınmalı ve yaşanılan ayrılığın ve süresi ne olursa olsun yaşanılan ilişkinin taziyesinin tutulması gerekir.
Biten ilişkinin süresi onun taziyesinin süresini göstermez. Önemli olan ne kadar çıktığın değil, ne kadar paylaşımlar ve etkilenmeler olduğudur. Yani 1 yıllık bir ilişkinin şiddet, aldatma, istismarlarla dolu gçemesi ile 3 yıl gül gibi geçinip sonra ayrılan bir çiftin sürelerini kıyaslamak doğru olmaz. Yani sürenin uzunluğu değil, ilişkinin bitiş şekli ve süreçte yaşananlara göre taziye belirlenmelidir.
Taziye dediğimiz, otopsili olmalıdır. Yani kuru kuru üzülme ve ağlama ile geçmemeli, biten ilişkinin süreci ve sonucu incelenmeli, ilişki sürdürme, problem çözme yöntemlerinizi sorgulamalısınız.
Mesela ; bu ilişkide nerede hata yaptım, nasıl bir tarzım var, tarzımın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler?, biten ilişkide hatalarım var mı, elimden geleni yaptım mı, neleri sonradan fark ettim, neleri görmezden geldim vb. gibi sorgulamalar otopsinin içeriğidir.
Otopsisi yapılmayan her ilişki patinaja mahkumdur. Yani biten ilişkinin otopsisini yapmazsanız, aynı bitişleri, aynı tercihleri aynı süreçleri farklı kişiler ile tekrarlarsınız. Yani senaryonuz değişmez sadece aktör/aktristler değişir. Başka biriyle denemek, size fayda sağlamaz. Aynı yöntemlerle farklı sonuç alacağını ummanın delilik olduğunu söyleyen Einstein in sözü bunu özetler. Aynı sonuçları almak ise ilişkiye ve karşı cinse olan güveninizi azaltır, inançsızlaşırsınız.
Sağlıklı ilişki için kişinin enerjik olması, bir ilişkinin yükünü taşıyacak güce ulaşması lazım. Karşıdakinin nazını çekememek, fedakarlık yapamamak, mutluluk veren birine üzüntü yansıtmak sizin taziyenizin bitmediğini gösterir.
Kalbinizin ve zihninizin nadasa ihtiyacı vardır.eski yaşantıların boşalması ve aşılması için bir süreç lazımdır.
Bir tarlada bir yıl fasulye ekip bir sonraki yıl soğan ekmek için bile 1 yıl nadas yapılır. Neden? Çünkü soğan ile fasulye birbirine karışmasın diye. Bir ilişkinin de bitmesinden sonra zaman vermezseniz eskisi ile yenisi birbirine girer. Hatta gititğiniz kafeye bile kimle gittiğinizi karıştırabilirsiniz.
“ben artık hiç bir şey için çabalamayacağım, yoruldum, hayatıma girecek kişi herşeyi yapsın,kimseye güvenmeyeceğim” gibi cümleler biten ilişki sahibi kişilerin söylemleri ve depresif ve yorgun ruh hali göstergesidir. Böyle bir ruh haline sahip olan birinin ilişkiye eleştiri ,suçlama ve mutsuzluktan başka katacağı bir katkı yoktur. Böyle birinin güvenini kazanmak da zordur. Genelde yeni ayrılan birinin güvenini kazanmak zor olduğu için, ilişki başlamadan bitebilir yada güvensizlikten dolayı ilişki bir türlü oturmaz.
Fakat genel ilişkileri incelediğimizde, ayrılık acısı yaşamak istemeyen ya da acıya dayanamayanlar kısa süre içinde yeni ilişkiye atılmak isterler. Buna sosyolojik olarak da “çivi çiviyi söker” denir J. (Oysa fiziksel olarak da iyi çakılmış bir çiviyi başka bir çiviyle çıkaramazsınız.)
Biten ilişkinin duygusal acısına ve sonuçlarına( yalnızlık, acı, duygusuzluk, cinsellik yoksunluğu vs.) katlanamayan kişi, farklı bir bedende teselli arar. Aslında yeni beden bir pansumandır. Yani eski yarayı iyileştirmek için vardır. İyileştirir mi iyi hissettirir mi diye sorarsanız iyi hissettirir. Yara iyileştikten sonra ilişkinin devamı ise genelde bitiş bazen tesadüfi uyum olabilir.
Ne kimseye pansuman olun ne de kimsenin yara bandı olun.
Biten ilişkiden sonra ısrarla taziyenin uzaması da ayrı bir konudur. Kabullenmemek, duygusuz kalmak yerine onun hayaliyle avunmak, yalnızlık ve umutsuzluktan dolayı yüzleşmekten kaçmak gibi algılar taziyeyi uzatır.
Biten ilişkiden sonra çeşitli hayaller! Vardır. Geleceğini beklemek,ayağına kapanmak, özür dileyeceğini sanmak, sokakta karşılaşırsa sarılacak vs. gibi düşüncelere ilişki terapisinde ilişki sonrası FANTAZİ deriz. Bir ilişki ciddi derecede bitiyorsa genelde bu fantazilerin hiç biri olmaz. Ama kabullenmek istemeyiz. Ya da bu hayal bizi mutlu eder, egomuzu ise güçlü kılar.
Buna rağmen illaki biten ilişkiden sonra ilişki yaşamak isterseniz,size yol haritası.
1.yeni tanıştığınız kişiye açık olun. Geçirdiğiniz süreci ona olduğu gibi anlatın.
2.ona, ilişkinin yeni bittiğini ve bir ilişki için emek verecek bir güce sahip olmadığınızı söyleyin.
3. ona taziye döneminde ve otopsi sürecinde olduğunu söyleyin.
4. şu aşamada ilişki olsa bile mutluluk yerine olumsuzlukları bulaştıracağını ve kötü bir başlangıçla başlanacağını belirtin.( söylerken de düşünün)
5.sizin hayatınıza girmek/ ya da almak istediğiniz kişiyi kaybetme korkunuzun olması lükstür. Kaybetmekten korkmayın. Sizin açık yürekliliğiniz cesaret değil, dürüstlük ve sağlıklı olandır.
6. Herşeye rağmen sizinle sevgili olmak istiyorsa ve sizde boş değilseniz ( beğenmek, ihtiyaç duymak vs.) ilk aşamada sadece birbirinizi tanımak için iletişim kurun.
7. doğru okudunuz iletişim olsun ilişki olmasın.
8.1 taşla 2 kuş vurun.( hayvan hakları savunucuları pek kızar bu cümleye ) yani hem taziyeyi tutup kendinizi ve eski ilişkinizi tanıyıp analiz ederken , bir yandan da yeni kişiyi tanırsınız.
9. yeni kişi ile duygusal ve cinsel iletişimden kaçının O sizi kaybetmemek ve ilişki sorumluğunu size yüklemek için süratle ilişkiye çekmek istese de kontrol sizde olmalı.
Sonuç olarak belli bir süreç tanımadan yeni bir ilişki ,ilişki değil çelişkidir. Ama ısrarcı olmak ve çivi yöntemini kullanmak isteyenler için yukarıda yöntem sundum.
Sağlıklı ilişki : emek, doğru zaman ve doğru yöntemle mümkündür. Doğru kişiyi bulmasanız bile her şey doğru ise doğru insan bulunur. Ama her şey yanlış ise doğru kişiyi bulsanız bile yürütemezsiniz. Yanlış insan sanıp yenisini ararsınız.
Doğru yolda doğru seçimler dileğiyle.
Serhat YABANCI
Evlilik-İlişki Terapisti
0505 540 09 77